Ganimet çetelerinin taktik üssü haline gelmiş “saray’da” kaleme alınmış metinlere kanun kılıfının geçirildiği “kanunmatik” gibi çalışıyor TBMM. Varlık nedeni olan Yasama/Bütçe yapma/Denetleme fonksiyonları çoktandır rafa kalkmış durumda. Muhalefetin tüm süreçlere etkisi tarihe not düşmek ve sonuçsuz “sert” direnişlerden ibaret. Toplumsal muhalefetle dayanıştığı birkaç olayı saymazsak yasama süreci AYM’ye gitmek için zorunlu olarak atlanması gereken usuli bir aşama gibi.
AKP/MHP’nin onay vermediği, altında imzalarının olmadığı tek bir teklifin bırakın yasalaşmasını gündeme alınması bile söz konusu olamıyor. O kadar ki; iktidarın katılacağı bir teklifin kabul edilmeyip, iktidar milletvekillerinin imzaları ile verilip gündeme alındığı durumlar oldu. 9 Temmuz’da bu durumun –benim bildiğim tek- istisnası gerçekleşti. İktidarın ortağı Hüda-Par’ın, 28 Aralık 2023 tarihinde TBMM Başkanlığına vermiş olduğu “Soykırım suçuna iştirak edenlerin cezalandırılması, vatandaşlıklarının kaybettirilmesi ve malvarlıklarına el konularak Aile ve Gençlik Fonu'na devredilmesine ilişkin” kanun teklifinin doğrudan Genel Kurulun gündemine alınmasına ilişkin önerge kabul edildi.
Önerge üzerine konuşan Hüda-Par Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, önergeyi “…Türkiye Cumhuriyeti pasaportu taşıyan en az 4 bin kişinin Gazze'ye giderek soykırım suçuna fiilen iştirak ettiği bilgisi basına yansıdı. Türkiye pasaportu taşıyan ve siyonist İsrail hedefleri için askerlik yapanların toplam sayısı ise bunun çok daha üzerinde… Uluslararası siyasi dengeler gözetilerek münhasıran Adalet Bakanlığına verilen soruşturma talep etme yetkisinin Türkiye Büyük Millet Meclisine de verilmesi yargı makamlarının millet adına karar verdiği de düşünüldüğünde isabetli olacaktır. Bu anlamda soruşturma açılmasını talep etme yetkisinin salt yürütme eliyle değil, yasama organı eliyle de kullanılması, suçluların siyasi mülahazalarla yargılanmaktan kurtulması sonucunu engelleyebilecektir… Meclisin soykırım ve insanlığa karşı suçların önlenmesi ve cezalandırılması konusunda da soruşturma talep etme yetkisine sahip olması gerek…” cümleleriyle temellendirdi.
Önerge aleyhine tek konuşmayı CHP Adına Grup Başkanvekili Murat Emir Yaptı: “…arkası önü belli olmayan, delillerle desteklenmemiş bir haber üzerinden gelip burada bir konuşma yapmayı da doğru bulmuyorum. Türkiye'de eğer savcı varsa, eğer kolluk varsa, Türkiye yönetiliyorsa, eğer Türkiye'den birileri kalkıp Türkiye Cumhuriyeti pasaportuyla gidip Gazze'de insanlık suçu işliyorlarsa zaten çoktan harekete geçmiş olması gerekir... Bu yasamanın işi değildir ama eğer kaygıları varsa bu sözleri AKP Grubuna, saraya, Adalet Bakanına ve İçişleri Bakanına söylemeliler, yanlış yerde konuşuyorlar…”
GÜNDEME NASIL ALACAKLAR?
Tahmin edebileceğiniz gibi önerge AKP/MHP/Saadet Partisi/Hüda-Par –ve iktidara ilişmiş sair milletvekillerinin- oylarıyla kabul edildi. Muhtemelen yeni dönemde yasalaşacaktır.
Ceza Yargılama Hukuku tekniği açısından hiçbir anlamı olmayan bu teklifin tehlikeli bir gidişatı işaret ettiğini düşünüyorum. Çünkü teklifte vurgulanan “soruşturma açma talebi yetkisi” zaten tüm yurttaşlarımızın sahip olduğu bir “yetkidir”. Birilerinin soykırım suçu işlediğini düşünen herkes savcılığa başvurarak “soruşturma açılmasını talep” edebilir. (Şahsen benim İŞİD ile ilgili yaptığım böyle bir başvuru da vardır.) Zaten savcılıkların kendiliğinden ya da basında çıktığı iddia edilen haberler üzerine çoktan harekete geçmiş olmaları gerekirdi. Kuşkusuz TBMM’den gelen bir başvuru iktidarın kontrolündeki yargı üzerinde daha etkili olacaktır. Ama TBMM’de karar kabul edilmez ise bu bir soruşturma engeli teşkil ededecek midir? Milletvekilleri delilleri nasıl inceleyecektir? Gündeme nasıl alınacaktır?
YARGI İŞLER HALE GELMELİ
Peki Hüda-Par (ve iktidar mensupları) adalet bakanlığı aracılığı ya da doğrudan savcılığa başvurmak yerine niye daha yavaş olan, tartışmalı olabilecek bu yöntemi önerdi?
İşte burada “tehlikeli gidişatın” izlerini görüyoruz; böyle bir mekanizma ancak bir “soruşturma komisyonu” aracılığı ile işletilebilir. Yargısal yetkiler verilmiş bir komisyonun ne anlama geldiğini Demokrat Parti döneminin “Tahkikat Komisyonu’ndan” biliyoruz. Birçok noktada DP nin ayak izlerini takip eden Türk sağı burada da aynı izlere basacak gibi. Ve kabak Türk vatandaşı bir avuç musevinin başına patlayacaktır. Açılan kapıdan başka suçlar da girecektir. Önerge ve gerekçesinde köleleştirilen Ezidi çocukların ticaretinden ve vatandaşlık/oturma izni verilmiş İŞİD savaş/soykırım suçlularının takibinden bahsedilmemesi dertlerinin soykırım olmadığını gösteriyor.
Umarım İsrail Gazze katliamını son sürat sürdürürken aralarında muhtemelen bu önergeye destek verenlerin de “iltisaklı” olduğu utanç ticaretini unutturmak ya da “Filistin’e en çok biz sahip çıkıyoruz!” yarışı çerçevesinde verilmiş bir önergedir.
Sahiden “soykırım suçları” ile etkin bir mücadele isteyenlerin hukuk devleti ve yargıyı işler hale getirmeleri yeterli.