Halktan kopan iktidarlar, yeniden gücü ele geçirmek için anayasa ve yasaları tanımadığını açıkça ilan etmezler ancak, kullandıkları yöntemlerle toplumun isteklerini yeri getirmez aksine, daha da buyurgan hale gelirler…
∗∗∗
Siyasi tarihimizde büyük travmalara neden olan Demokrat Parti’nin, CHP karşısında aczini gösteren bir uygulamanın benzeri bugün de yaşanıyor…
Hak, hukuk ve adaletin dışına çıkan dönemin iktidarı Demokrat Parti, yurttaşının mal ve can güvenliğini yok eden anlayışı ve tüm olumsuzlukları halka aktaran bağımsız basın ile toplumsal muhalefete önderlik eden CHP’yi yok etmek için, faşizan bir yol denemişti…
∗∗∗
8 Nisan 1960’ta DP Meclis Grubunun yayınladığı bildiriyle ilk adımı atıldı…
Bildiride; “CHP’nin ülkedeki bütün yıkıcı grupları çevresinde topladığı, halkı, orduyu iktidara karşı ayaklanmaya kışkırttığı” öne sürüldü…
Sonrasında, 18 Nisan 1960'ta DP; “Muhalefet Partisi CHP’nin siyasi çalışmaları, yaptıkları eylemler ve Basının faaliyetleriyle haber kaynaklarını araştıran ve tamamı DP’li üyelerden oluşan,” Tahkikat Komisyonunu kurdu…
∗∗∗
Mecliste büyük çoğunlukla kabul edilen komisyona şu yetkiler verildi…
“Milletvekilleri ve onların atadığı vekillere, Ceza Muhakeme Usulü Kanunu, Askeri Ceza Kanunu, Basın Kanunu ve diğer Kanunlarca Cumhuriyet Başsavcılarına tanınan yetkiler ve sorgu hakimlerine, sulh hakimlerine ve askeri adli amirlere verilen yetkilerin bütünü” verildi…
Tahkikat Komisyonunun verdiği” emir ve talimatlarına uymayanlara ya da muhalefet eden kamu görevlileri ile diğer kişilere dönük ceza verebilecekleri” yetkisi de tanındı…
Böylelikle DP, kendisine bağlı yeni bir yargılama düzeni kurdu…
Komisyonun tüm üyeleri DP’liydi ve hukuk devletine yakışmayan icraatlarıyla tarihimize kara bir leke olarak geçti…
Bu tarihi olay, sizlere çok şey anlatmalı…
∗∗∗
Bugün de benzeri bir durumla karşı karşıyayız…
İstanbul Başsavcısı, Antalya ya da Kayseri’deki olayı soruşturabiliyor…
Yargılamayı yapanlar, tek adamın verdiği anayasa ve hukuk dışı talimatların önüne arkasına bakmadan uygulayabiliyorlar…
Seçilmişlerin yerine, keyfi nedenlerle kayyumlar atanıyor...
Gizli tanık adı altında herkes suçlanabiliyor…
Uydurulmuş belgelerle hak ve özgürlükler yok ediliyor…
30 yıl önceki olaylar gündeme getirilip kazanılmış haklar, hatta diplomalar feshedilebiliyor…
Verilen emekler, anayasal haklar ve özgürlükleri umursamayan bir adalet düzeni var ve bu nedenle kimsenin can ve mal güvencesi yok…
∗∗∗
Bilinmeli ki günlerdir Saraçhane toplantılarına katılan milyonlar ve Ekrem İmamoğlu’na ön seçimde 15 milyon yurttaşın gösterdiği güven ve inanç, 22 yıllık iktidarın yarattığı ortama olan tepkidir…
Emekçi halkın dışlanması, emeklilerin ölüme mahkûm edilmesinin neticesidir…
∗∗∗
AKP iktidarı, en çok gençler üzerinde baskı kurdu!
Yaşam biçimlerine karıştı…
Umutlarını yok etti…
Biat etmelerini istedi…
Bu nedenle, Saraçhane mitinglerinin başat gücü gençlerdi…
81 ildeki iktidara karşı duruşun, başkaldırışın, hak ve özgürlüklerine sahiplenmenin ana aktörleri gençler oldu…
Milyonların umudu haline geldiler…
∗∗∗
Üniversitelerin Birlikte hareket etmesi ve gençlerin korkmadan mücadelenin içinde olması, Atatürk’ün neden Türkiye Cumhuriyetini gençlere emanet ettiğini bir kez daha somutlaştırdı…
Gazi Mustafa Kemal, arkadaşlarıyla emperyalizme karşı kan dökerek, kurtuluş ve kuruluşun zaferini kazandı…
Laik demokratik sosyal hukuk devletine sahip çıktı ve parlamenter rejimi kabul etti…
Çağdaş “Türkiye Cumhuriyetini”, ne bir kamu kurumuna ne bir sivil örgütlenmeye ne de siyasilere emanet etmedi, sadece ve sadece, gençliğe emanet etti…
Bu anlamlı emanetin sahipleri bir kez daha Çağdaş laik ve demokratik Cumhuriyete sahip çıkıyorlar…
Türkiye’nin her yerinin Saraçhane olması, Türk’ün Kürt’le el ele, Alevi’nin Sünni’yle kol kola, tüm farklılıkların kendilerini ifade etme özgürlüğüyle birlikte coşkuyla meydanları doldurmasının altında yatan bu kutsal emanetin varlığı olduğu iyice anlaşılmalı…
Gençlerin sahip çıktığı Cumhuriyet’te en temel hakkın, halkın direnme hakkı olduğu da bilinmeli...
∗∗∗
CHP ve Özgür Özel, başarıyla toplumsal muhalefete önderlik yapıyor, farklı düşünceden olan tüm partilerin ve 22 yıldır mobbing uygulanan STK’ların desteğiyle ülke yönetiminden nefret ve kin anlayışını uzaklaştırmaya çalışıyor…
Umut yoğunlaştı…
Bir siyasi lider olarak meydanlarda konuşan Özgür Özel’in yapması gereken tek şey, “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bundan böyle bir daha Cumhurbaşkanlığı seçimine giremeyeceğini” kesinlik beyan etmesidir…
Bu beyanın iki güçlü gerekçesi var…
Öncelikle halk istemiyor. Milletin büyük çoğunluğu ona tepki duyuyor…
İkincisi, anayasa 4. Defa bir kişinin aday olmasını reddediyor…
∗∗∗
Bugünün “tahkikat komisyonu” misyonunu taşıyanların varlığı unutulmamalı…
Dikkatli, kucaklayıcı, yapıcı ve her türlü provokasyonu bilerek hata yapmadan yol yürüyerek iktidar ulaşılmalıdır.