MHP’nin önerisi ile Tayyip Erdoğan’ın almış olduğu, 24 Haziran baskın seçim kararı, herkesin kafasında bazı soru işaretleri oluşmuştur. Ne olmuştur da, “Erken seçim, vatana ihanettir”, “Erken seçim, acziyetin göstergesidir” diyen Erdoğan, normal süresinden 17 ay önce bir seçim yapılmasına rıza göstermek zorunda kalmıştır?
Konuşmaların ara satırlarda, aslında pek çok şey itiraf edilmektedir. Devlet Bahçeli erken seçim çağrısında, “Türkiye'nin 3 Kasım 2019'a kadar dayanması kolay değildir. 3 Kasım 2019'a kadar ulaşmak her dakika zorlaşmaktadır. Ülkemizin cumhurbaşkanlığı sistemine acilen geçmesi acil bir hal almıştır.” Neden Türkiye’nin 3 Kasım 2019’a kadar dayanması kolay değildir? Sizin mi yoksa Türkiye’nin mi bir beka sorunu bulunmaktadır? Eğer, Türkiye’nin bir beka sorunu varsa bunun baş sorumlusu, ülkeyi 16 yıldır yöneten AKP değil midir?
Benzer ifadeleri Erdoğan’ın açıklamalarında da görüyoruz. 'İç ve dış siyasi, askeri, ekonomik olarak mevcut sistemle devam etmenin oldukça ciddi maliyetleri olacağını gösterdi. Bu sıkıntıların ülkemize bir bedel ödeteceği endişesiyle böyle bir adım attık.” Nedir peki bu sıkıntılar? Hangi kararı isteyip de alamıyorsunuz? Sizi engelleyen nedir? Seçimi kazanınca, neyi bugünden farklı yapacaksınız? Yarattığınız sürekli OHAL düzeninde, KHK’lar ile istediğinizi yaptığınız halde, sizi bu kadar endişelendiren nedir?
Anlaşılmaktadır ki, AKP kısa bir zaman içerisinde öyle bir gelişme beklemektedir ki, kendi kemikleşmiş seçmeninin bile partisinden kopacağını öngörmektedir. Siyaset bilimi, büyük seçmen kopuşlarının arkasında iki temel faktörün yattığını söylemektedir: Ekonomik Kriz ve Savaş. Her ne kadar Suriye ile bir savaş senaryosu dillendirilse de, TSK böyle bir maceraya girmeyecek kadar tecrübe ve olgunluğa sahiptir. Fakat ekonomik göstergeler, büyük bir krizin kapıda olduğunu göstermektedir. İşte baskın seçimin arkasında yatan en önemli gerekçe, ülke ekonomisinin bir iflasa sürüklendiği gerçeğidir. İktidar da ekonomik krizin olumsuz etkilerinin, başkanlık hevesini engel olmaması adına baskın seçime yönelmiştir.
Paramızdaki aşırı değer kaybı, yüksek faiz, artan dış borç, çift haneli enflasyon, işsizlik ve cari açık sürekli artış göstermektedir. Bu durum ülke ekonomisinin sürdürülebilirlik özelliğini ortadan kaldırmaktadır. Bu gerçekler gün gibi ortadayken, AKP hormonlu büyüme oranları ile halkımızı aldatmaya, gerçekleri saklamaya çalışmaktadır. AKP; inşaat sektöründeki konut satışlarının da durma noktasına geldiği bilmektedir.
Yandaşlara aktarılan hukuksuz kaynaklara rağmen, herhangi bir düzelme sağlanamamış, Yıldız ve Doğuş Holding gibi büyük ölçekli birçok şirket, borçlarını yapılandırmak için bankalara başvurmak zorunda kalmıştır. Yurt dışına kaçan yerli ve yabancı sermaye de işin cabasıdır.
Halkımız artık bazı gerçekleri görmeye başlamıştır. Başkanlık sistemi referandumunda söylenenleri tekrar düşünmelidir. Evet çıkarsa, terör bitecek, şehit cenazesi gelmeyecek, ekonomi şaha kalkacak diyorlardı. Ne terör bitti, ne şehit cenazeleri bitti, ne de ekonomi şaha kalktı. Ülkede hiçbir şey iyi gitmiyor. Bunun asıl sebebi de AKP’nin bizatihi kendisidir ve bu ekonomik veriler ortadayken, AKP iktidarı devam ederse, Türkiye ekonomik kriz anlamında iflas edecek ve Yunanistan’dan beter olacaktır.
Baskın seçim kararının temelinde yatan ekonomik gerekçelere ilave olarak, Tayyip Erdoğan’ın bu baskın seçim kararında, muhalefeti hazırlıksız yakalama stratejisi de bulunmaktadır.
MHP’nin her geçen gün İyi Parti karşısında eridiği görülüyor. Saadet Partisi’nin söylemleri ile kendi tabanlarında yarattığı etkinin farkındalar. Adalet yürüyüşü ile birlikte, halk nezdinde itibarı devamlı artan bir CHP’nin kuracağı ittifaklar ile güçlü bir demokrasi cephesi yaratabileceğini öngörüyorlar. Nitekim Yüksek Seçim Kurulu üzerinden İyi Parti’nin seçimlere katılmasına yönelik engelleme çabaları, CHP’nin demokrasi adına aldığı karar ile ortadan kaldırılmıştır.
Tüm baskılara, antidemokratik uygulamalara, tek sesli bir medyaya, OHAL altında gidilen seçimlere rağmen, halkımız AKP’nin 16 yıllık iktidarına artık dur diyecektir. Bu gerçeğin farkında olan AKP; bütün iyi niyetten ve demokrasiden, hukuk ve adaletten uzak çabalarına rağmen yolun sonuna gelmiştir.
Ülkeyi 18 ay daha yönetebilecek gücü ve iradesi kalmadığını itiraf eden bir zihniyetin, bu ülkeye artık katabileceği hiçbir şey yoktur. AKP’nin metal yorgunluğu, hiç bir siyasi hedefinin kalmadığını göstermektedir. 2007 yılından itibaren başlayan Ergenekon, Balyoz gibi kumpas davaları, Adalet ve Gezi Şehitleri FETÖ, İŞİD ve PKK terör örgütlerine yardım ve yataklık suçları dahil, 16 yılın karanlık hesabını Türk Milleti adına yargılama yapan Türk Adaletine verecekleri günün arifesindeyiz.
2002’de Sayın Bahçeli’nin erken seçim kararı ile ekonomik kriz sonrası emperyalizmin desteği ve BOP Eşbaşkanlığı sayesinde iktidar şansı yakalayan AKP, yine Bahçeli’nin erken seçim açıklamasının arkasına takılarak 2018 yılında iktidarı seçim sandığında kaybedecektir. Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün dediği gibi “Geldikleri gibi gidecekler.” ….