Yargıtay, Sağlık Bakanlığı’nın başvurusu üzerine, bir davada ilk derece mahkemesinin verdiği kesinleşmiş kararı hatalı buldu.
Yargıtay, Sağlık Bakanlığı’nın başvurusu üzerine, bir davada ilk derece mahkemesinin verdiği kesinleşmiş kararı hatalı buldu. Yargıtay, bölge adliye mahkemesinin Sağlık Bakanlığı’nın itirazına karşı vermiş olduğu ‘süre yönünden ret’ kararını, yerel mahkeme kararında yargı yolu mercii ve itiraz süresi belirtmediği gerekçesiyle bozdu ve dosyanın esastan incelenmesine karar verdi. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi Başkanlığı, Yargıtay’ın bozma kararına direnmedi ve dosyayı esastan incelemeyi kabul etti. Yargıtay kararındaki “Her ne kadar kanun yolu ve süresi ilgili kanun maddelerinde açıkça belirtilmiş ise de yargı organlarının yanlış yönlendirmesi sonucunda ilgililerin hak kaybına uğramayacağının kabul edilmesi gereklidir. Kararda herhangi bir kanun yolu merci ve süresi belirtilmeyen hallerde ise süresiz başvuru hakkının bulunduğu kabul edilmelidir” gerekçesi dikkat çekti.
Ankara 22. İş Mahkemesi, Silivri Devlet Hastanesi’nde çalışan Selim Yücel ile Sağlık Bakanlığı arasındaki alacak davasını karara bağladı. Sağlık Bakanlığı, 15 Haziran 2020 tarihinde kendisine tebliğ edilen karara karşı 16 Ağustos 2021 tarihinde istinaf başvurusu yaptı. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi, Sağlık Bakanlığı’nın bu başvurusunu, süresinde yapılmadığı gerekçesiyle reddetti. Sağlık Bakanlığı, kararı temyiz ederek dosyayı Yargıtay’a taşıdı.
“HER NE KADAR KANUN YOLU VE SÜRESİ İLGİLİ KANUN MADDELERİNDE AÇIKÇA BELİRTİLMİŞ İSE DE”
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, Sağlık Bakanlığı’nın başvurusu üzerine bölge adliye mahkemesinin kararının bozulmasına ve dosyanın kararı veren Ankara Bölge Adliye Mahkemesi’ne gönderilmesine oybirliğiyle karar verdi. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, kararının gerekçesini şöyle açıkladı:
“6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 366. maddesi yollamasıyla kıyas yolu ile uygulanacak olan 346. maddesi gereğince temyiz dilekçesi, kanuni süre geçtikten sonra verilir veya kesin olan karara ilişkin olursa, kararı veren bölge adliye mahkemesi temyiz dilekçesinin reddine karar verir ve 344. maddeye göre yatırılan giderden karşılanmak suretiyle ret kararını kendiliğinden ilgiliye tebliğ eder. Bu ret kararına karşı tebliğ tarihinden itibaren bir hafta içinde temyiz yoluna başvurulabilir.
Anayasa’nın 40. maddesinin ikinci fıkrası ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297. maddesinin (ç) bendi uyarınca, hükümde kanun yolları ve süresinin gösterilmesi zorunluluktur. Yargı kararlarına karşı başvurulacak kanun yolu ile süresinin hükümde açıkça ve doğru olarak gösterilmemiş olması, bu hakkın etkin bir şekilde kullanılmasını doğrudan engelleyecek ve hak arama hürriyetinin ihlal edilmesine sebep olacaktır.
Anayasa Mahkemesi de birçok kararında başvurucuların gerekçeli kararda belirtilen süreye güvenerek hareket etmesinin makul görülebileceği, mahkemenin kanun yolunu ve süresini taraflara doğru göstertme yükümlülüğü dikkate alındığında, temyiz süresinin mahkeme kararında farklı belirtilmiş olması karşısında kanunda belirtilen süre çerçevesinde ve öngörülebilirlik sınırları içinde olduğunun kabul edilemeyeceği, yapılan yorumun başvurucuların temyiz hakkını kullanmayı imkansız kılacak ölçüde ve aşırı şekilci bir yaklaşımla elde edildiği ve bu açıdan kararın başvurucuların mahkemeye erişim hakkını zedelediği sonucuna ulaşılarak, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine kara vermiştir.
Somut olayda ilk derece mahkemesinin kararında karar kesin olmamasına karşın kesin olduğu belirtilmiştir. İlk derece mahkemesi kararı davalı Bakanlık vekiline 15.06.2020 tarihinde tebliğ edilmiş, davalı vekili ise 16.08.2021 tarihinde karara karşı istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
Her ne kadar kanun yolu ve süresi ilgili kanun maddelerinde açıkça belirtilmiş ise de yargı organlarının yanlış yönlendirmesi sonucunda ilgililerin hak kaybına uğramayacağının kabul edilmesi gereklidir. Kararda herhangi bir kanun yolu merci ve süresi belirtilmeyen hallerde ise süresiz başvuru hakkının bulunduğu kabul edilmelidir.
Davalı vekilince ilk derece mahkemesi kararına karşı, kanuni süre geçtikten sonra istinaf yoluna başvurulduğu açıktır. Ancak ilk derece mahkemesi kararının hatalı bir şekilde, kesin ve kanun yollarının kapalı olduğu ifade edilerek verilmesi karşısında hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkı açısından davalı vekilinin karara karşı süresinde istinaf yoluna başvurduğunun kabul edilmesi bir zorunluluktur. Bu durumda; bölge adliye mahkemesinin ilk derece mahkemesi kararına karşı süresinde istinaf yoluna başvurulmadığı gerekçesiyle davalı vekilinin isteminin süre yönünden reddine dair kararı Anayasa’nın 40. maddesinin ikinci fıkrası ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297. maddesinin (ç) bendine aykırı olup, istinaf başvurusunun süresinde olduğu kabul edilerek, davalının istinaf gerekçeleri doğrultusunda esastan inceleme yapılmak suretiyle bir karar verilmesi gerekirken davalının başvurusunun süre yönünden reddine karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.”
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ, ESASTAN İNCELEMEYİ KABUL ETTİ
Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi Başkanlığı da Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin bu bozma kararına, davacı vekilinin itirazına rağmen direnmedi ve davalın gerekçeleri doğrultusunda dosyayı esastan incelemeyi kabul etti.
Davacı Selim Yücel’in avukatı Levent Atabay, Yargıtay’ın bozma ilamı ve bölge adliye mahkemesinin direnmeme kararına ilişkin ANKA Haber Ajansı’na şu değerlendirmeleri yaptı:
“699 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile kadroya geçen işçilerimizle bu ücret düşüklüğüne ilişkin açmış olduğumuz, 2019 yılı itibariyle açmış olduğumuz davalarda, ilk derece mahkemesinin vermiş olduğu kesin nitelikte kararlar vardı. Bu ne demek? Ne anlama geliyordu? Kesinlik sınırında kalan kararlarımız var. Miktar itibariyle ilk derece mahkemesi kesin olarak karar veriyordu. Buna ilişkin olarak da kurumlar ödemelerini yapıyorlardı. Şimdi, Yargıtay inanılmaz bir karar aldı.
“HUKUKA AYKIRI BİR KARAR, OLMAYACAK BİR ŞEY BU”
İlk derece mahkemesi, kesinlik sınırında kaldığı için Sağlık Bakanlığı’na açılan davalarda kesin olarak karar veriyor. Sağlık Bakanlığı, kesin olarak kararını, ödemesini yapıyor. Biz de ödemesini işçilere yaptıktan sonra, aradan tam 1 yıl 2 ay sonra kesinleşmiş dosyayı Sağlık Bakanlığı istinaf ediyor. Ne oluyor peki istinaf edince? Haliyle istinaf kararını önce ilk derece mahkemesi reddediyor; bunu istinafa taşıyor, ret kararını. Nedir buradaki usul? İstinaf da diyecek ki ‘burada kesinlik sınırında kaldığı için ve süresinde başvurmadığı için’… Böyle diyor Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi. Doğrudan reddetti. Bunun üzerine bu kararı temyiz etti Sağlık Bakanlığı. Bu sefer Yargıtay’a gitti. Yargıtay, muhteşem bir karar veriyor. Burada Anayasa’nın 40. maddesine dayanmış. Kendisi şunu yapıyor, yasamanın yerine geçiyor, ‘kanun süreleri önemli değil’ diyor, Yargıtay’ım, 9. Hukuk’um. ‘Yasama neymiş’ diyor. ‘Yasamanın almış olduğu kanun önemli değil’ diyor. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun istinafa başvuru süreleri var, iki haftalık. ‘O iki hafta süreyi geçirmeleri beni ilgilendirmez’ diyor. ‘Ben 345’i tanımam’ diyor. ‘Ben’ diyor, ‘başvurduysa; adil yargılanma… Ben bunu her daim kabul ederim’ diyor. Yani bundan beş yıl önce kesin kararlara da bundan sonra istinaf edildiğinde mahkemeler bakmak zorunda, esasa girmek zorunda kalacaklar bundan sonra. Ben, kimi koruyorlar, işçinin üzerinden kimi koruyorsunuz merak ediyorum. Bunlar gerçekten acı verici, hukukun katledildiği şeyler. Bunun üzerine Yargıtay bozuyor ve bölge adliye mahkemesine gönderiyor dosyayı. Duruşmalardaki savunmalarımızı yaparken ‘Yargıtay, yasamanın yerine geçiyor. Direnme istiyoruz. Direnin buna. Yani Hukuk Genel Kurulu bunu düzeltir’ diyoruz. Bu çünkü hukuka aykırı bir karar, olmayacak bir şey bu. İki hafta içerisinde başvurmamışsın, dosya kesinleşmiş, 1 sene 2 ay yatmışsın, uyumuşsun, sonra başvurmuşsun, bunu kabul etmiş. Bu, hukukun hiçbir tarafında yok. Ama oluyor işte gördüğünüz gibi.
“TÜM BAROLAR VE BAROLAR BİRLİĞİMİZİ DAVET EDİYORUM, HEP BİRLİKTE BU KONUYA KARŞI MÜCADELE BAŞLATILMASINI İSTİYORUM”
Biz tabii sonuna kadar gideceğiz, bu duruma karşı. Bundan sonra dikkat edilmesi gereken konu; ‘kesin karar’ diye hiçbir şeye güvenmeyin. Mahkeme kararına güvenmeyin. Mahkeme, kendi vermiş olduğu karara direnemiyor. Hak arama özgürlüğümüz elimizden de alınıyor gördüğünüz gibi.
Tüm barolar ve Barolar Birliği’mizi davet ediyorum, hep birlikte bu konuya karşı mücadele başlatılmasını istiyorum. Bir şekilde bu hukuksuzluğa karşı biz hukukçular, bir birlik beraberlik içerisinde oluruz.”
9367,77%3,72
34,47% 0,05
36,42% 0,21
2956,00% 0,72
4956,37% 0,55