6 Mayıs 1972 de Türkiye’de barışı, özgürlüğü, kardeşliği, demokrasiyi savunan üç genç, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idam edildiği kara bir gün.12 Mart 1971 de Ordu tarafından verilen muhtıra sonucunda hükümet istifa etmiş ve yerine teknokratların oluşturduğu bir hükümet kurulmuştur. O zamanki olağanüstü şartlarda oluşturulan mahkemelerce verilen kararlarla idam edilen üç genç, halkın yüreğinde ve belleğinde yer almıştır.
Onlar bütün dünyada, sömürgeci sisteme karşı ortaya çıkan gençlik direnişinin Türkiye’deki öncüleri oldular. Emperyalist sistemin tüm dayatmalarına karşı çıkarak yeni bir dünyanın mümkün olduğuna inandılar. Yaptıkları mücadele insanların umudu oldu. Bu gün yaşanan sorunları o zamandan görerek, çözümün bütün ezilenlerin örgütlü ortak mücadelesinde olduğu tespitini yaparak yola çıktılar. Halkların kimliklerine saygılı oldular. Emperyalist güçlere ve yerli işbirlikçilerine karşı mücadele ederek onları halklara teşhir ettiler. Halkın içinde halkla birlikte mücadele ettiler.
İnsanlığın en yüce değerlerini savunmak adına yola çıkanların egemenlerce baskı altına alınması ve verilen cezalarla yıldırılmaya çalışılması insanlık tarihinin en büyük acılarındandır. Her şeyden önemlisi ölüm cezası yaşam hakkını ortadan kaldıran bir devlet şiddeti, bir başka deyimle devlet eliyle taammüden işlenmiş bir cinayettir. Yaşam hakkı, korunması gereken en öncelikli haktır. Bizzat devletler tarafından bir ceza olarak yaşam hakkının ortadan kaldırılması, geri dönüşü olmayan ve giderilmesi olanaksız zararlara yol açarak insanlık değerlerinin yok sayılmasına neden olur, dolayısıyla insan hakları savunucuları tarafından asla kabul edilemez.
Nitekim Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Komitesi de bunu açıkça ifade etmektedir: “Yaşam hakkı, bütün hakların en üstünde yer almaktadır ve ulusun güvenliğini tehdit eden olağanüstü bir durumda dahi bu hakka çekince konmasına izin verilmez. Kişiler, yaşam hakkından keyfi biçimde alıkonulamaz. Bu nedenle de taraf devletler, sadece keyfi ihlalleri önleme değil aynı zamanda bu fiilleri suç sayma ile yükümlü oldukları gibi kendi güvenlik kuvvetlerinden gelecek ihlalleri de önlemekle yükümlüdürler. Devlet tarafından gerçekleştirilen yaşam hakkı ihlalleri en ağır ihlallerdir. Kaldı ki, uzun mücadelelerden sonra Türkiye ölüm cezasını başta Anayasasının 38. Maddesi olmak üzere mevzuatından tümüyle çıkarmıştır.
Türkiye başta Kürt sorunu olmak üzere, temel sorunlarını çözememiş ve bu nedenle bir şiddet ortamını sürekli yaşamaktadır. Ölüm cezasının geri getirilerek muhalifler üzerinde Demokles’in kılıcı gibi tutulması başka siyasal, sosyolojik, hukuksal sorunlara yol açacaktır. İdam edilişlerinin 48 Yıldönümünde Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ı anıyor ve insan hakları mücadelesini yükselterek daha yaşanılır bir dünya kurma konusundaki inancımızı tekrarlıyoruz. Her şeye rağmen şu unutulmamalıdır ki; Türkiye’de insan hakları ve demokrasi mücadelesi yürütenler ölüm cezasının geri getirilmesine kararlı biçimde karşı çıkacaklardır.