Anayasa Mahkemesi (AYM), Buca Belediyesi’nde mühendis olarak çalışan Semiha Aydan Yundan’ın başvurusu üzerine; ‘performans düşüklüğü’ gerekçesiyle toplu sözleşme hükümleri kapsamında aldığı iyileştirme zammının kesilmesinin sendika hakkının ihlali olduğuna oy birliğiyle karar verdi.
AYM, İzmir Buca Belediyesi’nde ziraat mühendisi olarak çalışan Tüm Belediye ve Yerel Yönetim Hizmetleri Emekçileri Sendikası (TÜM BEL-SEN) üyesi Semiha Aydan Yundan’ın bireysel başvurusunu inceledi.
Buca Belediyesi ile TÜM BEL-SEN arasında 12 Haziran 2008 – 12 Haziran 2009 tarihleri arasında geçerli olmak üzere toplu sözleşme imzalandı. Sözleşmeye göre memur personele almakta oldukları maaşlarına ek olarak her ayın 15. günü 350 TL iyileştirme zammı ödenmesi kararlaştırıldı.
Yundan’a 8 Mayıs 2009 tarihinde belediyenin İnsan Kaynakları ve Eğitim Müdürlüğü tarafından gönderilen yazıda; görev ve sorumluluklarını yerine getirmediği gerekçesiyle 15 Mart 2009 tarihinden itibaren toplu sözleşme hükümleri kapsamında yer alan iyileştirme zammından yararlandırılmayacağı bildirildi.
Yundan, iyileştirme zammından yararlandırılmamasına ilişkin işlemin iptali talebiyle dava açtı. İzmir 3. İdare Mahkemesi, 19 Temmuz 2010 tarihli kararıyla işlemin iptaline karar verdi. Mahkemenin iptal kararına ilişkin gerekçeli kararında şu ifadelere yer verildi:
“Göksu-Adatepe Seyhan ve muhtelif mahallelerde tretuvar yapımı işinin geçici kabul heyetinde davacının görevlendirildiği halde uzmanlık alanı dışında olduğu ve bu konuda hiçbir bilgisi olmadığı şerhi düşerek verilen görevi kabul etmediği hususu da idarece verilen dilekçede öne sürülmüş ise de; davacının Ziraat Mühendisi olduğu, ihale konusu işin uzmanı olmadığını beyan ettiği, bu konuda gerek mevzuat ve gerekse teknik bilgiye sahip olduğu hususunun idarece öne sürülmediği dikkate alındığında ihale konusu işin belirlenmiş olan niteliklerine uygun olarak yerine getirilip getirilmediğinin sağlıklı bir şekilde belirlenmesine yönelik davacı tutumunun olumsuzluk olarak algılanmasına da olanak bulunmamaktadır.”
Temyize giden davada; Danıştay 10. Dairesi ise “toplu iş sözleşmesi hakkının mevzuatta yalnızca işçiler için tanındığı, memurlara sağlanan sendikal haklar kapsamında 'mali haklar' konusuna yer verilmediği’ gerekçesiyle ilk derece mahkemenin kararının bozulmasına 25 Şubat 2015’te karar verdi. Danıştay’ın bozma kararı üzerine İzmir 3. İdare Mahkemesi davanın reddine hükmetti. Danıştay, mahkemenin bu kararını onadı.
Semiha Aydan Yundan performans düşüklüğü iddiasıyla toplu sözleşme kapsamında aldığı iyileştirme zammının kesilmesi sonucu ‘sendika hakkının ihlal edildiği’ gerekçesiyle AYM’ye bireysel başvuruda bulundu. Yundan başvurusunda; ulusal hukukta 1995 yılından beri kamu görevlilerinin toplu sözleşme yapma hakkı olduğunu, ayrıca uluslararası hukukta da kamu görevlilerinin örgütlenme özgürlüğünün tanındığını, bu hususlar dikkate alınmaksızın gerekçesiz bir biçimde, açtığı davanın reddedildiğini iddia ederek örgütlenme özgürlüğü, adil yargılanma hakkı ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürdü.
AYM, ihlal iddialarının bir bütün olarak ‘sendika hakkı’ kapsamında incelenmesi gerektiğini belirtti. AYM bugün Resmi Gazete’de yayınlanan kararında; Buca Belediyesi’nde çalışan ziraat mühendisi Semiha Aydan Yundan’ın Anayasa’nın 51. maddesinde güvence altına alınan sendika hakkının ihlal edildiğine oy birliği ile hükmetti. Yüksek Mahkeme, sendika hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılması amacıyla, kararın bir örneğini İzmir 3. İdare Mahkemesi’ne gönderdi.
AYM, mahkemelerin Yundan’ın memur olması sebebiyle mahkemenin ‘toplu sözleşme hakkı olmadığına ve 657 sayılı kanun kapsamında yer almayan bir ödemeyi almasına hukuki imkan bulunmadığı’ kararına ve sendika hakkının ihlaline ilişkin şu değerlendirmeleri yaptı:
“Anayasa'nın 53. maddesinin beşinci fıkrasında memurlara ve diğer kamu görevlilerine toplu sözleşme yapma hakkı tanındığı kuşkusuzdur. Ancak bu hak Anayasa'da 7 Mayıs 2010 tarihinde yapılan değişiklikle düzenlenmiştir. Eldeki başvuruya konu olay ise bu değişiklikten önceki bir tarihte 2008-2009 yıllarında gerçekleşmiştir. Bununla birlikte eldeki başvuruda 2010 yılında anılan değişiklik yapılmadan önce Anayasa'nın memurların ve diğer kamu görevlilerinin toplu sözleşme yapma hakkını koruyup korumadığı incelenmelidir.
“ÇALIŞANLARIN ÖRGÜTLENME ÖZGÜRLÜKLERİ VE SENDİKAL HAKLARINI EN GENİŞ BİÇİMDE DÜZENLEYEN ILO SÖZLEŞMESİ İSE TÜRKİYE TARAFINDAN 1993 YILINDA ONAYLANMIŞTIR”
Türkiye'nin 1950'li yıllardan itibaren imzaladığı uluslararası sözleşmelerde genel olarak sendika hakkı, özel olarak da kamu görevlilerinin sendikal hakları detaylı bir biçimde düzenlenmiştir. Bunlardan çalışanların örgütlenme özgürlükleri ve sendikal haklarını en geniş biçimde düzenleyen 87 numaralı ILO Sözleşmesi ise Türkiye tarafından 1993 yılında onaylanmıştır. Bunu müteakip 1995 yılında, 4121 sayılı kanunla Anayasa'nın 53. maddesine kamu görevlileri tarafından oluşturulan sendikaların üyeleri adına yargı mercilerine başvurabileceklerini ve idareyle amaçları doğrultusunda toplu görüşme yapabileceklerini öngören bir paragraf eklenmiştir. Daha sonra 4688 sayılı Kanun, devlet memurlarının toplu görüşme haklarını kullanmalarını düzenleyen şartları ortaya koymuştur. Bununla birlikte AİHM, 2008 yılında (2010 Anayasa değişikliği öncesi) incelediği bir olayda, toplu görüşme ve sonucunda yapılan toplu sözleşmenin sendika üyelerinin çıkarlarımı iyileştirmek ve korumak için temel bir yol oluşturduğunu belirlemiştir. AİHM bu noktada Türkiye'nin imzaladığı uluslararası sözleşmelere dikkati çekmiştir. Anılan kararda AİHM, Türkiye'de bu sözleşmelerde yer alan hükümleri uygulamaya koyacak gerekli mevzuatın eksikliği ve yargı makamlarının bu eksikliğe dayanarak verdiği ve fiiliyatta uygulanan toplu sözleşmenin geçmişe dönük iptali ile sonuçlanan karar nedeniyle başvurucuların sendika hakkına müdahale edildiği sonucuna ulaşmıştır.
“SENDİKA HAKKI DEMOKRATİK TOPLUMUN TEMELİ OLAN ÖRGÜTLENME ÖZGÜRLÜĞÜNÜN BİR PARÇASIDIR. ÖRGÜTLENME ÖZGÜRLÜĞÜ, BİREYLERİN KENDİ MENFAATLERİNİ KORUMAK İÇİN KOLEKTİF OLUŞUMLAR MEYDANA GETİREREK BİR ARAYA GELEBİLME ÖZGÜRLÜĞÜDÜR”
Olayların meydana geldiği tarihte Anayasa'nın 53. maddesinde kamu görevlileri ile memurların toplu görüşme hakkı açıkça düzenlenmiştir. Bununla birlikte eldeki meselenin çözümünde anahtar kural Anayasa'nın ‘Sendika kurma hakka’ kenar başlıklı 51. maddesidir. Bahsi geçen maddede güvenceye bağlanan sendika hakkı demokratik toplumun temeli olan örgütlenme özgürlüğünün bir parçasıdır. Örgütlenme özgürlüğü, bireylerin kendi menfaatlerini korumak için kolektif oluşumlar meydana getirerek bir araya gelebilme özgürlüğüdür. Bu özgürlük, bireylere topluluk halinde siyasal, kültürel, sosyal ve ekonomik amaçlarını gerçekleştirme imkânı sağlar. Sendika hakkı da çalışanların bireysel ve ortak çıkarlarını korumak amacıyla bir araya gelerek örgütlenebilme serbestisini gerektirmekte ve bu niteliğiyle örgütlenme özgürlüğünün bir parçası olarak görülmektedir.
“TOPLU SÖZLEŞME YAPMA HAKKININ 2010 YILINDA ANAYASA'NIN 53. MADDESİNE EKLENMİŞ OLMASI VE BU TARİHTEN ÖNCE BU HAKKI UYGULAMAYA KOYACAK GEREKLİ MEVZUATIN EKSİKLİĞİ KAMU GÖREVLİLERİN ANILAN HAKKA SAHİP OLMADIĞI ŞEKLİNDE YORUMLANAMAZ”
Sendika hakkı temel olarak sendika kurma ve sendikaya üye olma hakkı, bir sendikanın üyeleri adına işveren tarafının kendisini dinlemesini talep etme hakkı ve ilke olarak işveren tarafıyla toplu pazarlık hakkını içerir. Toplu pazarlık hakkı, toplu sözleşme özerkliğini de kapsayan bir haktır. Toplu sözleşme hakkı ise çalışanlara, üyesi bulundukları sendikalar aracığıyla işverenle karşılıklı olarak ekonomik ve sosyal durumlarını ve çalışma şartlarını düzenlemek amacıyla görüşme ve anlaşma yapabilme yetkisi tanır. AİHM'in de vurguladığı üzere Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler çerçevesinde toplu görüşme ve dolayısıyla idareyi toplu sözleşme yapmaya ikna etme hakkını reddetme sendika hakkına müdahale anlamı taşımaktadır. O halde toplu sözleşme yapma hakkının 2010 yılında Anayasa'nın 53. maddesine eklenmiş olması ve bu tarihten önce bu hakkı uygulamaya koyacak gerekli mevzuatın eksikliği kamu görevlilerin anılan hakka sahip olmadığı şeklinde yorumlanamaz. Eldeki başvuruda; belediyede memur olan başvurucunun 2008-2009 tarihleri arasında yürürlüğü kararlaştırılan toplu sözleşmenin tarafı sendikanın üyesi olduğu, toplu sözleşmenin geçerliliği ile ilgili bir tartışmanın da bulunmadığı anlaşılmıştır. Başvurucu, toplu sözleşme hükmüne bağlı mali bir haktan haksız bir biçimde yararlanamadığından yakınmıştır. Buna karşın mahkemeler başvurucunun toplu sözleşme hakkının bulunmadığını değerlendirmiştir.
“MAHKEMELER, ANAYASA'NIN SENDİKA HAKKINA İLİŞKİN HÜKÜMLERİNİ VE ULUSLARARASI DÜZENLEMELERİ GÖZ ARDI EDEN OLDUKÇA DAR BİR YORUMU BENİMSEMİŞTİR”
Mahkemeler, 657 sayılı kanunun 146. maddesi hükmünü yorumlarken Anayasa'nın sendika hakkına ilişkin hükümlerini ve uluslararası düzenlemeleri göz ardı eden oldukça dar bir yorumu benimsemiştir. Üstelik davanın devam ettiği sırada Anayasa koyucunun yapılan Anayasa değişikliği ile toplu sözleşme hakkına anayasal bir koruma getirmesi de Kanun maddesinin yorumlanmasında dikkate alınmamıştır. Anayasa Mahkemesi kanun hükmünün söz konusu dar yorumunun bir belediye ile sendika arasında sendika üyelerinin menfaatlerine yapılan ve sendika hakkının özünde var olan bir sözleşmenin iptalini haklı göstermeye yeterli gelmediği kanaatine ulaşmıştır. Bu bağlamda zorunlu bir toplumsal ihtiyaca karşılık geldiği gösterilemeyen müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olarak kabul edilmesi mümkün olmamıştır.”