Yıllarca süren savaşlardan yeni çıkmış olan Türkiye Lozan’dan sonra uluslararası alanda yerini sağlamlaştırmak için dış gelişmeleri yakından takip etmiş ve aktif bir dış politika izlemiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu lideri Mustafa Kemal ATATÜRK 1923 yılında Adana’da; “Mutlaka şu veya bu sebepler için milleti savaşa sürüklemek taraftarı değilim. Savaş zorunlu ve hayati olmalıdır.
Hakiki düşüncem şudur: Ulusu savaşa götürünce vicdan azabı duymamalıyım.
Öldüreceğiz diyenlere karşı, “ölmeyeceğiz” diye savaşa girebiliriz. Ancak, ulusun hayatı tehlikeye girmedikçe, savaş bir cinayettir. “ diyerek savaşın yıkıcı yönünü ortaya koymuştur. “Türk ordusu, istilalar yapmak veya saltanatlar yıkmak veya kurmak için şunun bunun elinde ihtiras aleti olmaktan uzaktır” diyen ATATÜRK’ün Ortadoğu ilişkilerini Misak-ı Milli’de belirtilen amaçlar ve ilkeler belirlemiştir. Misak-ı Milli’nin temel ilkesi, Türk unsurunun çoğunlukta olduğu yerlerde Milli bir Türk Devleti kurmaktır.
Buna göre, Osmanlı Devleti’nin varisi olan yeni Türk Devleti, İmparatorluğun yüzyıllarca egemenliği altında kalmış olan Arap ülkeleri üzerindeki iddialarından vazgeçmiş ve bir bakıma Misak-ı Millî ile amaçlarını, başka milletlerin çıkarlarına dokunmayacak şekilde sınırlamış oldu.
Osmanlıdan sonra Araplar batılı emperyalistlerle karşı karşıya kalmıştır. Orada kurulan yapay devletlerin temel amacı bağımsızlıklarını kazanmaktır. Bunun sonucunda Arap dünyası Türkiye’yi umut ışığı olarak görmeye ve Türkiye ile işbirliği yollarını aramaya başladı.
Mustafa Kemal emperyalizme karşı yaptığı savaşı kazanmış, Arap dünyasında bu zafer olumlu karşılanmıştır. Ayrıca Mustafa Kemal; Azerbaycan, Irak, Suriye, Libya, Afganistan ve Hindistan'daki Müslümanlarla ilişkiler kurmuştur. Mustafa Kemal; “Türkiye'nin bugünkü mücadelesi yalnızca Türkiye’ye ait değildir, müdafaa ettiği bütün mazlum milletlerin bütün şarkın davasıdır.” sözleriyle vurgulamış ve diğer Müslüman halkların desteğini almıştır.
Türkiye Cumhuriyetnin başta Kıbrıs Barış Harekatı olmak üzere soydaşlarına yönelik tehditler ile başta Irak ve Suriye kaynaklı terör saldırıları olmak üzere ülke güvenliğine yönelik saldırılar karşısında sıcak takip dahil uluslararası hukuk ve sözleşmelerden kaynaklanan haklarını her zaman kullanmıştır.
Son dönemde Irak’a yönelik olarak icra edilen sınır ötesi sıcak takip operasyonları ile hava harekatının amacı bu ülkelerden Türkiye’ye yönelik terör saldırılarına engel olmaktır. Aynı kapsamda Suriye’ye yönelik olarak icra edilen Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatının maksadı, başta sınır illerimiz olmak üzere ülkemizin güvenliğini sağlamak ve emperyalizmin desteği ile güneyimizde bir terör kuşağı oluşumuna mani olmaktır.
Başta ABD ve Rusya olmak üzere emperyalizmin İsrail’in güvenliğini sağlamak, bölgedeki milli çıkarlarını korumak ve Türkiye’yi zayıflatarak istikrarsız bir devlet hale getirmek için Sevr anlaşmasının devamı niteliğinde yaptığı hain planlara engel olmak her cumhuriyet aydınını bu millete vefa görevidir.
Türkiye’nin, özellikle Rusya’nın askeri unsurlarını bölgeden çekmesi ile başlattığı Zeytin Dalı operasyonu, PKK terör örgütünün Suriye Kolu olan PYD ile Ankara’daki iktidar arasındaki rekabetin çok ötesinde hayati önem taşıyor.
Irak ve Suriye’de BOP Eşbaşkanlığı gereği ABD-İsrail çıkarlarına uygun olarak stratejik hatalar yapan siyasi iktidar sonunda bu yanlışların bedelini bu aziz millete ödetmektedir. Suriye’de harekatın düzeyini, boyutunu ve süresini belirleyen ve Türkiye’nin durması gereken sınırları belirlemeye çalışan Rusya’nın hedefi çok açıktır:
Öncelikli olarak Ankara ile Washington’u politik olarak karşı karşıya getirmektir. Amaç, ABD’nin Irak ve Suriye üzerinde uygulamak istediği askeri ve politik hamleleri etkisizleştirmek ve ABD’nin bölgesel stratejisine darbe vurmaktır.
ABD’nin Suriye’de askeri olarak varlığını devam ettirmesi, Rusya’nın bölgede oluşturduğu askeri üsleri bakımından her zaman bir tehlike oluşturacaktır. Böylelikle Rusya ile aynı bölgede askeri üsler kurması, Moskova’nın askeri hamlelerini sınırlayacaktır.
Suriye’de ABD ile Rusya komşu olacaktır. İran’ın Suriye’de konumlanmasını engelleyecektir. Suriye’de Moskova kadar Tahran da askeri ve politik olarak etkilidir. İran’ın Irak ve Suriye üzerinden Akdeniz’e açılma stratejisi, bölgesel liderlik için son derece ciddi bir yönelim olacaktır.
ABD’nin desteği ile Ortadoğu’da İsrail-S.Arabistan-Mısır arasında oluşturulmaya çalışılan İran ve Rusya karşıtı “yeni” ittifakın etkili ve sonuç alıcı olmasının önemli faktörlerden birisi de Suriye’dir. İsrail’in güvenliği için Suriye’de İran’ın askeri ve politik pozisyon oldukça önemlidir.
ABD, Fırat’ın doğusunda fiilen Demokratik Suriye Federasyonu’nu kurmuştur. Bu bölgeye yönelik olarak Türkiye’nin müdahale amacını engellemeye çalışmaktadır. Rusya; Suriye’yi Fırat’ın batısı ve doğrusu olarak ayırmayı kabul etmeye hazırdır. Fırat’ın doğusunun Kürtlere bırakılması için Esad rejimine baskı yapan Rusya, Fırat’ın batısını, yani Münbiç dahil Elbaab ve Afrin bölgesini İdlip üzerinden Şam’a bağlamayı hedeflemektedir.
Fırat’ın doğu ve batı hattı üzerinden ısrar eden Rusya, bu planı uygulayabilirse kendi hedefleri bakımından önemli bir başarı elde etmiş olacaktır.
ABD için Fırat’ın doğusunu kontrol etmek yeterli değildir. Terör örgütlerini açıkça desteklemeye devam ederek orta ve uzun vadede Afrin üzerinden Akdeniz’e açılma planı vardır. Rusya ve İran’ın bütün desteğine rağmen Esad rejiminin kalıcı olmayacağını ve değişmesinin kaçınılmaz olduğunu düşünen Washington için Fırat’ın batısı yani Münbiç-Elbaab-Afrin hattı oldukça önemlidir. Bu hattın kontrolünün Rusya ve Esad rejimine verilmesinden yana değildir.
ABD’nin Irak ve Suriye politikası, Türkiye’nin milli stratejik çıkarlarıyla çelişki halindedir. Bu nedenle ABD’nin askeri desteğiyle Fırat’ın doğusu ve batısında PYD merkezli oluşumu Türkiye’nin geleceği için ciddi bir tehlikedir. Rusya’nın Fırat’ın batısını Esad rejimine dahil edilmesindeki amacı; askeri üslerinin güvenliğini sağlamak ve enerji boru hatlarının kontrolünde söz sahibi olmaktır. Arap dünyasıyla Türkiye arasında oluşacak bir Kürt veya Terör Koridoru Ankara’nın Arap dünyası ile ilişkilerini ciddi oranda zorlaştıracak ve izole olmasına yol açacaktır.
Bin kilometreyi geçen bir hatta ABD’nin desteklediği “terörist” bir grupla komşu olması, Kürt sorununun çok daha hızlı uluslararası bir boyut kazanmasına yol açacaktır. Münbiç-Elbaab-Afrin hattının Kürtlerin kontrolüne girmesi İdlip ve Hatay üzerinden Akdeniz’e açılma hedefine giden yolu ve umutları açık tutacaktır.
Emperyalizmin temel hedefi Afrin dahil olmak üzere Türkiye’nin Irak ve Suriye’de stratejik olarak kaybetmesi ve bölge politikalarının belirlenmesinde masadan uzak tutulmasıdır. ABD-İsrail ve Rusya-İran ortaklığının amacı; Türkiye’nin beklenilenden fazla Suriye’de kalması ve zayiat vermesi ile NATO’nun ikici büyük ordusunun harekat kapasitesinin zayıf olduğu algısını vermektir. Gerek ABD-İsrail, gerekse RUSYA-İran odaklı milli çıkarları hedef alan girişimlere karşı iç cephede güçlü olmalıyız.
Milli mücadelede olduğu gibi bu emperyalist güçlere karşı geçen dönemde stratejik hatlar yapan siyasi iktidarın kaybettiklerini şehit ve gazi olma pahasına geri alan Mehmetçiğin ve TSK’nin yanında durmalıyız. Emperyalizmin savaş ve çatışma isteklerine karşı barış ve bölge ülkeleri arasında işbirliğini esas alan cumhuriyet politikalarına süratle dönmeliyiz. Irak ve Suriye’de barış ve huzurun sağlanması, bu ülkelerin terör örgütlerine uygun bataklıklar olmaktan kurtarılması, işbirliği ve ticaret için gerekli ortamın sağlanması milli çıkarlarımızın gereğidir.