Ve düzen dışı bırakılır, cezalandırılır…
Bir ülkede, uyuşturucu savcı ve polis birlikteliğinde dağıtılırsa, çek, senet ve mala çökme mafyası yargıçların korumasında çalışma yapıyorsa o ülke de kötülükler iyi olarak gösterilir… Tam da böyle bir düzen içinde yaşayanlar, iyi ile kötüyü ayıramazlar! Kötülüğün iyilikten çok üstün olduğuna inanırlar…
Dolayısıyla o ülkenin birtakım insanları, hak hukuk adaletten bahsetmez, hep kendi ve yandaşlarının çıkarını düşünürler…
Yozlaşmayı iyilik ve dürüstlük olarak tanımlarlar…
Çıkar ve rantı da olması gereken yaşamın doğal parçası olarak görürler…
Böyle ülkelerde “insanın adı yoktur!”
Onlar ölünceye kadar sömürülen, kullanılan ve süründürülen canlılardır…
Sokak hayvanları gibi “kadınlarının sahiplendirilmesi, erkeklerin de kısırlaştırılması yerine köleleştirilmesi gerekir!”
∗∗∗
Haksızlıkların kol gezdiği bir dünya döneminde yaşıyoruz…
Her biri birer otokrat olan yöneticilerin keyfi yönetimlerindeki yanlışlar ve usulsüzlüklerle yoruluyoruz… Uyguladıkları baskı ve sindirme yöntemleri altında eziliyoruz… Haksız yere hak ve özgürlüklerimizi elimizden alınmasına, hukukun üstünlüğünün unutulmasına, masumiyet Karinesinin işletilmemesine isyan ediyoruz!
Çağdaş kadınlara tasallut edilmesine “yeter “diyoruz…
Geçen yüzyılda, “Demokrasi önermelerini tam oluşturamayan” liderler, toplumlarının en azından bir kısmını eyyamcı yaptılar…
Demokrasi ve ekonomi ikileminde, kapitalist/emperyalist düşünenlerle, insan haklarına saygı duyanların arasındaki en belirgin ayırımın “hukuk/yargı” yapısındaki yozlaşma olduğu şimdi daha belirgin görülüyor…
Evrensel hukuk kurallarına bağlı ve tarafsızlığı açık olan bağımsız yargılamanın, demokrasinin de ekonominin de önünde olduğu bir gerçek.
Türkiye, hukuk devleti olmaktan çıktı. Sahte diplomayla doktor olanlar, milyonlarca yurttaşın kişisel bilgilerinin alanlar, sınav sorularını çalanlar iktidarca kabul görüyorlar! Nedeni açık! Bugün kurallar ve yasalara uyanı değil, ahlaksızı koruyan bir anlayış zorla topluma yerleştirilmeye çalışıyor…
∗∗∗
Bu hafta, ülkemizde iyi şeylerin de olabileceğini hissettiren bir aşama kaydedildi…
Laik demokratik sosyal hukuk devletine sahip çıkılmanın ilk adımı olan, “Kürt sorunun çözülmesiyle” ilgili TBMM komisyonu faaliyete geçti…
CHP’nin bu komisyonda yer alması, Türkiye Cumhuriyeti için önemli bir güvencedir…
Bazı kimselerin yalan yanlış sözlerinin aksine CHP, Kürt sorununa yıllardır kafa yormaktadır. 1991 seçimlerindeki SHP/HEP birlikteliği, SHP’nin “1989 Kürt Raporu’nun sonucuydu…” Türkiye’nin önünün açılabilmesi için sorunun tek çözüm yerinin TBMM olduğunun kabul edilmesini sağlamıştı…
Ahmet Türk ile hazırladığımız “birlikte hareket etme protokolü, “SHP genel Başkanı Erdal İnönü ve HEP Genel Başkanı Fehmi Işıklar’ın imzasıyla yaşama geçmişti…
Şu anki Kürt partilerinin Meclis’teki varlığı ve sorunun çözümü doğrultusundaki katkıları, bu vizyon ve misyona bağlıdır…
Türkiye Cumhuriyeti’nin temel ilkelerini, eşit haklara sahip yurttaşlık tanımını, ümmet değil halkın egemenliğinde tam bağımsız bir ülkenin varlığını önceleyen SHP/CHP, tüm farklılıkların kendilerini özgürce ifade etme hakkına sahip olduğunu öne çıkardı…
Umarım ve dilerim ki, önceki iki açılıma benzemez…
“Pentagon’un dayattığı bir proje” değil, iyi niyetle ülkemizin menfaati için yapılan bir açılım olarak adımlar atılır… Kurulan komisyonun en önemli açıklaması Anayasa yapmakla görevli olmadıklarını belirtmeleridir…
Ancak komisyonun ilk gün aldığı kararlara bakılırsa, Bahçeli’nin sonunda Erdoğan’ın ilelebet Cumhurbaşkanı kalmasını sağlayacak yeni anayasaya gidişatın adımlarının atılmak istendiği görülüyor…
Bu kuşkuyu, önceki Eskişehir milletvekilimiz Gaye Usluer’in gönderdiği Komisyonun ilke kararlarından çıkarıyorum;
Komisyon toplantılarının basına açık olup olmayacağı başkan tarafından belirlenecek.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, Komisyonun Başkanıdır.
TBMM Başkanı'nın yokluğunda TBMM Başkanı'nın görevlendirdiği Komisyon üyesi toplantıya başkanlık eder. Başkanın yerine toplantıyı yöneten üye oy kullanabilir.
Toplantıların kapalı yapılmasına Komisyonca karar verilebilir.
Kanun teklifi hazırlanmasına ilişkin kararlar komisyon üye sayısının beşte üç çoğunluğu ile alınır. Diğer hususlarda karar yeter sayısı toplantıya katılanların salt çoğunluğudur.
Toplantı tutanaklarının kamuoyuna açılmasına Başkan karar verir. Kararları “Gizlemek istediği sürece gizler…”
Komisyon 31.12.2025 tarihine kadar çalışmalarına devam eder. Bu sürenin bitiminde Komisyon toplantıya katılanların beşte üç çoğunluğuyla çalışma süresini her defasında iki aya kadar uzatabilir.
Başkan veya toplantıya katılanların beşte üç çoğunluğuyla Komisyon çalışmalarını sona erdirme kararı alınabilir. (Başkan'a tek başına komisyonu lağvetme yetkisi verilmiş.)
Komisyon, bu usul ve esaslarda yer almayan haller için karar yeter sayısı ile usul belirleyebilir. (Yani İktidar, istediği gibi ilave usul ve esaslar belirleyebilir.)
Bu haliyle dahi, Türkiye’nin en önemli sorununu çözmek adına kurulan Komisyona destek verilmeli. Ancak konulan kurallara bakılınca, komisyonda bağımsızlığın, şeffaflığın ve katılımın önüne bir dizi tuzaklar kurulduğunun farkına varılmalı…
Kılıçdaroğlu’yla yapılan istikşafı görüşme de unutulmamalı! …
∗∗∗
Kötülüklerin ve ahlaksızlığın genel kabul gördüğü bir ülke olmaktan artık Türkiye’ye çıkarılmalı.
Dünyadaki saygın ve etkin yerini almalı…
Bu komisyon bunu sağlayabilir mi? “AKP’nin kaprisleri ve sinsice çıkar hesapları olmazsa! Belki.”