Çünkü,12 Eylül faşist darbesinin 44 yıl önce, ülke üzerinde bıraktığı izlerin hala silinmediğini, aksine, AKP iktidarıyla devam ettiğini görmekten büyük acı duyuyoruz.
12 Eylül faşist cuntasının ülkemiz ve yurttaşlarımız üzerinde yarattığı travmaları henüz üzerimizden atmadan, sanki onların devamı gibi o günleri yaşatan, baskıyı öne çıkaran siyasal islamcı bir yapıyla yaşamımızı zorlukla sürdürüyoruz.
Aslında; demokrasiyi istemeyen, hak, özgürlük ve adaletin oluşmasını kabul etmeyen her oluşum, bilimsellikten uzak, çağı anlamayan ve insanca yaşamı reddeden her yönetim biçimi, sansürcü, darbeci, faşist nitelikleri taşıyan birer siyaset yapılarıdır.
Nitelikleri bir, ama baskı ve korku saldıkları toplumları aldatma yöntemleri ise farklı olan bu insanlık dışı yapılar, algıyı yönetmek adına “ılımlı isimler” kullanırlar.
Sanki topluma şefkatle yanaşırmış, insana sevgiyle bakarmış gibi yaklaşan ve yaşanılan ülkenin geleceğini düşünürmüşçesine ortada dolaşan bu çarpık yapılar, yarattıkları kötü iklimle bir yandan yurttaşını diğer yandan da yönettiği ülkenin tüm değerlerini ve de kaynaklarını yok etmeye devam ederler.
Adeta tarikat liderleri gibi, anlaşılmayan bir dille yalan yanlış inanç sömürüsü yapıp, müritlerinin geleceklerini karartırlar. Ama bu arada kendi ceplerini de doldurmaktan geri durmazlar.
***
12 Eylül’cüler Türkiye Cumhuriyeti’ni karanlığa sürükledi.
Demokrasiyi yok etti.
“ABD’nin, "Bizim çocuklar" dediği Evren ve şürekâsı istenilen ülkeyi yaratmak için seferber oldular.
İnsana saygıyı, emeği, üretimi, adil bölüşmeyi yok sayan, yerine sermayeyi koyan, bağımsız yargıdan uzaklaşan, yerine tahkim kurullarına yetki veren, yeni kapitülasyonlar getiren yolu açan bir devlet düzenlemesi yarattılar.
Hatırlayalım; faşist darbe sonrası resmî rakamlara göre, 650 bin kişi gözaltına alındı, 230 bin kişi askerî mahkemelerce yargılandı, cezaevlerinde ise işkence sonucu 171 kişi, yaklaşık 300 kişi öldü, 48 kişi idam edildi, 1 milyon 683 bin kişi ise fişlendi.
O tarihte kimsesizler mezarlıklarına defnedilmiş gençlerin yanı sıra her aileden bir kişinin güvenlik güçlerinin tacizi, saldırısı ve potansiyel suçlu muamelesine tabi tutulduğunu da biliyoruz.
***
Benzeri zorbalık 44 yıl sonra da yaşanıyor.
Bugün de AKP aynı yoldan gidiyor.
3 Kasım 2002 tarihinde iktidara gelen AKP, özgür bir toplum, tüm kurum ve kurallarıyla oluşmuş bir demokrasi, hak, hukuk ve adaletin varlığını kabul eden bir yönetim vaat etmişti.
Yoksulluk ve yolsuzlukların
önünün kesileceğini ilan etmişti.
Ve o günden hedefin, “2023 Cumhuriyetin 100. Yılında güçlü bir Türkiye’nin” olacağı müjdesini vermişti.
İktidardaki 22'nci yılında, bu vaatlerin tam tersini sergiledi.
“Laik demokratik sosyal hukuk devletini” sistemli bir biçimde yok etti.
Hileli bir referandumla Rejimi değiştirdi.
Tek adam rejimiyle, demokrasi ve hukuk devletinin oluşturduğu tüm denge ve fren mekanizmalarını yok etti.
Sonuç; AKP, devleti işgal etti.
Ülkenin tüm kaynaklarını kendi ve emperyalist yandaşlarına peşkeş çekti.
Türkiye itibarsız ve saygınlığını yitiren bir ülke haline geldi.
Tıpkı Kenan Evren'in ve arkadaşlarının faşist darbesi sonrasında olduğu gibi Türkiye, dünyada dışlanan bir ülke oldu.
Ülke, siyasal İslamcıların cahil ve intikamcı yönetiminde;
Dünyanın en büyük 17’nci ekonomisi olmaktan çıktı 21. Sıraya düştü…
Yıllık bazda enflasyon TÜİK’e göre yüzde 84,4. ENAG’a göre ise %170,7 oldu…
Kişi başına düşen milli gelir
25 bin dolardan 9 bin 961 dolara indi…
İç ve dış borç arttı.
İşsizlik arttı, ihracat düştü,
tarım iflas etti ve yurttaş açlıkla karşı karşıya bırakıldı…
Türk parasının değeri çok düştü, merkez bankası bile borçlandı ve ekonomi çöktü…
Daha da önemlisi Türkiye, İnsan hakları, emek sömürüsü, kadın cinayetleriyle dünyanın en önde gelen ülkesi oldu.
AKP döneminde, "Kadın örgütlerine göre 8 bin kadın” ve DİSK’e göre “34 bin işçi” tedbir alınmadığı için öldürüldü.
Son 10 yılda sayısı 102 bine ulaşan çocuk kayboldu.
TÜİK, 2023 yılında güvenlik birimlerine mağdur olarak başvurulan 242 bin 875 çocuğun, yaklaşık 29 binin, cinsel istismara maruz kaldığını açıkladı.
Kadın Polislere “intikam” diye yemin ettirildi.
TSK, Atatürk’ün askerleri olmaktan çıkarıldı. SADAT’ın yapılandırdığı İslami niteliğe büründü.
Kindar ve dindar gençlik yetiştirme iddiası ve Diyanetin, "6 yaşında kız çocuklarıyla evlenilebilinir” fetvasıyla sapkınlığın teşvik edilmesi, Türkiye’yi tehlikeli bir noktaya taşıdı.
Kısaca AKP, faşist darbecilerin baskı ve korkuyla yönettiği gibi ülkeyi yönetiyor.
Bu anlayış yurttaşların yaşama sevincini yok ediyor.
Daha vahimi “can ve mal güvencesi ve ülke değerlerinin yok olmasını” sağlıyor.
Çare, AKP iktidarını hemen değiştirmektir.
CHP bunu yapabilir! Ama ister mi?