Tarih: 18.12.2022 19:13

YARBAY ALİ TATAR, ÖLÜMÜNÜN 13. YIL DÖNÜMÜNDE MEZARI BAŞINDA ANILDI

Facebook Twitter Linked-in

Haber: SERCAN İKE - Kameraman: ÜNAL AYDIN 

FETÖ’nün kumpas soruşturması kapsamında hakkında ikinci kez tutuklama kararı çıkarılması üzerine yaşamına son veren Yarbay Ali Tatar, ölümünün 13’üncü yıl dönümünde mezarı başında anıldı. Ali Tatar'ın eşi Nilüfer Tatar, "Bu ülkenin bize borcu var, adalet yerini bulmadan da kapanmayacak bu borç" dedi. Emekli Koramiral Atilla Kezek ise "Yarbay Ali Tatar, kurumu tarafından sahipsiz bırakılmış, komplocu hukukçuların eline terk edilmişti" diye konuştu.

FETÖ’nün kumpas soruşturması kapsamında 5 Aralık 2009’da tutuklanan ve 10 gün sonra tahliye edilen Yarbay Ali Tatar hakkında 3 gün sonra yeniden tutuklama kararı çıkarılmıştı. Bunun üzerine Tatar, bir veda mektubu kaleme aldıktan sonra yaşamına son vermişti.

Ali Tatar, ölümünün 13’üncü yıl dönümünde, ailesi ve sevenleri tarafından Ankara Karşıyaka'daki mezarı başında bugün anıldı. Tatar'ın ağabeyi Ahmet Tatar, kardeşinin mezarı başında bir açıklama yaptı. Ahmet Tatar, şunları söyledi: 

“Unutmak ve hatırlamak, insanların en önemli savunma güdülerindendir. Bazen unutarak hayatın bize yaşattığı acıların ıstırabını hafifletir; bazen hatırlayarak hatalarımızdan uzaklaşır, tekrar etmemeye çalışırız. Yaşadıklarını hatırlayan, bellekleri güçlü olan insanlar, topluluklar, daha iyi bir gelecek, daha iyi bir dünya kurgulamada son derece başarılı olurken sistematik olarak bellek oluşturamayanların, karşılaştıkları sorunlara karşı hazırlıksız olduklarını ve aynı hataları, aynı acıları tekrar tekrar yaşamak durumunda kaldıklarını görüyoruz. Bu anlamda maalesef kötüye örnek gösterilen bir ülkede yaşıyoruz. Yaşadıklarımızı çok çabuk unutuyor, ders çıkaramıyor, benliğimizi bir türlü yenemeyip hatalarımızla yüzleşmiyor, özeleştiride bulunamıyoruz. Bu nedenle de tarihsel süreçte kısır döngüye mahkum yaşıyoruz. Bu kısır döngüyü kırabilsek Cumhuriyet, 100. yılının arifesinde bir karşı devrim tehlikesi ile karşı karşıya kalır mıydı?

Yaklaşık 100 yıl önce Mustafa Kemal Atatürk’ün yaşadığı çevreyi, dünyayı herkesten daha önce algılayıp çıkarımlarda bulunarak ayağa kaldırdığı ulus, yeniden cehalete meyleder miydi? Çağdaş uygarlık hedefi ile kurduğu devletin kurumları çağ dışı zihniyetlere karşı savunmasız kalır mıydı? Çağı yakalama iddiasındaki bir halk, geçmişini arar, geçmişine özlem duyar hale gelir miydi? 21. yüzyılı yaşarken 6 yaşındaki çocukların evlendirilmesini konuşuyor olur muyduk? Yaşadığımız şu kısa zamanda hepsi oldu maalesef.

Bugün, Yarbay Ali Tatar’ın kabrinde onu anmak için toplanmamızın belki en önemli anlamı, bütün bu unutma, unutturma süreçlerine karşı durmaktır. Şayet yaşananların üstünü ‘ölen öldü, kalan kaldı’, ‘geçmişe takılıp kalmayalım’, ‘geçmişin muhasebesini yapmayalım’, ‘yeni bir sayfa açalım’ gibi telkinlerle, beylik laflarla örtmeye kalkarsak yarın cesurlarla korkaklar, hainlerle kahramanlar karıştırılacak, tarih tersyüz edilerek karşımıza çıkarılacaktır. Geleceğimizi daha sağlam temellere oturtmak istiyorsak geçmişle cesurca yüzleşmek, yaşadıklarımızı objektif normlarla değerlendirmek ve kaydetmek zorundayız.

“FETÖ'CÜ GÜRUHUN MANİPÜLASYONLARI İLE KARŞI KARŞIYAYIZ”

Daha bugünden, özellikle yurt dışında yaşayan FETÖ’cü güruhun manipülasyonları ile karşı karşıyayız. Sanki dün, devletin bütün olanaklarını, bütün gücünü muhaliflerine karşı kullanmamışlar; onları ezmek, yandaşlarını kollamak için her türlü hileyi, sahtekarlığı yapıp insanların hakkını yememişler gibi. Hukuku, adaleti ayaklar altına alıp insanların yaşamlarını karartmamışlar gibi kendilerine masum ve mağdur havası yaratabiliyorlar. Kurgulayıp icra ettikleri kumpasları kamuoyuna tam tersi olarak anlatmaya, inandırmaya çalışıyorlar. İşin ilginci, manipülasyonları, eski ortakları olan siyasi iktidar üzerinden yapıyorlar.

Siyasi iktidarın toplumun bütün kesimleri üzerindeki baskısı, yolsuzlukları, hırsızlıkları ve hukuk tanımazlığı üzerinden bir söylem geliştirerek kendilerine bir şemsiye oluşturuyorlar. Bu madrabazlara sözümüz şudur: Yakın zamana kadar, şikayet ettiğiniz siyasi iktidar ile kol kola olduğunuzu, Cumhuriyeti yıkmak için iş birliği yaptığınızı, el birliği ile memleketi bilimin ışığından uzaklaştırıp Orta Çağ karanlığına taşımaya, yeniden müstemleke haline getirmeye kalktığınızı unutmadık.

Aranızda parsa kavgası çıktığında birbirinize karşı neler yapabildiğinizi de gördük. Bugün bize yaptıklarını size de yapıyorlarsa bunları yalandan yadırgamayın. Eski ortaklarınız, sizden ne gördülerse, ne öğrendilerse onları biraz daha kaba ve gaddarca uyguluyorlar sadece. Dün birlikte yaptıklarınızdan nasıl sorumluysanız bugün de yapılanlarda vebaliniz var. Zira bu millet; görmediği, düşünmediği ne kadar sahtekarlık, hile, hurda, kumpas varsa sizinle gördü, tanıdı. Tüm bunlara dini kisveler örtülmesine, ayıp ve ahlak dışı sayılan davranışların olağanlaştırılmasına sizlerle tanık oldu. Şimdi yer yer sizin de üzerinizde sınananlardan şikayet etmeden önce, kendi yaptıklarınızı bir düşünün. Bunlar üstünde bir muhasebe yapıp yanlışın nerede olduğunu görün ve ondan sonra sızlanın. Biz, bunları, sizin zulmünüze canı ile isyan eden Yarbay Ali Tatar’ın kabrinden haykırıyoruz. Burayı iyi belleyin. Burada kendinizi göreceğiniz bir ayna var. İyi bakın.

“MÜCADELİMİZİ İTİBARSIZLAŞTIRMAK İÇİN ARAMIZDAN BİRİLERİNİ ÇÜRÜTÜYORSUNUZ”

Yarbay Ali Tatar’ın anma gününde bir sözümüz de içimizdeki çürük elmalara. Kumpasları kuranlar, canlarımızı alanlar, baştan beri haklılığımızın, masumiyetimizin delillerini silmeye, itibarsızlaştırmaya çabaladılar. Ellerindeki devlet erki ve kontrol altında tutukları büyük bir medya gücü ile geniş kitleleri yalanlarına inandırmaya çalıştılar. Belli bir oranda başarılı olduklarını da görüyoruz. Zira geçim derdi ve yaşam gailesi içindeki insanlar, sabah akşam yürütülen dezenformasyon bombardımanına karşı koymakta zorlanıyorlar. Yaratılan illüzyonları gerçek gibi algılayabiliyorlar. Muktedirler, bu algıyı güçlendirmek için içimizden birilerini devşirmekten geri durmuyorlar. Evet, muktedirsiniz, devletin bütün olanaklarını kullanıp sembollerimize saldırıyorsunuz, saldırın. Mücadelemizi itibarsızlaştırmak için aramızdan birilerini çürütüyorsunuz, çürütün. Akla hayale gelmedik kimi vaatlerle, çıkarlarla onları yoldan çıkarın, devşirin. Alıştık, Hınzır Paşa sofralarına iştahla oturanlara. Oralarda aslan kesilen, bizlere saldırıp kara çalanlara. Öyle ya ozanın dediği gibi; 'Bizden geçinen kalleşler, döner geri bizi taşlar'.

Bu kabir makamı çok şeye şahit. Bizim de söyleyecek daha çok sözümüz var. Var da ne yapalım? Ağacın baltaya dediği gibi; sapı bizden. Bu nedenle fikri dolaşanları tarihe, tarihin şaşmaz terazisine havale ediyoruz. Tarih, zalimlere boyun eğmeyen Yarbay Ali Tatarları da yazacak, zalime iltica edenleri de. Alın, hayrını görün. Kabul etmek gerekir ki ülkemiz son 15-20 yılda çok kayıplar yaşadı. Hukuka, dolayısıyla devlete olan güven çok yıprandı. Siyaseti, ekonomisi, eğitimi ve toplumsal barışı çok gerilere savruldu. Yanlış politikalarla ülkemiz, koca bir mülteci kampına çevrildi. Gençlerimizin geleceğe ilişkin umutları kırıldı. Çağdaş uygarlık gibi bir hedef seçmişken bu hedefin çok uzağında kaldık. Ülkemiz çok zaman kaybetti. Hâlâ nerede duracağını kestiremediğimiz bir kötü gidişin içindeyiz. Umudumuz elbette ki devam ediyor. Bu kötü gidişin mutlaka bir yerden döneceğini biliyoruz. Her şeye rağmen yeniden ayağa kalkmanın, vagonları tekrar raylara oturtmanın bir yolunu bulmak ve yaşadıklarımızı bütün yönleri ile belleğimize kaydetmek zorundayız.

Öyle bir zaman dilimindeyiz ki ‘armudun sapı, üzümün çöpü’ diyecek halimiz yok. Bu ülkenin bütün namuslu, dürüst insanlarının bir araya gelmesi ve süregelen bu yıkıma, tahribata son vermesi gerekiyor. Yarbay Ali Tatar, bu dünyadan göçünü çekerken ‘Bu şekilde giderseniz ne yönetecek bir ordu ne yaşayacak bir cumhuriyet ne de bir ülke bulamayacaksınız’ demişti. Tam da o kavşaktayız. Gün, bütün farklılıklarımızı bir kenara bırakmanın; hesaplaşmalarımızı, tartışmalarımızı ertelemenin, başka bir vatanımız olmadığı gerçeğini kavrayarak elbirliği ile omuz omuza çalışmanın günüdür.”

ATİLLA KEZEK: YARBAY ALİ TATAR, KURUMU TARAFINDAN SAHİPSİZ BIRAKILMIŞ, KOMPLOCU HUKUKÇULARIN ELİNE TERK EDİLMİŞTİ

Montrö Açıklaması nedeniyle ‘devletin güvenliğine ve anayasal düzene karşı suç işlemek için anlaşmak’ suçundan yargılanan 103 emekli amiralden biri olan emekli Koramiral Atilla Kezek ise şöyle konuştu:

“Bizler, Cumhuriyet’in kuruluş değerlerine bağlı; laik, demokratik, sosyal hukuk devletini savunan, Atatürk ilke ve inkılaplarını özümsemiş bu yolda çizgisini hiç değiştirmemiş, okul bahçelerinde okuduğumuz Andımız’a ve asker ocağında ettiğimiz yemine bağlı kalmış dostları olarak buradayız.

Ettiğimiz yemine ihanet edeni, çizgisini değiştireni zaten Yarbay Ali Tatar şu anda burada istemezdi. Bugün buradayız, yarın birçok kişiyle mahkeme koridorlarında bir aradayız. Her yerde adalet arıyoruz. Yalnızca bizler mi adalet arıyoruz? Tabii ki hayır, adaleti arayan çok ülkemizde.

“YARBAY ALİ TATAR'I HUKUKSUZLUKTAN KAYBETTİK”

Siyasetçisinden gazetecisine, emeklisinden çalışanına, kız çocuğundan kadınına, sağlık çalışanından öğretmenine herkes adalet peşinde ama nereye kaybolduysa adalet bulmakta zorlanıyoruz.

Can kardeşimiz Yarbay Ali Tatar’ı bundan 13 yıl önce kaybettik. Neden kaybettik? Hukuksuzluktan kaybettik, sahipsizlikten kaybettik. Hukuksuzluktan kaybettik, çünkü komplocu yargıçlar tarafından işlemediği bir suçtan ikinci defa tutuklanmak istiyordu. Sahipsizlikten kaybettik, çünkü kendi kurumu tarafından sahipsiz bırakılmış, komplocu hukukçuların eline terk edilmişti. Yarbay Ali Tatar, bunu kabul edemedi, ‘Benim ölümüm belki başkalarının aydınlığa çıkmasına ışık olur’ diyerek canından çok sevdiği ailesini, dostlarını geride bırakarak yaşamına son verdi.

“SİYASET KURUMU, DİN VE HUKUKU SİYASET ARACI OLARAK KULLANMAKTADIR”

Gelecek nesiller, büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün gösterdiği çağdaş uygarlık hedefine yürümeye devam edecekler. Yarbay Ali Tatar; disiplinli, çalışkan, silah arkadaşları tarafından çok sevilen vatansever bir askerdi. Onun gibi askerler için en öldürücü silah olan iftirayı kullandılar ve bunu da hukuk aracılığıyla yaptılar. Demokrasi sorunu olan toplumlarda siyaset kurumu, maalesef dini ve hukuku siyaset aracı olarak kullanmaktadır. Sonucunda inanan insanları belki kandırabilirsiniz ama ondan daha kötü bir şey var, o da hukuku siyaset aracı olarak kullananlardır. Bunu yapanlar, toplumun vicdanını kandıramazlar. Çünkü adalet, toplumun vicdanıdır.”

NİLÜFER TATAR: GÖZLERİMİZİN İÇİNE BAKARAK HESAP VERECEKLER

Ali Tatar’ın eşi Nilüfer Tatar da şunları söyledi:

“13 yıl oldu, hepimiz yine buradayız. Ali gideli tam koca 13 yıl oldu. Giderken bize bıraktığı vasiyetler vardı. Bunların birkaç tanesini söyleyeceğim. ‘Belki benim ölümüm, bu durumlarda olanların aydınlığa çıkışına ışık olur, boşu boşuna ölmemiş olurum.’ Biz, senin gibi onurlu bir Türk subayının yakınları olarak, senin gururunla dimdik yürüyoruz. Sana ve arkadaşlarına bu hukuksuzluğu yapan Gülen’in savcı bozuntuları, emniyet bozuntuları, hâkim bozuntuları bir bir hesap vermeye başladılar. Ömürleri boyunca da yaptıkları haksızlıklarla, omurgasızlıklarıyla başları önde yürüyecekler. Yaptıkları burunlarından fitil fitil gelecek, gözlerimizin içine bakarak hesap verecekler.”

HÜRRİYET TATAR: BU ÜLKEDE HÂLÂ ANNELER, ÇOCUKLARININ KEFENLERİNİ SARIYORLAR

Yarbay Tatar'ın ablası Hürriyet Tatar da kardeşinin ölüm yıl dönümünde şöyle konuştu: 

“Bu ülkede hâlâ anneler, çocuklarının kefenlerini sarıyorlar. Bunu benim anneme de yaşattılar ülkede, siyasetçiler. Bu ülkenin kaderi bu olmamalı, çocuklar annelerinin kefenlerini sarmalıdırlar diye düşünmüşümdür. Çünkü annem, Ali'nin adıyla 10 yılı geçirip öyle Hakk'a yürüdü. Bu bize reva görülmeyebilirdi ama reva görüldü. Hâlâ değişen bir şey olmadığını düşünüyorum. Biz, Yargıtay kapısında bekletildik, kovulduk. Bize suçluymuşuz gibi davranıldı. Benim adalete olan güvenim bitti. Ali'nin yokluğu bize bir vurgundu, bir kıyametti; bize bunu yaşattılar. Bu ülkenin Ali'ye borcu var, Ali'nin vebali siyasetçilerin boyunlarında.”




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —