İktidarın talimatları ile belirlenip, TÜİK vasıtası ile açıklanan resmi enflasyon bile yüzde 73,5 ile son 24 yılın rekorunu kırmış bulunuyor. Resmi enflasyon ulaştırmada yüzde 107,62’ye, gıda ürünlerinde yüzde 91’e ulaştı.
Çarşıda, pazarda, mutfakta yaşadığımız gerçek enflasyon ise çoktan yüzde 150’yi aştı. Bizim için en önemli kalem olan gıda enflasyonu ise yüzde 200’ü buldu. Buna karşın kamu emekçileri olarak maaşlarımızda yaşanan artış “toplu sözleşme” artışları ve enflasyon farkları ile sadece yüzde 44’te kaldı.
Bu karanlık tabloya rağmen iktidar sözcüleri her fırsatta “enflasyon tüm dünyada rekor” kırıyor bahanelerinin arkasına saklanıyor. Oysa mızrak artık çuvala sığmıyor. Bin bir oyunla düşük gösterilen resmi rakamlara göre bile Türkiye enflasyonu en yüksek ülkeler sıralamasında dünya beşinciliğine yükselmiş bulunuyor.
Hız kesmeden devam eden zam sağanağında bir gün aldığımızı ertesi gün aynı fiyattan alamaz hale geldik.
Dört kişilik bir ailenin açlık sınırının 6 bin 74 TL’ye, yoksulluk sınırı ise 19 bin 785 TL’ye ulaşırken ortalama kamu emekçisi maaşı 6 bin 750 lirada kaldı.
Bir yıl önce 7 lira 72 kuruş olan benzinin litresi bugün 28 lira 42 kuruşa çıktı. Bir yılda yüzde %268 artış. Bir yıl önce 7 lira 23 kuruş olan motorinin litresi bugün 28 lira 9 kuruş. Bir yılda yüzde 288 artış.
Doğalgazın metre küpü bir yıl önce 1 lira 30 kuruştu. Aradan geçen bir yılda yüzde 140 artışla bugün 3 lira 26 kuruşa çıktı.En düşük tüketimi esas aldığımızda bile elektrik faturalarındaki bir yıllık artış yüzde 125’i aştı.
Nereye baksak, neye baksak ateş pahası fiyatlarla karşılaşıyoruz. Hangi birini anlatalım.
Patates alırken bile zorlanır hale geldik. Bir yıl önce kilosunu 2,5 liraya aldığımız patatesi bugün en ucuz semt pazarlarında bile 10 liranın altında bulmak mümkün değil. Dar gelirlinin en çok tükettiği patates dahi bir yılda yüzde 300 zamlandı.
Bir yıl önce 838 TL olan çeyrek altın bugün bin 700 TL. Bir yıl önce 507 TL olan bir gram altın bugün bin 28 liraya ulaştı.
İşin en kötüsü biz “geçinemiyoruz” diye feryat ettikçe onlar zengini daha zengin fakiri daha fakir hale getirmeye dönük politikalara sarılıyorlar.
Bu kriz dönemi bile parası olanlar için fırsata çeviriyorlar.
Kur Korumalı Mevduat Sistemi ile bugün 17 TL’ye ulaşan dolardaki artışın maliyeti bizim, halkın ödediği vergilerden, hazineden alınıp zenginlerin cebine aktarılıyor. Bu sistem ile bizim cebimizden alınan tutar şimdiden 50 milyar TL’yi buldu.
Ama bu da yetmedi. Şimdi de Gelire Endeksli Senet (GES) adı altında kamu kurumlarının gelirlerine göz konuluyor. Yüz yıllar öncesinin iltizam sisteminden farkı olmayan bu sistemle Devlet Hava Meydanları gibi geliri yüksek kurumlar adeta zenginlere peşkeş çekiliyor.
Sermayeye, patronlara, zenginlere bonkör olanlar,sıra dar gelirlilere, işçilerle, emekçilere gelince türlü türlü bahaneler yaratıyor.
Biz yaşamsal temel ihtiyaçlarımızı kısarak, borçla harçla ayakta kalmaya çalışıyoruz. Ama bunu bile bize çok gördüler. Alacağımız kredilerin vade süresini kısaltıp asgari ödemesini iki katına çıkardılar.
“Kamuda 3600 devrimi” diye yutturulmak istedikleri düzenlemeden 5,3 milyon memurun ve memur emeklisinin yararlanacağını iddia ediyorlar. Oysa düzenleme ile daha baştan 600 bine yakın sözleşmeli çalışanı her bakımdan, 2008’den sonra göreve başlayanyaklaşık 1 milyon 750 bin kamu emekçisini ise emeklilik maaşı bakımından kapsam dışında tutuyorlar. 600 puanlık artışın ek göstergesi 3000’in altında olanlara sınırlı yansıyacağı düzenlemeyi “devrim” diye yutturmaya çalışıyorlar.
Yoksulluktan, işsizlikten bunalan milyonlarla dalga geçercesine, “Ülke büyüyor, çarklar dönüyor, insanlar iş buluyor” gibi nutuklara her gün bir yenisi ekleniyor.
Maaşlarımız daha cebimize girmeden buharlaşıyor.
Buna rağmen siyasi iktidarın temsilcileri “memur maaşları bütçeye yük” gibi pervasızca açıklamalara imza atmaya devam ediyorlar.
Tüm bunlar yetmezmiş gibi, maaşlarımızı her gün, her an iliklerimize kadar yaşadığımız hayat pahalılığına göre değil, masa başında takla attırılan sanal rakamlara göre arttırmaya devam etmek istiyorlar.
Oysa yıllardır sahnelen oyun apaçık ortadadır.
Maaş artışlarımızı düşük tutmak için resmi enflasyon da düşük gösterilmiştir. Bunun için yapılan hileler özellikle enflasyon farkı alacağımız aylar yaklaştıkça daha da artmıştır.
Memur Sen ve bağlı sendikaları yıllardır masa başında oluşturulduğunu bildikleri bu sahte rakamların altına imza atmışlar, üstelik kamu emekçiklerinin temel hiçbir sorununu çözmeyen mutabakatları “tarihi başarı” diyerek övmekten de geri durmamışlardır.
Sonuçta yıllardır sahte resmi enflasyon rakamlarına göre yapılan artışlar hepimizin reel gelirini buharlaştırmış, maaşlarımız geldiğimiz noktada açlık sınırına yaklaşmıştır. .
20 yıl önce asgari ücretin 3,5 katına denk gelen ortalama maaşımız bugün asgari ücretin 1,5 katına inmiştir.
Asgari ücretin en az 1,5 katı olan emekli maaşlarımız ise 2O yılın sonunda asgari ücret seviyesine yaklaşmıştır.
Tüm bunlar yetmezmiş gibi bugün gelinen noktada TÜİK tarafından 90 yıldır yapılan enflasyon hesaplaması bile terk edilmiştir. TÜİK artık “enflasyon sepetindeki“ 400’den fazla mal ve hizmetin fiyat değişimlerini bile paylaşmadan, kafasına göre enflasyon verisi açıklar hale gelmiştir.
İNSANCA YAŞAMAYA YETECEK BİR ÜCRET İÇİN ÇÖZÜM;
En düşük maaşın yoksulluk sınırı üzerine çıkarılmasından geçmektedir.
Bunun için;
• Eşi çalışmayan, iki çocuklu, en düşük maaşı alan kamu emekçisinin geliri maaşında yapılacak artışın yanı sıra eş ve çocuk yardımı, kira yardımı, ulaşım yardımı, yiyecek yardımı, ikramiye, yakacak yardımı gibi kalemlerde artışlarla yoksulluk sınırının (2022 Mayıs itibari ile 19.785 TL) üzerine çıkarılmalıdır.
• Tüm tüketim maddelerine yapılan zamlar geri alınmalı, bu maddelerde KDV sıfırlanmalıdır. Akaryakıt ürünlerinden telefona kadar lüks olmaktan çıkan her üründe ÖTV kaldırılmalıdır.
• Halkın, emekçilerin cebinden alıp zenginlere, beşli çeteye, yandaşlara aktarmanın araçları olan Kur Korumalı Mevduat Sistemi, Kamu Özel İş birliği Projeleri, Döviz Garantili İhaleler sonlandırılmalıdır.
Bu talepler 2023 Ağustos “toplu sözleşmesi” beklenmeden hayata geçirilmeli, hem kamu emekçilerinin, emeklilerin hem de asgari ücretlilerin kayıpları bir an önce giderilmelidir.
Bugün burada yoksulluğumuzun belgesi olan bordrolarımızı yakarken tüm kamu emekçilerini bir kez daha;
Hepimizin temel talepleri olan Güvenceli Bir Çalışma Yaşamı ve İnsanca Yaşamaya Yetecek Bir Ücret taleplerine sahip çıkmaya,
Emeğin Haklarını Korumak İçin KESK’e Bağlı Sendikalarda Örgütlenmeye
BİRLİKTE MÜCADELEYE ÇAĞIRIYORUZ!