Bu değişimi kaos ile savaştan, iyiye ve barışa evriltecek uluslararası dayanışma ve güç odaklarından ise yoksunuz. BM işlevsizleşmiş, 3-5 emperyalist devletin oyun alanına dönmüş durumda. NATO, ABD’nin güdümünde savaş aparatı görevini yürütmekte. Sadece Ukrayna ile Gazze ve Lübnan’da olup bitenlere bakmak yeterli. AB’de ise yükselen faşizmler birliği zorlamakta. Sosyalizmin gerilemesi ile zincirlerinden boşalan kapitalist sistemin sürdürülemezliği her alanda kendini gösteriyor.
Ülkemizde tüm bu olup bitenlerden payını alıyor, alacaktır. Bu uluslararası konjonktüre devasa sorunlarla yakalandık. Rekor enflasyon, çözülmemiş uluslararası sorunlar, sığınmacı sorunu, uluslararasılaşan Kürt sorunu, hukuk devletinden uzaklaşma, yoksulluk, geleceksizlik, vs.
Bölgemizde gelişecek olası gelişmeler iç sorunlarımızı da arttıracaktır. Ancak tüm sorunların üzerine mevcut “iktidar sorununu” koymalıyız. Akılcı, cesaretli ve doğru yönetimle çözülebilecek tüm bu sorunlar çözülmek bir yana, daha da derinleşiyor bu iktidarın devamı sürecinde. Tam burada muhalefetin birinci önceliğinin bu iktidarda kurtulmak olması gerektiğini, bunun içinde koşulsuz ve zamana bırakılmadan erken seçimin zorlanması gerektiğini vurgulamak isterim. Demokratik bir ülkede erken seçimi zorlayacak mekanizmaların işlemediği bir gerçek. Yalnızca yerel seçim sonuçları bile iktidarın erken seçim kararı almasını gerektirirdi. O zaman yapılması gereken, zorlayıcı diğer mekanizmaları işletmek ya da yeni yollar bulmak olmalı.
Özetle tüm temel meselelerimizin özünde, bir iktidar/iktidarın değişmesi meselesi var. Peki niye böyle? Öncelikle iktidar tüm sorunların üzerine iktidarının devamını koymuş durumda. Bir ganimet ve çete ekonomisi kurulmuş durumda. Yargı, bürokrasi ve en önemlisi iktidardan beslenen sermaye de buna göre konum almış durumda. İktidarı oluşturan bu ağ basitçe tek adam rejimine indirgenemez. Tüm bu bileşenler olası bir iktidar değişikliğini varlık/yokluk meselesi olarak okuyor. Dolayısı ile temel meselelerin çözümünü de iktidarlarının devamına hizmet ettiği ölçüde önemsiyorlar. En azından öncelikleri bu.
Tüm bu tabloda son günlerde gündemde olan Kürt meselesi tartışmalarına bakacak olursak; bu iktidar Kürt meselesini çözemez. Ya da biraz iyimserlikle ancak iktidarını sürdürmek için bir kaldıraç olduğu ölçüde çözmeye çalışabilir. Bahçeli’nin şaşırtan Öcalan’ı meclise çağıran açıklamalarında açıkça bu formül dillendirildi. Bu durumda da siyasi önceliği “Erdoğan’dan kurtulmak” olan geniş bir kesimin çözüme ikna olması, çözümü içselleştirmesi sorun olacaktır. Ayrıca güncel ve pratik iç koşulların çözümü en az dayattığı bir dönemde geldi Bahçeli’nin çağrısı. O zaman akıllara ek olarak bir dış dinamik geliyor. Dışişleri Bakanı’nın “Suriye’deki Kürtlerin PKK’laştırılma çalışması son derece karşı olduğumuz bir konu. Oradaki insanların iyi niyeti varsa Türkiye’ye karşı ev ödevlerini biliyorlar. Türkiye’den, Irak’tan, İran’dan giden bütün PKK’lı kadroların gönderilip oradaki Suriyelilerin kalması gerekiyor ama bunlar ayrı konular, onlar da olmayacağını biliyorlar, başka bir konu olduğunu biliyorlar yani o başka bir mevzu ama dediğim gibi, bizim sınır ötesindeki Kürtlerle ilgili hassasiyetimiz her zaman var.” Nedir bu? ÖSO ile Esat’ın devrilmesinde iş birliği mi? Aynı şekilde SDG’den yapılan temas ve arabuluculuk olduğu açıklamaları da sürecin bir dış dinamik nedeniyle başlatılma ihtimalini gösteriyor. Dikkat ettiyseniz ben yalnızca birkaç belirsizlik ve spekülasyona değindim. İran ve İsrail’in, ABD ile ÇİN’in dahil olduğu nice spekülasyon uçuşuyor havada.
Haliyle bu kadar belirsizliğin olduğu iklim partileri ve aktörleri temkinli olmaya itiyor. Ancak çokça söylendiği üzere “macun tüpten çıkmış” gibi görünüyor. İktidarın gizli saklı ajandaları, olası kirli hesapları, şaşkınlığı bu gerçeği değiştirmiyor. Ayrıca iktidarın sınırsız oportünizminin getirdiği konforla tüm söylenenleri unutup/unutturup “Beyaz Kitap” konseptine dönmesi de olası.
Peki muhalefet ne yapmalı? Benim görüşüm tartışmayı iktidar başlatmış olsa da bu, başta CHP olmak üzere muhalefete atılmış “gollük bir pasa” dönüşebilir, kadim bir sorunumuz çözülebilir. TUSAŞ saldırısı sonrası ara verilmiş görünen ve iktidara terk edilmiş görünen alana yeniden dönmeleri gerekir. İyi düşünülmüş, güncellenmiş bir devlet ve Kürt meselesi analizi şart. Bu sorun birkaç kişiye bırakılacak boyutta bir sorun değil. Ayrıca iktidardan ısrarla süreçte şeffaf olmasını talep etmek spekülasyonlara son verdirmek gerekli. Bu tutum en azından yurttaş nezdinde karşılık bulacaktır. İktidarın dayattığı ve çözümle ilgili olduğu anlaşılan “Kürtlerin Türkiye’ye karşı ev ödevleri” nedir? “Öcalan şunu istedi, devlet şunu kabul etmedi” gibi bazıları beyin yakan spekülasyonlara son verilmeli. Her ne kadar AKP ve MHP kadroları ve tabanı, en üst düzeyde yapılan açıklama ile kucaklarında buldukları bir tartışmanın şaşkınlığını yaşıyorlarsa da önceki süreçteki esneklikleri unutulmamalı. Ayrıca tüm topluma faturası ağır olan bir sorundan bahsediyoruz. Kalıcı olacak ve toplumun benimsediği bir çözüm seti ile ortaya çıkacak muhalefet, iktidarı çözüme de zorlayabilir. Bunun için tüm aktörleri “somutlaşmış çözüm önerilerini” kamuoyu ile paylaşmaya çağırmak yerinde olacaktır. Son olarak sürekli çalışacak bir “temas grubu” kurularak ilgili tüm aktörlerle görüşmeleri sağlanıp kamuoyu bilgilendirilmelidir.