Kanserin, kesin olarak hangi faktöre bağlı gelişmiş olduğu henüz belli değildir. Yine de ileri yaş, farklı coğrafi bölgeler, çevresel faktörler ve genetik yapı kanser gelişiminde etkili olabilir. Prostat kanseri yaşlanmanın doğal bir süreci olarak ortaya çıkabilmekle birlikte bazı prostat kanserleri öldürücü olabilmektedir.Ailede prostat kanseri öyküsü olması, hastalığın gelişmesi için en büyük risk faktörüdür. Birinci derece akrabasında prostat kanseri olanlarda kanser riski 2 kat daha fazladır. Eğer birden fazla 1. derece akrabasında prostat kanseri varsa kanser gelişme riski 5-11 kat daha fazladır.
Prostat kanseri ile prostat büyümesi farklı konulardır. Prostat büyümesi ile ilgili şikâyetler daha çok zor işeme, damlama, gece sık idrara çıkma, idrar sonrası rahatlayamama gibi belirtilerdir. Prostat kanseri, prostatın dış kapsülünden geliştiği için bu belirtiler ancak kanser ilerlediği ve prostatın iç kısmına doğru büyüyerek tıkanma yaptığı zaman ortaya çıkabilmektedir. Eğer prostat kanseri ile birlikte prostat büyümesi varsa işeme ile ilgili şikâyetler daha erken ortaya çıkabilir.
Teşhis
Prostat kanserinde en önemli teşhis yöntemi kanda bakılan PSA düzeyidir. Normal PSA düzeyi 0-4 ng/ml arasında sayılmakla birlikte bazı çalışmalarda serum PSA düzeyinin 2.5 ya da 3’ün üzerinde olmasının prostat kanseri riskini arttırdığı ifade edilmektedir. PSA düzeyine eğer erkeğin ailesinde prostat kanseri olan birisi varda 40 yaşından sonra, eğer yoksa 50 yaşından sonra bakılması önerilmektedir.
Ayrıca makattan yapılan parmakla muayenede (rektal tuşe) prostatta bir anormallik ve sertlik olması da prostat kanseri teşhisinde önemli bir rol oynamaktadır. PSA düzeyi yüksek ise ya da parmakla rektal muayenede sert nodül saptanırsa kanser olup olmadığının anlaşılması için makattan girilerek utrasonografi eşliğinde prostattan parça (biyopsi) alınması (TRUSG+biyopsi) gerekmektedir. Tek bir biyopside prostat kanseri yaklanmayabilir, eğer biyopsi sonucu temiz olmasına rağmen tekrarlayan takiplerde PSA düzeyleri yükselmeye devam ederse ve düşme olmazsa ikinci bir biyopsi yapılabilir.
Son zamanlarda teşhis yöntemleri arasında multiparametrik magnetik rezonans (MR) adını verdiğimiz prostat içini ve çevresini oldukça ayrıntılı bir şekilde gösteren gibi tetkikler ön plana çıkmaktadır. Ayrıca, bazı merkezlerde MR eşliğinde prostat tümöründen şüphelenilen alanlardan biyopsi alınabilmektedir. Prostat biyopsisi sonrası ateş, kanama gibi sorunlar yaşanabildiği için bu konularla ilgili gerekli tedbirlerin alınarak biyopsi yapılması çok önemlidir.
Tedavi
Prostat kanseri teşhisi biyopsi ile yapılır. Biyopside kanser teşhis edildikten sonra kanserin prostat dışına taşıp taşmadığını anlamak için tomografi ya da MR görüntüleme yöntemleri ile birlikte bazen kemik tarama testleri de yapılmaktadır. Eğer prostat kanseri sadece prostatta sınırlı ise yapılması gereken tedavi prostatın cerrahi yol ile alınması ya da prostata ışın tedavisi (radyoterapi) verilmesidir. Her iki yöntemin de kendilerine özgü yan etkileri vardır.
Bunlar dışında üçüncü bir seçenek daha vardır. Prostat ile sınırlı erken evre tümörlerin bazılarında ilerleme olmamaktadır. Hangi tümörün yayılma potansiyelinin yüksek olduğu ise bilinememektedir. Erken evre tümörlerde eğer tümör derecesi ve evresi ile birlikte PSA düzeyi de düşükse tedavinin ertelenmesi de bir takip seçeneğidir. Tedavi ertelenirken hastaların 3 ayda bir kontrole gelmeleri, 3 ayda bir PSA düzeyine bakılması ve parmakla prostat muayenesi yapılması önerilir.
Ayrıca yılda bir prostat biyopsisi tekrarlanır. Aktif izlem adını verdiğimiz bu tedaviyi erteleme yönteminde PSA artışı olmayan, biyopside tümörün ilerlemediği görülen hastalar uzun yıllar hiçbir tedaviye gereksinim olmadan takip edilebilmektedirler. Fakat, takip yapılırken tümörün ilerlediği hastalar da vardır. Dolayısıyla bu grup hasta seçilirken çok dikkatli olunmalıdır.
Erken evre prostat tümörlerine yapılan cerrahi müdahale radikal prostatektomi adı verilen prostatın çevre dokular ile birlikte çıkarılması işlemidir. Bu müdahale açık cerrahi yöntem ile ya da kapalı cerrahi yöntemlerle (laparaskopik ya da robotik) yapılabilmektedir.
Açık ve kapalı cerrahi yöntemlerin tümörü ortadan kaldırmadaki başarı şansı aynıdır. Yapılan çalışmalarda kapalı operasyonlarda kan kaybının daha az olduğu, hastanede kalış süresinin de daha kısa olduğu gösterilmiştir. Prostat cerrahisi sonrası ortaya çıkan en önemli sorunlar idrar kaçırma ve peniste sertleşmenin azalması ya da sertleşmenin olmamasıdır. Uygun hastalarda yapılan sinir koruyucu cerrahiler ile penisteki sertleşme sorunu azaltılabilmektedir.
Radyoterapi (RT) yöntemi günümüzde çok yaygınlaşmış olup farklı merkezlerde farklı RT prosedürleri uygulanabilmektedir. RT işleminden sonra da bağırsak ve işeme sorunları ortaya çıkabilmektedir.Lokal-ileri hastalık dediğimiz kanser grubunda tümör prostat dışındaki doku ve organlara da taşmıştır ve çevredeki lenf bezlerinde de sıklıkla tümör tutulumu vardır, fakat tümör kemiğe sıçramamıştır. Bu grup hastalarda tedavi seçenekleri ise hormon tedavisi ile beraber RT yapılması, seçili bazı hastalarda cerrahi olarak prostatın alınması ve sıklıkla daha sonra RT verilmesi ve hormon tedavisidir.
Prostat tümörünün kemiğe sıçradığı ileri evre tümörlerde ise tedavi seçeneği maksimal androjen blokajı dediğimiz hormon tedavisi ve seçili hastalarda her iki yumurtanın (testisin) alınmasıdır. Hormon tedavisinden 18-24 hafta sonra genellikle hastaların büyük bir kısmı tedaviye yeterince cevap veremez hale gelirler. Bu durumda yapılması gereken uygulama ise kemoterapi verilmesi için hastaların onkoloji doktoruna yönlendirilmesi olmalıdır.
Üroloji Uzmanı Prof. Dr. Tahsin Turunç