ERKAN BAŞ: "ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİNDE TAVRIMIZ NET. SİYASAL İSLAMCILARLA MÜZAKERE DEĞİL, MÜCADELE EDİLİR"

ERKAN BAŞ:

Türkiye İşçi Partisi Genel Başkanı Erkan Baş, “Saray rejimi, dün kadınları nesneleştiren, bölen, suni gündemler yaratan ve artık tek kelimeyle bir seçim yatırımına dönüşmüş anayasa değişikliğini küçük ortağıyla birlikte ...

Türkiye İşçi Partisi Genel Başkanı Erkan Baş, “Saray rejimi, dün kadınları nesneleştiren, bölen, suni gündemler yaratan ve artık tek kelimeyle bir seçim yatırımına dönüşmüş anayasa değişikliğini küçük ortağıyla birlikte komisyondan geçirdi. Bizim başından beri tavrımız net. Değişmedi, değişmesine de ihtiyaç duymuyoruz. Anayasayı tanımayanlarla anayasa yapılamaz. Siyasal İslamcılarla da müzakere değil, mücadele edilir diyoruz” dedi.

Türkiye İşçi Partisi Genel Başkanı Erkan Baş, dün Meclis’te düzenlediği basın toplantısında gündemdeki konulara ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Baş, şunları söyledi:

“Türkiye deyimi yerindeyse dolu dizgin bir biçimde seçime doğru gidiyor. Bugüne kadar Türkiye İşçi Partisi’ne her sorulduğunda hep aynı şeyi söyledik. Erken seçim bile geç kalmıştır. Yapılması gereken şey hemen seçim kararı alınmasıdır. Biz, bugün de bu sözümüzün arkasındayız. Hemen, acilen seçime gitmeliyiz ve ülkemize ne kadar büyük zararlar verdiğini hepimizin yaşayarak gördüğü bu Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denilen ucube sistemden bir an önce kurtulmalıyız. Bir an önce seçime gitmeliyiz ve bu sisteme son vermeliyiz. Fakat Türkiye’nin bir seçim sürecine girmesi burada bir anayasa olduğu gerçeğini, yasalar olduğu gerçeğini rafa kaldırmamızı asla gerektirmiyor. Bu ülkede anayasa var, bu ülkede yasalar var ama bir de cumhurbaşkanı sıfatı taşıyan bir zat, Erdoğan var. Diyor ki ‘Benim istediğim zamanda, benim kararımla, benim istediğim kanunlarla, benim istediğim partilerin ve adayların girebileceği sözde bir seçim yapacağım’. Buna karşı söylenecek tek bir şey var. Erdoğan, sen bizi ayakkabılarını yalayanlarla karıştırma. Biz, senin ayakkabını yalayanlardan değiliz. Açık söylüyorum. Türkiye bir aile şirketi, hükümdarlığın babadan oğula geçtiği bir kabile değil. Burası dingonun ahırı değil. Recep’in çiftliği değil, Tayyip’in cemaati değil, Erdoğan’ın şirketi hiç değil. Biz köle değiliz, maraba değiliz, mürit falan değiliz. Bizi tebaa, kendisini padişah sanan gitsin önce yüzüne bir soğuk su çarpsın kendine gelsin. Biz, vatandaşız. Biz, yurttaşız. Bizi, hepimizi bağlayan bu Cumhuriyet’i iyi, kötü, eksik çalıştıran metin de Anayasa’dır. Hem de hileyle hırsızlıkla değiştirdikleri ama her işlerine geldiğinde ‘Bu anayasayı millet yaptı’ diye akıl vermeye kalktıklarını da hatırlatmak istiyorum. Yani sen işine geldiğinde bütün o hilene rağmen değiştirdiğin Anayasa’yı ‘Millet yaptı’ diyeceksin. İşine gelmeyince etrafından dolaşıyor gibi yapıp Anayasa’yı, yasaları paspas altına alacaksın. Biz de susacağız. Öyle mi?

“AKP’LİLERİN AMCAOĞULLARI, DAYI KIZLARI BAŞKA HİÇBİR YETENEĞİ OLMAYAN YANDAŞLAR KURUMLARA YERLEŞTİRİLDİ”

Erdoğan’a söylüyorum. Biz senin bildiğin muhalefetten değiliz. Biz, gücünü de sözünü de sadece halktan alan, halka karşı sorumluluğu her şeyin üzerinde tutan ve sizi o koltuklara oturtan ağa babalarınızın karşısında bile bir adım geri atmamış, bildiğini söylemekten, inandığını savunmaktan yarım adım geri durmamış bir geleneğin temsilcileriyiz. O yüzden bugünden sonra da doğru bildiklerimizi söylemekten asla imtina etmeyeceğiz. Bu iktidar döneminde Türkiye’de kurumların içi boşaltıldı. AKP’lilerin amcaoğulları, dayı kızları başka hiçbir yeteneği olmayan yandaşlar bu kurumlara yerleştirildi ve bu kurumlar bağımsızlıklarını yitirdi. Yine de söylemekten geri durmayacağız. Bu kurumlarda kim çalışıyorsa; esas sorumluluğu Tayyip Erdoğan’dan çok halka karşıdır, yasalara karşıdır. Onlar farkında olmayabilirler; biz, hatırlatmaya, farkına varsınlar diye çabalamaya devam edeceğiz. YSK da bu kurumlardan bir tanesi. Kâğıt üstünde asıl işi seçimleri düzenlemek ama uzun zamandır biliyoruz ki esas işi sarayın gönlünü hoş tutmak olmuş. Elbette ki herkes gibi biz de bunların farkındayız. Alacağı kararların taraflı ve kanunsuz olacağını da tahmin edebilecek kadar bu ülkeyi ve gerçeğini biliyoruz. Bizim burada halka karşı bu ülkede yaşayan mücadele eden bu 20 yıllık karanlık bitsin diye dişini tırnağına takıp mücadele eden, evladını, eşini, sevdiklerini kaybedenlere karşı sorumluyuz. Biz, bu iktidara karşı verdiği mücadelede canını kaybetmiş kardeşlerimize karşı sorumluyuz. Sadece bu iktidara muhalefet ettikleri için mücadelelerini cezaevinde sürdürmek zorunda kalan arkadaşlarımıza karşı sorumluluğumuz var. Bugün Anayasa’nın delinmesine, kurumların kafasına göre karar vermesine sessiz kalamayız. Türkiye’de artık hukuk, adalet ve hak aramanın bile zamanı geçti. Türkiye’de hukuku, adaleti yeniden tesis etmek göreviyle karşı karşıyayız. Asla bu mücadeleden vazgeçmeyeceğiz.

“SARAY REJİMİNİN ÇİZDİĞİ BİR ALANDA SIKIŞMIŞ SİYASETİ REDDEDİYORUZ”

Saray rejimi kendini çok güçlü görüyor olabilir. Kendini kimilerine güçlü gösteriyor da olabilir ama ne kadar manipüle etmeye kalkarlarsa kalksınlar biz onların çizdiği alanda sıkışmış bir siyaseti reddediyoruz. Biz, Türkiye İşçi Partisi olarak bu ülkenin tüm yurttaşlarının hukuki haklarını sonuna kadar savunacağız. Biz, Erdoğan’ı yenmek istiyoruz. Erdoğan’ı sadece sandığa değil. Hem sandığa hem tarihe gömmek istiyoruz. Erdoğan da aday olmaya çok hevesliyse bu ülkedeki yasalara anayasalara uymak zorundadır. Yani istiyorlarsa; 50 tane YSK açsınlar. Hepsinin içini yandaşlarıyla doldursunlar. Anayasa’da yazan şey ortada, yasalar ortada. Hiç kimse ama hiç kimse bunun üstünde değildir. Hiç kimse farklı kurallara tabii değildir. Elimizden gelen her şeyi yapacağız. Türkiye’de hukukun yeniden tesis edilmesi için hukuk mücadelesini sonuna kadar sürdüreceğiz.

“ERDOĞAN’IN AÇTIĞI ÇUKURLARA DÜŞEREK SARAY REJİMİNİ YENMEK MÜMKÜN MÜDÜR”

Bu aday tartışmalarına, kayıkçı kavgalarına, Erdoğan’ın açtığı çukurlara düşerek saray rejimini yenmek mümkün müdür? Anayasaya, yasalara, kurallara bile sahip çıkmadan sarayın çizdiği sınırları kabul ederek buraya sıkışarak bu ülkeye, bu ülkenin insanına nasıl umut verebiliriz? Mesele sadece bir seçim meselesi de değil. Türkiye’nin gelecek yüzyılını kazanmak istiyorsak, AKP’siz bir gelecek istiyorsak; bunun ilk şartı AKP’nin dayatmalarına karşı dik bir duruş sergilemektir. Onların çizdiği sınırlar içerisinde, o kısıtlarla AKP’yi yenmek mümkün olmayacaktır. O yüzden bu ülkede yaşayan tüm yurttaşlara, herkese hukukun üstünlüğünü, anayasanın önemini ve siyasetin umut verme gücünü hatırlatmak istiyoruz. Biz, hiç kimsenin dayatmasına teslim olmayacağız. Anayasa, yasalar aynı zamanda vatandaşın haklarını da yazar. Yani bu ülke yurttaşıysanız; sizin haklarınız vardır ve bunlar anayasayla, yasalarla tarif edilir. Dolayısıyla, Anayasa’yı çiğnemek halkın haklarını gasp etmektir. İşte biz, buna izin vermeyeceğiz diyoruz. Bir örnek vereyim. Gözümüzün önünde bir hırsızlık gerçekleşiyor, halkın hakları çalınmak isteniyor. Biz ise şunu düşünüyoruz. Tek başına bizim bu hırsızlığı önlemeye gücümüz yeter mi? Samimiyetle ifade ediyorum. Bilmiyorum. Engelleyemezsek bile bağıracağız. ‘Hırsız var’ diye bağıracağız. Belki hırsızın çalmasını engelleyemeyeceğiz ama komşuları uyaracağız, yardım isteyeceğiz. En kötüsü komşunun evinin soyulmasını engelleyeceğiz. Ortada açık bir hırsızlık var. Görüyoruz, gözümüzü kapatıp görmezden gelmemiz bekleniyor. Hayır. Gücümüz yettiğince ‘Hırsız var’ diye bağırmaya devam edeceğiz. Biliyorum, pek çok yurttaşımız bu hukuksuzluklara isyan ediyor. Yanımızda kimse yok, desteğimiz yok ne yapabiliriz diye düşünüyorlar. Bilsinler ki yalnız değiller. Her gün ama her gün sokaklarda yurttaşlarla birlikte nefes alıp veren bir siyasi partinin temsilcisi olarak, onlarla birlikte olan bir kardeşiniz olarak söylüyorum. Biz milyonlarca insanız. Bu öğrenilmiş çaresizlik. Baskı karşısında sinmek, vazgeçmek yok. Biz buradayız. Sonuna kadar bu mücadeleyi sürdüreceğiz. Sandıktan kaçmıyoruz seçimden korkmuyoruz. Hemen yapılmasına hazırız ama biz seçim istiyoruz diye biz bu iktidardan bir an önce kurtulmak istiyoruz diye bu iktidarın türlü türlü hukuksuzluklar yapmasına izin vermeyeceğiz. Erdoğan, eğer bu yıl yapılacak seçimlerde cumhurbaşkanı adayı olmak istiyorsa; gelecek Meclis’e tüm muhalefetle görüşecek ve seçim böyle gerçekleşecek.

“AKP, BUGÜN İTİBARIYLA 7 BİN 389 GÜNDÜR İKTİDARDA. 7 BİN GÜN”

AKP, bugün itibarıyla 7 bin 389 gündür iktidarda. 7 bin gün. Yani 20 yıl 2 ay 23 gündür devam eden bir iktidardan bahsediyoruz. Bunlar iktidara geldiğinde ben 23 yaşında, üniversite öğrencisiydim. 7 bin gün geçmiş, 20 yıl geçmiş ülkede üzerine çıkıp tepinmedikleri tek bir alan kalmamış. Bu süreç içerisinde binlerce işçi, binlerce kadın hayatını kaybetmiş, tren kazaları yaşanmış, üniversiteler baskılanmış, cemaatler, tarikatlar memleketi sarmış, satılmadık tek bir alan, fabrika, bina, arsa kalmamış, Türkiye’de yüzü gülen, geleceğe umutla bakan insan bırakmamışlar. Şimdi artık öyle bir noktaya gelmişiz ki hiçbirimiz kiralarımızı, faturalarımızı karşılayamıyoruz. Memlekette konuşma, grev yapma özgürlüğü yok. İşçilerin grev hakları fiilen iktidar tarafından yasaklanıyor. Hukuksuz biçimde. Yani toplasanız memlekette dinci bir baskı yalan dolanla siyaset ve bir de her geçen gün zenginleşen patronlar var. Bir de çıkmış ‘Yeter, söz milletin’ diyorlar. Bir daha söylüyorum. Bakın. 7 bin 389 gündür iktidardalar. Şimdi çıkmış ‘Yeter, söz milletin’ diyorlar. İnsanda azıcık utanma duygusu olur. 20 yıldır insanların evine çöken konut tekellerinin, vergilerimizden semiren, teşvik üstüne teşvik alan başta beşlisi olmak üzere çetelerin, bu ülkelerin derelerine, ormanlarına çöken şirketlerin konuştuğu 20 yıldır sözün hep cemaatlerde, tarikatlarda, orta çağ artıklarında olduğu, bu ülkeyi sadece bunlara ait kılmak için mücadele ettikleri bir sürecin sonucunda ‘Yeter, söz milletin’ diye utanmazca yeni sözler üretmeye çalışıyorlar.

“AKP İÇİN PERDENİN İNME VAKTİ GELDİ”

Bugün itibarıyla artık söz bizim. Gençlerin, kadınların, emekçilerin artık söz. İkizdere’dekiler, Kazdağı’ndakiler konuşacak, Boğaziçi öğrencileri konuşacak, gezi direnişçileri konuşacak. Söz de iktidar da halkın olacak. AKP için perdenin inme vakti geldi. Hani yeter diyorlar ya 'Yeten bir şey varsa o AKP’dir bu memlekette' Eğer 'Yeten bir şey varsa Recep Tayyip Erdoğan'dır, bu ucube Saray Rejimi'dir. Bu millet artık bir şey diyecekse, 'Yeter Erdoğan' diyecek, 'Yeter AKP' diyecek, 'Yeter, Saray'da sürdüğünüz o saltanata son' diyecek!

O yüzden, buradan bu ülkenin emeğiyle alın teriyle geçinen güzel insanlarına seslenmek istiyorum. Yalnızca, canım kardeşlerime seslenmek istiyorum. Farkındayız, çok zor zamanlardan geçiyoruz. Çocuklarımız doğru düzgün beslenemiyor. İnsanlar, en temel ihtiyaçlarını alırken dahi defalarca düşünmek zorunda kalıyor. Kira zamlarının altında ezilmiş durumdayız. Memleketin onurlu hekimleri bas bas bağırıyor. Çocuklar yeterli beslenemediği için gelişim bozuklukları yaşanıyor. Bir yandan tefeci bankalar insanların evlerine çöküyor. Sağlıksız, dayanıksız ilk depremde yıkılacak evlere fahiş fiyatlar konuluyor. Kara kış günü ev sahipleri insanları kapının önüne bırakmak istiyor. Memlekette açlık sınırının daha ilk ayında altında kalan bir asgari ücret var. Emekliler maaşlarını asgari ücretin bile altında alıp açlıkla, sefaletle her gün sınanıyorlar ve bu iktidar 'Ben böyle getirdim, böyle götürmeye devam etmek' istiyorum diyor. 

“UMUT ARAYAN BU ÜLKENİN MÜCADELE EDEN İNSANLARINA BAKSIN”

Kendimizden, kendi ellerimizden başka hiçbir kurtarıcı olmadığını bir kez daha hatırlamamız gerekiyor. Bakın, umut arayan, çare arayan, dönüp kendine; yakınındakilere, sokağındakilere, iş yerindekilere, bu ülkedeki milyonlara baksın diyorum. Umut arayan, alın teri için mücadele eden Trendyol kurye emekçisi arkadaşlarıma baksın, umut arayanlar hakkı için mücadele eden ve kazanmanın eşiğine gelen EYT’lilere baksınlar. Bakın grevler Erdoğan yüzünden yasaklanıyor, Erdoğan grevleri yasaklamaya kalkıyor ama işçi kardeşlerimiz Erdoğan’ın yasaklarını yırtıp atıyor, grevlerini yapıyor ve haklarını alıyor. Umut arıyorsak o işçi kardeşlerimizin gözlerinin içine bakmamız gerekiyor. Özetle, umut arayan herkes kendine, çevresine, bu ülkenin işçilerine emekçilerine, gençlerine, kadınlarına, mücadele eden insanlarına baksın.

“HEP BİRLİKTE MÜCADELE EDERSEK BU ÜLKE İNSANCA YAŞANABİLECEK BİR ÜLKE HALİNE GELİR”

Biz Türkiye İşçi Partisi olarak hiçbir zaman halka yalan söylemedik. İnanmadığımız hiçbir şey söylemedik. Bugün de yakın gelecek için bir gül bahçesi vadetmiyoruz. Gelin hep beraber omuz omuza, kol kola duralım, akıllarımızı yüreklerimizi birleştirelim, hep birlikte mücadele edelim, biz mücadele edersek bu ülke insanca yaşanabilecek bir ülke haline gelir. Eğer biz birbirimize güvenir, birbirimizin koluna girersek bu memlekette insanca, kardeşçe eşit ve özgür bir biçimde yaşayabiliriz. Refah içerisinde, mutluluk içerisinde bu ülkenin eşit ve özgür yurttaşları oluruz diyoruz.

TİP olarak enerji kullanımından, emeklilik reformuna, kira ve barınma krizinin çözülmesinden okullarda öğrencilere en az birer öğün ücretsiz yemek verilmesine kadar, ülkemizin pek çok yakıcı sorunu konusunda kanun teklifleri verdik. Nasıl çözülebilir? İstenirse halk düşünülürse, halkın çıkarları temel alınırsa ne kadar kolay çözülebileceğini göstermek için çalıştık. Şimdi iktidar sanıyor ki onlar şimdi burada çoğunluk ya, biz o kanun tekliflerini alırız, Meclis'in raflarına koyarız, orada dosyalar zaman içerisinde tozlanır. Ancak çok yanılıyorlar canım kardeşim, çok yanılıyorlar. Çünkü biz biliyoruz halkın kanunları aslında sokaklarda yazılır, mücadelede yazılır ve biz ne kazanırsak ancak ve ancak mücadelemizle kazanırız. O yüzden yurttaşlarımızın elektrik, doğal gaz, su, internet gibi en temel ihtiyaçlarının birtakım patronların para kazanma aracına dönüştürülmesine müsaade etmeyelim diyoruz. Temel bir insan hakkı olarak gördüğümüz enerjiden birtakım şirketler kâr elde edecekmiş. Bu saçmalığa son verelim diyoruz. İnsan haklarını ve doğayı önceleyen bir enerji politikası, bir enerji hakkı mümkündür ve bu kazanılabilir diyoruz.

“BARINMA FONU OLUŞTURULMASINI VE ÇOK EVİ OLANDAN ÇOK VERGİ ALINMASINI SAVUNUYORUZ”

Konut hakkını Anayasal olarak tanımayacak, devletin sosyal konutlar inşa etmekle mükellef olduğunu tarif edeceğiz. Barınma sorunun çok acil bir biçimde çözülmesi gerektiğini biliyoruz o yüzden derhal bir barınma fonu oluşturulmasını ve bakın çok evi olandan çok vergi alınmasını savunuyoruz. Yani bir evi olanla, yüz evi olanın yurttaşla emlak simsarının bu emlak baronlarının aynı vergileri ödediği hatta o patronların, emlak baronlarının vergilerden muaf tutulduğu üstelik banka kredileriyle halk tarafından finanse edildiği bu akıl dışılığa artık son.

Vergi sistemi, sil baştan tümden düzenlenmek durumundadır bu ülkede. Bu ülkenin işçisi, doktoru, öğretmeni, memuru, mühendisi, bütün vergi yükünü bunların omuzlarına yüklemiş bir düzen; öbür taraftan şirketlere, en yüksek gelir grubuna sosyal eşitsizliği daha da bozacak, derinleştirecek her tür imkanı sağlıyorlar. Buna nasıl sessiz kalınabilir? Asgari ücretliden, dar gelirliden, yeni mezundan vergi almadan ama o her gün servetlerine servet katan bir avuç insanı daha fazla vergilendirerek en azından eşitsizliği ortadan kaldırmak mümkündür.

“AKIL DIŞI BİR DÜZEN VAR, BU DÜZENE SON VERECEĞİZ”

Düşünsenize, gençlerimizi tarikat yurtlarının karanlığına mecbur bıraktıkları, fahiş kira zamları altında kent merkezlerinin yoksullardan, onların deyimiyle söyleyelim arındırıldığı, milyonlarca insanın sağlıksız ve Türkiye gibi deprem riskinin çok yüksek olduğu bir ülkede ilk depremde yıkılacak konutlara mahkum edildiği ama bunun karşısında emlak baronlarının, bankaların, birtakım patronların milyonlarca evi boş tuttuğu akıl dışı bir düzen var. İşte bu düzene son vereceğiz.

Elbette memleketin içinde bulunduğu durum öfkemizi büyütüyor. Çok acil bu hafta yaşanan gündemler var, onlarla bitireceğim. Bir tanesi, Saray Rejimi; dün kadınları nesneleştiren, bölen, suni gündemler yaratan ve artık tek kelimeyle seçim yatırımına dönüşmüş Anayasa değişikliğini küçük ortağıyla birlikte komisyondan geçirdi. Bizim bu konuda başından beri tavrımız çok net. Hiç değişmedi, değişmesine de ihtiyaç duymuyoruz. Anayasa'yı tanımayanlarla Anayasa yapılamaz. Siyasal İslamcılarla da müzakere değil mücadele edilir diyoruz.

“SUÇ İTTİFAKI DAĞITILACAK, HEPSİ YASLANDIKLARI SARAYLA BİRLİKTE TARİHİN ÇÖPLÜĞÜNDE YERİNİ ALACAK”

Dün Meclis'te bir utanç yaşadık. Bir gazeteci arkadaşımız, işini yapmaya çalıştığı sırada, sadece soru sorduğu için hem sözlü hem fiziki şiddete maruz kaldı. Gerçekten Meclisimize yakıştıramıyoruz ama MHP’ye çok yakışıyor, hiç şaşırtmadığını söylemem lazım. Dünden bugüne Türkiye siyasi tarihinde nefret diliyle, şiddetle ve mafyayla anılan bu harekete en yakışan cevabı yakında Türkiye halkının vereceğini düşünüyoruz. Bu suç ittifakı mutlaka dağıtılacak, hepsi yaslandıkları bu Sarayla birlikte tarihin çöplüğündeki yerini alacaklar. Bu vesileyle gazeteci arkadaşımıza da geçmiş olsun dileklerimizi iletmek istiyoruz.

Son gelen bilgi, Diyarbakır’dan inşaat işçisi kardeşlerimiz bize ulaştılar. Geçtiğimiz hafta bir iş bırakma eylemiyle seslerini duyurmaya çalıştılar. Günde ortalama 12 saat çalışan inşaat işçileri, günlük 600 lira sabit yevmiye, kaldıkları şantiyede de insanca barınma ve beslenme koşulları için mücadele ediyor. İnsanca barınma ve beslenme koşulları için bu ülkede işçiler mücadele etmek zorunda kalıyor. Biz inşaat işçisi arkadaşlarımızın sonuna kadar yanında olduğumuzu ifade edeceğiz.

“SON BİR AYDA SAYISI 10 BİNİ AŞAN YENİ ÜYE VE GÖNÜLLÜLERİMİZE HOŞ GELDİNİZ DEMEK İSTİYORUM”

Son olarak geçtiğimiz hafta paylaşmıştım, partimize yoğun başvurular oluyor diye.  Bu hafta artarak devam ediyor paylaşmazsam eksik bırakırım. 'Olmaz bu iş' diyenlere, 'Bu ülkede umut yok' diyenlere karşı umutla inatla ve inançla her gün parti binalarımızı dolduran; bugün itibarıyla son bir ayda sayısı 10 bini aşmış yeni üye ve gönüllülerimize bir kez daha hoş geldiniz demek istiyorum. Ülkemizde basın özgürlüğüne, halkın haber alma hakkına dönük saldırılardan rahatsız olduğu için partimize İzmir’den katılan Ayten kardeşim, 'Hukuku, Anayasa'yı ayaklar altına aldıkları bu karanlık dönemde TİP’le birlikte mücadele etmek istiyorum' diyen avukat Cansın kardeşim, 'Sosyalizmi yaygınlaştırmak için ben de bir adım atmak istiyorum' diyen Eskişehir’deki öğrenci kardeşim Diren, parti üye formuna 'Hakkımı almak için üye olmak istiyorum' diyen Antepli işçi kardeşim İzzet Can ve doğal olarak buradan adını sayamadığım, sayamayacağım ama bu Saray saltanatını tarihin çöplüğüne omuz omuza göndereceğimiz ellerini bir kez olsun bırakmayacağımız binlerce kardeşime yeni yoldaşlarımıza hoş geldiniz diyorum. Taptaze bir güç, umut oldunuz bize. Düne kadar açık söyleyeyim daha çok inatçı idik. Şimdi hem inatçıyız hem kararlıyız ve artık biliyoruz mutlaka başaracağız."


Haber Kaynak : ANKA HABER