Demirtaş 'Erdoğan, Gülen’i devlet için değil, kendi iktidarı için tehlikeli görmüştür' dedi.
Demirtaş şöyle yazdı:
...Türkiye Cumhuriyeti Devleti, 1921 Anayasası’nın inkarı ve tasfiye edilmesi üzerine yapılan 1924 Anayasası ile birlikte, katı merkezi yönetim şekli olan bir ulus devlet olarak ilan edilmiştir. Buradaki merkezilik sadece idari açıdan değil; siyasi, kültürel, sosyal ve ekonomik açıdan da tam bir katı merkeziliktir. Bu, Cumhuriyet’in kurucu elitleri tarafından jakobenizm ve toplumsal mühendislik mekanizmasına dönüştürülen acımasız bir merkeziliktir. Parlamento, yargı, bürokrasi, akademi, yerel yönetimler, ordu, sanat ve edebiyat, ekonomi, dahil olmak üzere devletin müdahil olduğu tüm alanlarda koşulsuz ve istisnasız olarak bu küçük grubun hakimiyeti vardır. Dolayısıyla Türkiye’de devlet, daha kuruluşta ele geçilirmiş bir devlettir. Yani 'devlet' önceden halkındı, Cemaat ve AKP sırayla devleti ele geçirdi” demek eksik ve yanılgılı bir yaklaşımdır.
DEVLET ELDEN ELE GEÇTİ
Cumhuriyet’in ilk 25 yılında 'devleti ele geçirme hakkını' Kemalist elit kullanırken, 1946 sonrasında bu 'hakkı' Demokrat Partililer kullanmıştır. Yassıada faciası sonrasında 'bu hak' tekrar Kemalist elitlere geçmiş, zaman zaman gevşemeler olsa da 2000’li yıllara kadar devlet onların kontrolünde olmuştur. Bir ara Milli Görüşçüler devleti ele geçirmeye kalkınca müesses nizamın temsilcilerinin postmodern 28 Şubat darbesiyle bu 'tehlike' bertaraf edilmiştir.
AKP 2002’de iktidarı devralınca geçmişten çıkardığı derslerle, devleti ele geçirme icraatına daha özenli ve temkinli girişmiştir. Ancak kendini devletin asıl sahibi olarak görenler, bu sinsice(!) yaklaşımı fark eder etmez AKP’ye kapatma davası açılmıştır. AKP yönetimi ve devlet arasında yapılan görüşmeler sonucunda, AKP’nin devleti ele geçirmeye çalışmaması ve İslamcılıktan vazgeçmesi şartıyla kapatma kararından vazgeçilmiştir. Ancak AKP hükümeti bu Kemalist elite karşı devlet içinden hamle yapacak güce ve onların yerine yerleştireceği nitelikli bir kadroya sahip olmadığından, imdada Gülenciler yetişmiştir. Tamamı 'iyi eğitim' almış Gülenci kadrolar, Milli Görüşçülere kıyasla devlet yönetmeye daha yatkındı. Zaten 'Hocaefendi'nin tüm sağ partilerle ve devletle arası iyi olduğundan bu yerleştirme süreci başlangıçta tehdit olarak algılanmamıştır. Ve Cemaat, bir dizi ustaca müdahale sonucunda devleti ele geçirmeyi başarmıştır.
'ERDOĞAN, GÜLEN'İ DEVLET İÇİN DEĞİL KENDİ İKTİDARI İÇİN TEHLİKELİ GÖRMÜŞTÜR'
Sonrası malumunuz. Cemaat, ele geçirdiği devleti Recep Tayyip Erdoğan’a yar etmemeye karar verip de Erdoğan bunu fark edince ortaklık bozulmuş, 15 Temmuz darbe girişimine kadar giden bir dizi olay tetiklenmiştir. Sonrasında ise Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adı altında Erdoğan ve ekibi (Devlet Bahçeli, Mehmet Ağar, Doğu Perinçek) devleti ele geçirmeyi başarmıştır.
Konuyu çok dağıtmadan bir gözlemimi araya sıkıştırmak istiyorum. Kanımca, Erdoğan’ın kendisi Fethullah Gülen’den ve cemaatinden hiçbir zaman hazzetmemiştir. Hatta iktidarını Gülen Cemaati ile paylaşmak zorunda kalmış olmaktan dolayı içten içe onlardan nefret ettiğini söylersem abartmış olmam. Bir noktadan sonra Cemaatçilerin de Erdoğan’a benzer duygular beslediği bir sır değil tabii ki. Cemaatin Türkçe Olimpiyatları adlı bir etkinliğinde Erdoğan’ın Gülen’e hitaben 'bitsin artık bu hasret' diyerek yaptığı Türkiye’ye dön çağrısı, aslında samimi bir çağrı değildir. Erdoğan, Gülen’in niyetini çok önceden sezip onu Türkiye’ye getirerek kontrol altına almaya çalışmış, söz konusu çağrıyı da bu amaçla yapmıştır. Ben Erdoğan’ın o sözlerini Meclis’teki odamda televizyondan duyduğumda da böyle düşünmüştüm, halen de böyle düşünüyorum. Gülenciler konusunda Erdoğan bir aşamadan sonra AKP kurmaylarını ikna edemediğinden yalnız kalmıştır. Bunu Erdoğan’ın siyasi sorumluluğunu hafifletmek için söylemiyorum tabii. Bununla birlikte, yorumum budur. Bir cümleyle özetlemem gerekirse Erdoğan, Gülen’i devlet için değil, kendi iktidarı için tehlikeli görmüştür.