Tarih: 19.04.2018 11:30

OHAL TÜRKİYE İÇİN DEĞİL AK PARTİ İÇİN UZATILIYOR

Facebook Twitter Linked-in

Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, erken seçimin 24 Haziran’da yapılacağının açıklanması üzerine bir değerlendirme yaptı. Karamollaoğlu, açıklanan tarihin erken seçim değil baskın seçim tarihi olduğunu belirterek, şunları kaydetti: “Açıklanan tarih erken seçim değil baskın seçim tarihidir. Bu seçim tarihi AK Parti ve Cumhur İttifakı’nın ne kadar paniklediğinin işaretidir. Uyum yasaları bile çıkmadan açıklanan bu tarih paniğin ve tükenmişliğin göstergesidir.  Lisan-ı hâl ile diyorlar ki; ‘bizim ülkeyi artık 2 ay bile yönetebilecek gücümüz yok.’ Maalesef bu iktidar hiçbir işi normal yollardan gerçekleştiremiyor. Hep anormal şeyler yapmak ve milleti şaşırtmakla meşguller. Biz söyledik. Hangi tarihte olursa olsun biz seçime hazırız. Ülkemize hayırlı olsun. Aceleyle, panikle, tükenmişlik psikolojisi içinde aldıkları bu karar inşallah ülkemiz için, milletimiz için hayırlı sonuçlara vesile olacaktır. En hayırlı sonuçlarından biri de milletimizin bu iktidardan en erken bir şekilde kurtulmasının vesilesi olacaktır.”
Haftalık basın toplantısında konuşan Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu gündemi şu şekilde değerlendirdi;
Türkiye 20 Temmuz 2016 yılından beri OHAL ile yönetiliyor. İlk OHAL ilan edildiğinde sadece 3 ay geçerli olacağı söylenmişti. Bugün 7’nci kez uzatılacak. Hiç lafı uzatmaya gerek yok. OHAL Türkiye için değil AK Parti için uzatılıyor. Çünkü OHAL ile birlikte:
- Kanun gitti, kararname geldi.
- Seçilmişler gitti, atanmışlar geldi.
- Bakanlar gitti, danışmanlar geldi.
- Ortak akıl gitti, tek akıl geldi.
- İstişare gitti, talimat geldi.
- Meclis gitti, Külliye geldi.
- Adalet gitti, mağduriyet geldi.
BAHÇELİ’NİN ERKEN SEÇİM ÇIKIŞI
İşte böyle bir ortamda, Bahçeli’nin açıklamaları erken seçimi gündeme getirdi.Biz bu niyeti en başından beri biliyor, Türkiye’nin bir baskın seçimle karşı karşıya bırakılacağını her fırsatta ifade ediyorduk. Haklı çıktık. Bu yüzden ilk andan itibaren yarın seçim varmış gibi çalışıyoruz.Erzurum’dan Edirne’ye, Diyarbakır’dan Sivas’a adım adım Anadolu’yu dolaşıyoruz. Ama Ağustos’ta ama Kasım’da…Hangi tarih olursa olsun biz seçime hazırız. Türkiye’nin bir değişikliğe ihtiyacı var. Bu değişikliğin tek yolu da seçimdir.Biran evvel seçim olsun ki, elde kalan üç beş fabrikayı da satılmaktan kurtaralım.Seçimi, baskına dönüştürerek muhalefeti hazırlıksız yakalamayı umanlar fena halde yanılacaklar. Hiç kimsenin şüphesi olmasın bu seçimin anahtarı Saadet Partisi olacaktır. Çünkü Saadet Partisi bu toprakların özüdür, ruhudur, mayasıdır. Kardeşliğin, birlik ve beraberliğin teminatıdır. 
SAVAŞA DEĞİL, SEÇİME GİDİYORUZ
Bu süreçte, AK Parti’nin bekasını Türkiye’nin bekası gibi görmek bu ülkeye yapılabilecek en büyük kötülüktür. Örneğin bir bakan, bu hafta aynen şu cümleleri kullandı: “Mehmetçiğimiz cephede, Afrin'de savaşıyor. Şimdi bir Kurtuluş Savaşı'ndayız. Teşkilatlarımız da 2019'da bir seçim savaşına hazırlanıyor. 2019'daki bu seçim savaşına Başkomutanımızın liderliğinde hazır mıyız? Allah gazamızı mübarek eylesin.”Biz, bu ifadeleri, toyluğuna ve heyecanına bağlıyoruz.Siyaseti bir savaş gibi görenler, ülkeye huzur ve refah değil ancak kaos ve kargaşa getirirler. Partiler birbirlerinin düşmanı değil rakibidirler.Bu ülke bizim, bu ülke hepimizin. 
YARIN SEÇİMLERDE AK PARTİ GİDECEK AMA DEVLET KALACAKTIR.
Toplumu kutuplaştırarak oy devşireceğini sananlar hem kendilerine hem de bu ülkeye yazık ederler. 
SAYIN CUMHURBAŞKANI’NA ÇAĞRIDA BULUNUYORUM.
Bu hafta bir cümlede Sayın Cumhurbaşkanı’ndan alalım. Hani biz demiştik ya: “İktidara gelirsek bütün yatırımları durduracağız” diye.Sayın Cumhurbaşkanı buna içerlemiş ve cevap vermiş:Demiş ki; “Şimdi birileri diyor ki, biz yatırımları durduracağız. Niyeymiş, yatırımlar üretmiyormuş. Göreve geldiğimizde 36 milyar dolar ihracat vardı, şimdi 160 milyar dolar.  Üreten ekonomi yok diyenler gözünüze, dizinize dursun. Üreten ekonomi olmasa sen IMF'ye borcu ödeyebilir miydin?'Evet, biz sözümüzün arkasındayız, Halep ordaysa arşın burada.  Çıkalım A Haber’e anlatalım:
Türkiye üretiyor mu, tüketiyor mu?
Büyüyor mu, küçülüyor mu?
Güçleniyor mu, zayıflıyor mu? 
Borç mu ödüyor, yoksa borçlanıyor mu? 
Kim haklı kim haksız milletimiz karar versin. 
EKONOMİK RAKAMLAR 
Mesela İhracatı söylüyorsunuz da ithalatı neden söylemiyorsunuz?
- 2017 yılında ihracat yüzde 7,4 artmış, peki ithalat? Yüzde 17,7!
- 2018’in ilk üç ayında İhracat yüzde 9,1 artmış. Peki ithalat? Yüzde 22,7!
Dünyada ithalatın en fazla arttığı ülke Türkiye!
Neden bunlardan bahsetmiyorsunuz!
IMF’ye borcu ödedik diyorsunuz da;
- 453 milyar dolara çıkardığınız dış borcu neden söylemiyorsunuz!
- Yüzde 63,5’e ulaşan Dış ticaret açığını niye söylemiyorsunuz. 
- Vatandaşın bankalara olan borcunun sizin döneminizde 70 kat arttığından niye bahsetmiyorsunuz. 

SURİYE SALDIRISI
Bu saldırının en önemli hedeflerinden birisi, Ortadoğu’da barış ve istikrarın sağlanmasını engellemektir. Özellikle Astana Süreci ile ortaya çıkan barış umutlarını sabote etmektir. Türkiye, İran ve Rusya arasında yürütülen ve kısmen de olsa sonuç alınan müzakerelerdir.Nitekim bu saldırının Putin, ruhani ve Sayın Erdoğan arasında gerçekleşen 3’lü zirvenin hemen artından gelmesi manidardır.Hukukta bir kural vardır: En kuvvetli şahadet hasmın şehadetidir. Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un 'Biz bu operasyon ile Türkleri ve Rusları ayırmayı başardık. Türkler, kimyasal saldırıyı kınadılar ve ardından operasyonu desteklediklerini söylediler.' ifadesi bunun en açık ispatıdır. 

TÜRKİYE’NİN MEMNUNİYETİ
Irak’ı işgal edenlerden Suriye’nin kurtuluşunu beklemek ancak bir akıl tutulması olabilir. Mesele, ne Afrin, ne Duma, ne Menbiç, ne İdlip ne de Haleptir!
Asıl mesele Doğu Guta’nın değil, İsrail’in güvenliğidir. Ortadoğu’da yaşanan istikrarsızlığın nihai amacı vaad edilmiş topraklar üzerinde Büyük İsrail’i kurmaktır. 
Bu gerçekler ortadayken asıl sorun Türkiye’nin Dış Politika’da içine düştüğü savrulmadır. Evet, halkı Müslüman bir ülkenin Miraç Kandili gecesinde vurulması büyük bir acıdır. 
Ama en acısı;  bir Müslüman ülkenin üzerine bombalar yağarken bir başka Müslüman ülkenin bunu memnuniyetle karşılamasıdır. Biz Türkiye’den ABD şakşakçılığı değil, İslam dünyasına umut olacak şahsiyetli bir duruş bekliyoruz.
28 ŞUBAT DAVASI KARARLARI
Bu hafta yaşanan bir başka önemli konu ise 28 Şubat davasının sonuçlandırılması oldu.Buna göre: 21 sanığın müebbet hapsine, 68 sanığın da beraatine karar verildi. 
Bilindiği gibi ceza alan sanıklar, yaş haddinden ve sağlık durumundan ötürü cezalarını çekmeyecekler. Bu durum haklı olarak çeşitli tartışmalara yol açmış, kafalarda soru işaretleri doğurmuştur.Biz hâkim ya da savcı değiliz.

Ama bildiğimiz bir şey var:-Paşaya ayrı vatandaşa ayrı hukuk olmaz. -Kanunların arkasından dolaşılarak adalet tesis edilemez. 
Bugün 28 Şubat mağduru olup hala hapiste olan 400’ün üzerinde insan var. Bunların içinde kanser hastası olanda var, yaşı 80’e dayanmış olan da. Eğer siz bir kesime adaleti işletip bir kesime işletmezseniz orada adalet terazisi çöker.Adalet çökerse devlet çöker. 
ERBAKAN ABD’DEN MEMNUNİYET DUYSAYDI, 28 ŞUBAT OLMAZDI
Biz kinci değiliz,  biz intikamcı da değiliz. Paşalara müebbet verildi diye sevinecek, ya da serbest bırakıldılar diye üzülecek değiliz. Ama 28 Şubat’la hesaplaşmak, ince hesaplar yapıp, hukukun arkasından dolaşmakla değil, 28 Şubat’ın sonuçlarını ortadan kaldırmakla olur. O yüzden darbecilerle hesaplaşıyoruz diyerek kimse kimseyi kandırmasın. 
Siz 28 Şubat’la gerçekten hesaplaşmak istiyor musunuz?
- O zaman D-8’leri canlandırın. Çünkü 28 Şubat Erbakan D-8’leri kurduğu için yaptırıldı,
- Denk Bütçe yapın. Çünkü 28 Şubat faiz lobilerinin hortumu kesildiği için, milletin hakkı millete verildiği için oldu. 
Daha net söyleyeyim:  Eğer Erbakan, Amerika’nın Irak’ı vurmasından memnuniyet duysaydı, emin olun 28 Şubat olmazdı. Kimse kusura bakmasın 28 Şubat sonuçlarından istifade edenler 28 Şubat ile hesaplaşmaya giremezler. 


 




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —