ERDOĞAN: MİLLİ GELİRE ORANLA DÜNYANIN EN FAZLA YARDIM YAPAN ÜLKESİYİZ

ERDOĞAN: MİLLİ GELİRE ORANLA DÜNYANIN EN FAZLA YARDIM YAPAN ÜLKESİYİZ

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, G20 Liderler Zirvesi'nde; "Bir tarafta 735 milyon kişi açlıkla mücadele ederken, diğer tarafta lüks, şatafat ve israf alıp başını gitmişse burada çok ciddi bir sorun var demektir.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, G20 Liderler Zirvesi'nde; "Bir tarafta 735 milyon kişi açlıkla mücadele ederken, diğer tarafta lüks, şatafat ve israf alıp başını gitmişse burada çok ciddi bir sorun var demektir. Geldiğimiz noktada maalesef Afrika'dan Asya'ya milyarlarca insan bir avuç elitin keyfi ve refahı için çok kötü şartlarda çalışmakta, ter dökmektedir. Bu ne adildir ne insanidir ne de vicdanidir. Sorunlarımızın sebebi kaynak kıtlığı değil, merhamet eksikliğidir. Türkiye olarak biz bu adaletsizliklere itiraz ediyoruz. Daha adil bir dünyanın mümkün olduğuna inanıyoruz" dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bugün Hindistan'ın başkenti Yeni Delhi'de düzenlenen G20 Liderler Zirvesi toplantısının ardından basın toplantısı düzenledi. Erdoğan, şunları söyledi:

"TÜM İMKANLARIMIZLA FASLI KARDEŞLERİMİZE YARDIMA HAZIRIZ"

"Daha 6 ay önce asrın felaketini yaşamış bir ülke olarak tüm imkanlarımızla Faslı kardeşlerimize yardıma hazırız. G20 Liderler Zirvesi'nin Hindistan'ın ev sahipliğinde tamamlamış bulunuyoruz. Bu seneki temamız 'Tek dünya, tek aile ve tek gelecek' idi. Zirve oturumlarının ilkinde gezegenimizin karşılaştığı çevre sorunlarını istişare ettik. İklim değişikliği, biyolojik çeşitlilik özellikle de bunun kaybı; bunun yanında kirlilik olarak adlandırılan üçlü gezegen krizi artık etkisini daha fazla hissettiriyor. Orman yangınlarından sel felaketlerine, kuraklıktan ısınmaya kadar geniş bir yelpazede bunun yıkıcı sonuçlarını zaten görüyoruz.

Türkiye'nin özellikle sera gazı salınımlarında sorumluluğu oldukça düşüktür. Buna rağmen Türkiye olarak dünyamızın ve insanlığın ortak geleceğini ilgilendiren bu hayati meselede elimizi taşın altına koyuyoruz. Paris İklim Anlaşması'na 2053 net sıfır emisyon ve yeşil kalkınma hedeflerimizle en anlamlı katkıyı yapan ülkeler arasındayız. Hem yenilenebilir enerji hem de nükleer ve hidrojen yatırımlarında önemli adımlar atıyoruz. Yenilenebilir kurulu güç bakımından Avrupa beşincisi, dünya on ikincisiyiz. Enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji alanlarında attığımız adımlar yıllık 90 milyon ton karbon eş değeri sera gazı emisyonunu engelledi.

"2030 SENESİNE KADAR Kİ EMİSYON AZALTMA HEDEFİMİZİ 2 KATINA ÇIKARTTIK"

2053 yılı net sıfır emisyon hedefimiz doğrultusunda 2030 senesine kadar ki emisyon azaltma hedefimizi 2 katına çıkarttık. Çölleşme ve erozyonla mücadelede dünyanın lider ülkelerinden biriyiz. Geniş bir alanda hayata geçirdiğimiz projelerle daha yeşil daha temiz daha yaşanabilir bir Türkiye ve dünya için çalışıyoruz. Eşim Emine Erdoğan'ın öncülüğünde hayata geçen 'sıfır atık' projesi bu süreçte bir dönüm noktası oldu. 'Dünya ortak evimiz' sloganıyla yürütülen projemiz Üçlü Birleşmiş Milletler ofis ve programlarından olmak üzere beş uluslararası ödüle layık görüldü. Birleşmiş Milletler Genel Kurul kararıyla 'sıfır atık' projesi küresel bir harekete dönüştü. Bu kararla 30 Mart Uluslararası Sıfır Atık Günü olarak ilan edildi.

Önerimiz sayesinde G20 bildirgesinde sıfır atık girişimlerinin önemine dikkat çekildi. Zirvenin ilk oturumunda gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki yük paylaşımının adil bir şekilde yapılmasının önemini vurguladık. Ayrıca gelişmekte olan ülkelere yönelik finansman ve teknoloji transferinin artırılmasının ehemmiyetine dikkat çektik. Bundan sonrada ortak evimiz olan dünyamızın korunması için çalışmaya devam edeceğiz.

"DENİZLERİMİZİN HIZLA DEVASA BİR MÜLTECİ MEZARLIĞINA DÖNÜŞTÜĞÜ BİR DÜNYADA HİÇBİRİMİZ KENDİMİZİ GÜVENDE HİSSEDEMEYİZ"

'Tek aile' başlıklı ikinci oturumda hiç kimsenin geride bırakılmaması; buradan hareketle küresel dayanışmayı güçlendirmeye yönelik çabalarımızı aktardık. Mülteciler ve yerinden edilmiş kişilerin kendi ülkelerine gönüllü, güvenli ve onurlu bir şekilde geri dönüşleri için yapılması gerekenleri ifade ettik. İnancımız, kültürümüz ve kökenimiz ne olursa olsun hepimiz 8 milyarlık büyük insanlık ailesinin birer ferdiyiz. Bir parça ekmek ve su bulamadıkları için çocukların öldüğü; her yıl on binlerce umut yolcusunun çöllerde hayatını kaybettiği, denizlerimizin hızla devasa bir mülteci mezarlığına dönüştüğü, savaşlar ve çatışmalar dolayısıyla milyonların evlerini terk ettiği, onca retoriğe rağmen insan hayatının giderek değersizleştiği, ez cümle; hemen yanı başımızda yürek parçalayıcı trajedilerin yaşandığı bir dünyada hiçbirimiz kendimizi güvende hissedemeyiz.

Bir tarafta 735 milyon kişi açlıkla mücadele ederken, diğer tarafta lüks, şatafat ve israf alıp başını gitmişse burada çok ciddi bir sorun var demektir. Geldiğimiz noktada maalesef Afrika'dan Asya'ya milyarlarca insan bir avuç elitin keyfi ve refahı için çok kötü şartlarda çalışmakta, ter dökmektedir. Bu ne adildir ne insanidir ne de vicdanidir. Sorunlarımızın sebebi kaynak kıtlığı değil, merhamet eksikliğidir. Türkiye olarak biz bu adaletsizliklere itiraz ediyoruz. Daha adil bir dünyanın mümkün olduğuna inanıyoruz.

"MİLLİ GELİRE ORANLA DÜNYANIN EN FAZLA YARDIM YAPAN ÜLKESİYİZ"

Milli gelire oranla dünyanın en fazla yardım yapan ülkesiyiz. Ülkemize sığınan 4 milyonu aşkın mazlum ve mağdura sahip çıkıyoruz. Suriye'nin kuzeyini terör örgütlerinden temizleyerek bu bölgede kardeş ülkelerin desteğiyle kalıcı konutlar inşa ederek eğitimden güvenliğe, her alanda ihtiyaçları gidererek insanları göçe zorlayan asıl nedenleri kaynağında ortadan kaldırıyoruz. Şimdiye kadar 600 bine yakın Suriyeli güvenli, gönüllü, insan onuruna yakışır şekilde vatanına geri döndü. Projelerimiz hayata geçtikçe bu sayı daha da artacaktır.

Bir buçuk yıldır devam eden yüz binlerce insanın canına mal olan Rusya-Ukrayna savaşını sonlandırmak için yoğun çaba harcıyoruz. Tarafları aynı masa etrafında toplayan İstanbul sürecinden, esir takaslarına ve Karadeniz girişimine pek çok diplomatik hamleye imza attık. Karadeniz girişimi çerçevesinde 33 milyon ton tahıl uluslararası piyasalara ulaştırıldı. Girişim sayesinde gıda krizinin daha fazla derinleşmesinin önüne geçtik. Şahsi temaslarımız sonucunda girişim üç kez uzatıldı. Hafta başında Sayın Putin'in daveti üzerine Soçi'ye yaptığım ziyarette bu meseleyi kendisiyle bir kez daha enine, boyuna konuştuk.

"TAHIL MESELESİNDE RUSYA'YI DIŞLAYAN BİR SÜRECİN SÜRDÜRÜLEBİLİR OLMA İHTİMALİ ÇOK DÜŞÜKTÜR"

Rusya, Katar ve Türkiye olarak gıda sıkıntısı çeken Afrika ülkelerine yönelik 1 milyon ton tahılın işlenerek ulaştırılmasına önem veriyoruz. El ele vererek inşallah bunu gerçekleştireceğiz. Tahıl meselesinde Rusya'yı dışlayan bir sürecin sürdürülebilir olma ihtimali çok düşüktür. Karadeniz'de sükuneti bozacak, bölgede gerilimi tırmandıracak her türlü adımdan uzak durulması gerektiği kanaatindeyiz. Bugüne kadar Montrö'yü titizlikle uygulayarak ve taraflarla sürekli diyalog halinde kalarak böyle bir duruma mahal vermedik. Küresel gıda güvenliğine katkı için yakın zamanda gıda güvenliği çalışma grubunu toplayacağız. Gerek Rusya gerek Ukrayna gerekse Birleşmiş Milletler ve uluslararası toplumla yakın temas içinde olmayı sürdüreceğiz.

Zirve bildirgesinde ülkemizin bu çabalarından takdirle bahsedildi. Zirvede ayrıca Afrika Birliği'nin G20'ye daimi üyelik talebi ülkemizin de güçlü desteğiyle karara bağlandı. Afrika Birliği'nin şahsında tüm Afrikalı kardeşlerimizin G20 üyeliğinin hayırlı olmasını diliyor kendilerine aramıza hoş geldiniz diyorum.

"ÜLKEMİZİN TEKLİF VE GAYRETLERİYLE KUTSAL KİTAPLARA SALDIRI G20 BİLDİRİSİNDE DE KINANMIŞTIR"

'Tek dünya, tek aile ve tek gelecek' idealine en büyük zararı tıpkı bir veba gibi yayılan İslam düşmanlığı ve yabancı karşıtlığı vermektedir. Müslümanları ve mültecileri hedef alan saldırılar kimi batı ülkelerinde artık tahammül sınırlarını aşmış bazı yerlerde bir nefret furyasına dönüşmüştür. Demokrasi ve insan hakları savunuculuğu yapan ülkelerin çoğu bu barbarlık karşısında maalesef üç maymunu oynamaktadır. Polis koruması altında Kur'an-ı Kerim yakılması fikir özgürlüğü değil, çok açık bir provokasyondur, nefret suçudur. Hiç kimse bizden buna sessiz ve tepkisiz kalmamızı bekleyemez. İnsanlığın ortak geleceği adına İslam düşmanlığının yükseldiği tüm ülkelerin bu konuda artık daha kararlı politikalar izlemesi gerektiğine inanıyorum.

Mevzuatla ilgili bir açık varsa giderilmelidir. Kanun gerekiyorsa süratle yapılmalıdır. Uluslararası camianın sorumlu bir üyesi olarak dost acı söyler prensibinden hareketle hakikatleri tüm açıklığıyla söylemeyi görev biliyoruz. Başta Birleşmiş Milletler olmak üzere üyesi bulunduğum tüm platformda bu konuyu gündeme getiriyoruz. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 15 Mart'ın İslamafobiyle Mücadele Uluslararası Günü olarak kabul edilmesine katkı sağladık. Gerek İnsan Hakları Konseyi'nin gerekse Genel Kurul'un Kur'an-ı Kerim'e yönelik saldırılarla ilgili kararı bu minvalde önemlidir. Kimi ülkelerin bu eylemler karşısında çeşitli idari ve hukuki tedbirler aldığını görüyor, bundan da memnuniyet duyuyoruz. Ülkemizin teklif ve gayretleriyle kutsal kitaplara saldırı G20 bildirisinde de kınanmıştır. İnsani değerleri savunan, insan hak ve hürriyetlerine önem veren, farklı inanç mensuplarının barış içinde yaşayabileceğine inanan herkesi ülkemizin çabalarına destek vermeye çağırıyoruz.

"ORTA VADELİ PROGRAMIMIZ HEM İÇERİDE HEM YURT DIŞINDA TAKDİRLE KARŞILANDIĞINI GÖRÜYORUZ"

Ziyaretim çerçevesinde Hindistan Başbakanı Sayın Modi ile ikili bir görüşmemiz oldu. Güney Asya'daki en büyük ticaret ortağımız olan Hindistan ile başta ekonomi olmak üzere pek çok alanda ciddi bir potansiyele sahibiz. Özellikle seçim belirsizliğinin geride kalmasıyla birlikte bu potansiyeli en üst seviyede hayata geçirebilecek imkana kavuştuğumuza inanıyorum. Yüzde 90'ları bulan rekor katılımla gerçekleşen 14-28 Mayıs seçimleri hem Türk demokrasisinin gücünü hem de milletimizin iktidarımıza olan güvenini teyit etti. Attığımız her adımla bu güveni daha da perçinliyoruz.

Çarşamba günü kamuoyumuzla paylaştığımız Orta Vadeli Programımız hem içeride hem yurt dışında takdirle karşılandığını görüyoruz. Dünya Bankası tarafından yapılan açıklama Türkiye ekonomisine duyulan güvenin bir tezahürüdür. Dünya Bankası grubu 17 milyar dolarlık yatırım paketinin üzerine 18 milyar dolarlık yeni bir yatırım paketi daha ekledi. Böylece bankanın Türkiye'de önümüzdeki 3 yıl içinde planladığı yatırımların büyüklüğü 35 milyar dolara ulaşacak. Ülkemize yönelik ön yargılar kırıldıkça Dünya Bankası'na yeni kurumlar eklenecektir. Ekonomimizdeki başarılarla birlikte uluslararası yatırımların daha da artığını hep birlikte göreceğiz. Bir taraftan 6 Şubat depremlerinin yaralarını süratle sararken diğer taraftan da Türkiye yüzyılı hedefimizden asla kopmayacağız.

İki günlük zirve boyunca pek çok ikili görüşme gerçekleştirdik. Bu kapsamda Japonya Başbakanı Sayın Fumiyo Kişida, Brezilya Devlet Başkanı Sayın Lula, Birleşik Arap Emirlikleri Devlet Başkanı ve Abu Dabi Emiri Sayın Şeyh Muhammed bin Zayid, Kore Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Yoon Suk-yeol, Almanya Federal Cumhuriyeti Başbakanı Olaf Scholz, Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Sayın Muhammed Bin Salman, Avrupa Birliği Konseyi Başkanı Sayın Charles Michel, Dünya Bankası Başkanı Sayın Ajay Banga ile son derece verimli görüşmelerimiz oldu. İki gün boyunca gerçekleştirdiğimiz tüm istişarelerin hayırlı olmasını temenni ediyorum."

"SÜRATLE DE BU PROJEYİ HAYATA GEÇİRMENİN GAYRETİ İÇERİSİNDEYİZ"

Erdoğan, açıklamalarının ardından basın mensuplarının sorularını yanıtladı. Erdoğan, "Diğer inisiyatifler de Türkiye'nin bu projelerde de herhangi bir şekilde desteği olabilecek mi? İnsani yardım olarak, ticaret de destek olarak" sorusuna şu yanıtı verdi:

"Her şeyden önce bu koridorla ilgili çalışmamızda Körfez ülkeleri buna dahil, Irak buna dahil ve Türkiye üzerinden böyle bir koridorun açılmasıyla Körfez'i Basra'dan Avrupa'ya bağlayan bir koridor. Bu koridorla ilgili özellikle de Birleşik Arap Emirlikleri, Irak, Türkiye burada hassas davranıyoruz. Süratle de bu projeyi hayata geçirmenin gayreti içerisindeyiz. Şu an itibarıyla Dışişleri Bakanlarımız, Ulaştırma Bakanlarımız müşterek bir çalışmanın içine girerek bir kaç ay içinde uygulamaya geçirmenin gayreti içinde olacağız."

"KARABAĞ'DA ATILAN BU ADIMLAR DOĞRU ADIMLAR DEĞİL"

Azerbaycan-Ermenistan arasındaki gerilimin sorulması üzerine ise Erdoğan şunları söyledi:

"Bugün Sayın İlham Aliyev ile de görüşme yaptım. Bu görüşmeden sonra da yarın büyük ihtimalle Sayın Paşinyan ile de bir görüşmem olacak. Bölgeyi sükunete davet etmekten başka çaremiz yok. Fakat burada özellikle Karabağ'da atılan bu adımlar doğru adımlar değil. Bunu kabullenmek mümkün de değil. Nitekim Avrupa Birliği üyesi ülkelerde bunu kabullenmiyor. Charles Michel ile yaptığım görüşme de onlarda bu gelişmelere olumlu yaklaşmıyorlar. Tabi bizde buna olumlu bakmıyoruz. Yarın yapacağımız görüşmede Sayın Paşinyan'a bu konuda uyarı yapmalarını ve kesinlikle böyle bir seçimi kabullenmenin mümkün olmadığını onlara da ifade edeceğiz. Şu ana kadar görüştüğümüz tüm dost batılı ülkeler böyle bir seçimi kabullenmiyorlar."

"YENİDEN TAHIL KORİDORUNUN İŞLEVSEL HALE GELMESİNDE ÜMİTSİZ DEĞİLİM"

“Tahıl Anlaşması’nın geleceğini nasıl görüyorsunuz” sorusuna da Erdoğan şu yanıtı verdi:

"Yeniden tahıl koridorunun işlevsel hale gelmesinde ümitsiz değilim. Yine bu süreç başlayabilir. Ancak Guterres'in bir mektubu var. Kendisinden bu mektubu güncelleyen ikinci bir mektubun gönderilmesi noktasında bir talebimiz olacak. Bu gerek sigorta gerekse swiftle ilgili olarak bunu güncellemesiyle burada yeni bir gelişme olabilir. Bunun da takipçisi olacağız."

"İSVEÇ'İN ÜZERİNE DÜŞEN GÖREVLERİ YERİNE GETİRMESİ LAZIM"

ABD Başkanı Biden ile görüşüp görüşmediğinin sorulması üzerine Erdoğan, ayak üstü görüştüğünü belirterek, "Orada F16 konusunu da görüştük. F16 konusunda maalesef dostlar işi alıyorlar, götürüyorlar 'İsveç'te İsveç' diyorlar. Bu şekilde yaklaşım bizi ciddi manada üzmektedir. Böyle dendiği zaman benim vereceğim bir cevap var. Siz her şeye 'kongre kongre' diyorsunuz. Benim de kongrem var. Benim kongrem Türkiye Büyük Millet Meclisi. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nden bu tür bir karar geçmediği sürece benim evet demem mümkün değil. Tek başıma karar verecek noktada değilim. Meclisimden geçmesi lazım. İsveç'in üzerine düşen görevleri yerine getirmesi lazım. O da üzerine düşen görevleri yerine getirmediği sürece tabi ki ben Meclisimin vereceği kararı beklemek durumundayım" dedi.

 

 

 


Haber Kaynak : ANKA HABER