Özgür Özel, İmamoğlu'nun tutuklanmasıyla birlikte İBB'ye, CHP'ye ve İstanbul Barosu'na karşı kayyum tehdidiyle karşılaştıklarını anımsattı. Akın Gürlek hakkında da konuşan Özel, şunları söyledi: "Erdoğan İstanbul'a götürdü, bu operasyonlar yapılıyor. Cümle alem biliyor ki; Erdoğan'ın haberi olmadan Akın Gürlek terini silmiyor."
Özgür Özel, gündeme dair son gelişmeler hakkında şunları söyledi:
"Öncelikle Ekrem Başkan'ın tabii kendisini sevenlere, kendisini merak edenlere çok selamları var. Ekrem Başkan bildiğiniz Ekrem Başkan. İçimizde morali en yüksek olan, motivasyonu en yüksek olan kendisi.
Gün boyunca hem kendine gelen ziyaretçilere hem hukukçular geliyor. Hem başta milletvekilleri olmak üzere Adalet Bakanlığı'na binlerce başvuru var. Onay alan herkesle görüşüyor. Bir yandan da sürekli hem okuyor, çalışıyor, hazırlanıyor. Yani yüksek bir motivasyonla dışarıda kendisine sahip çıkan milyonlara hizmet edeceği günlere hazırlanıyor. dün üçüncü kez kendisini ziyaret ettim. önümüzdeki süreci konuştuk.
CHP KURULTAYI
Geçtiğimiz hafta partimizin kongresini yaptık, kurultayını yaptık. Kurultaydan hem güven tazeleyerek hem güçlenerek, birleşerek Cumhuriyet Halk Partisi bir bütün halinde çıktı. Bundan sonra Cumhuriyet Halk Partisi kendi yol yürüyüşünü sadece bir siyasi parti olarak gerçekleştirmeyecek.
Cumhuriyet Halk Partisi'nin bundan sonraki yol yürüyüşü adım adım bir iktidar yürüyüşü. Bunun için toplumun tüm kesimlerini kapsayacak. Hem siyasi partilerle bu yolu birlikte yürüyecek hem toplum siyasi parti üyesi olmayan ancak toplumun çok farklı kesimlerinden insanları kucaklayarak yol yürüyecek. İktidarı devralmaya gidiyoruz. İşte anketler var.
Her anket bir öncekinden iyi geliyor. Geçmişte yarım 0.2 puan, 0.3 puanlık artışlar şimdi artık çok daha fazla ve her gelen anket hangi firma yaparsa yapsın. Yani iktidara yakın, iktidara uzak, abonesi olan, özel şirketlere yapan ama her gelen anket daha iyi geliyor. Bu da büyük bir sorumluluk yüklüyor hepimizin üstüne. Onu çalıştık. Bundan sonraki süreci konuştuk birlikte.
"ÖNEMLİ BİR BAŞLANGIÇ OLACAK"
Samsun Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün Anadolu'ya ayak basıp Kurtuluş Savaşı'nı başlattığı simge kent. O yüzden ilk miting Samsun'da. Ekrem Başkan da bence tutukluluk hali ortadan kalktıktan ve mitinglere başladığı, il ziyaretlerine başladığında ilk Samsun'dan başlayacak. Bunu hep konuşurduk. İlk mitingi Samsun'da yaparız diye. Maalesef Ekrem Başkan olmadan yapacağız. Onun boşluğunu biz dolduracağız. Yani Cumhuriyet Halk Partisi'nin Genel Başkanı Özgür Özel değil, Cumhuriyet Halk Partisi'nin yöneticileri değil, üyeleri değil. Gelecekte ülkeyi yönetecek Cumhurbaşkanına sahip çıkmak isteyen herkesi Samsun'a bekliyoruz. Çok önemli bir miting olacak. Önemli bir başlangıç olacak. Devamında da söylediğiniz gibi Çarşamba bizim için sembol. Neden? Darbe girişimi 19 Mart Çarşamba günü yapıldı. 7 gün gündüz gece direndik ve 26 Mart Çarşamba günü orayı bir kayyıma değil Belediye Meclisimizden bir seçilmişe, Nuri Başkan'a emanet ederek Ekrem Başkan'ın da içine sinerek Belediye Meclisimizdeki tüm üyelerimizin oylarını alarak ve yine sandıktan çıkan birisiyle Ekrem Başkan'a vekil seçtik. Ona teslim ettik ve ayrıldık. 7 gece miting yaptık Çarşamba'dan Çarşamba'ya. Çarşamba 20.30 Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en demokratik, en önemli sahip çıkışlarından birinin yıl gün dönümüdür, yıl dönümü olacak ileride. Çünkü şundan dolayı 19 Mart günü hem dünyanın en çok bildiği Türkiye'nin metropolüne İstanbul'una 3 İmparatorluğa başkentlik etmiş bir kente darbe yaptılar.
"CUMHURBAŞKANI ADAYINA DARBE YAPTILAR"
Onun seçtiği belediye başkanına darbe yaptılar ve Türkiye'nin 4 gün sonra belirleyeceği Cumhurbaşkanı adayına darbe yaptılar. Bence milleti biz takdir ederse tabii ki bir sonraki Cumhurbaşkanına darbe yaptılar. O darbeyi o gün Saraçhane'ye ki Saraçhane'yi bilmeyenler için hatırlatalım. Bir tarihi yarımadada bulunuyor. Etrafında köprüler, viyadükler var. Bütün köprüleri kaldırarak, kapatarak, gelen metroyu durdurarak, trenleri keserek, vapurlara izin vermeyerek Saraçhane'yi tecrit ettiler. Ve dediler ki 3 kişiden fazla bir araya gelmek yasak. Bütün İstanbul'da 5 gün boyunca. O gün Saraçhane'ye ben çağrı yaptım. O akşam 155.000 kişi geldi. Akıl alır gibi bir şey değil. Ve ki pek çok engel vardı. Yani ulaşım konusunda olağanüstü engelleme. Olağanüstü. Yani insanlar kilometrelerce geriden örneğin biri diyor ki 7 kilometre yürüdüm. Biri diyor 3,5 yürüdüm. Bizim gazeteci arkadaşlarımız bile zor ulaştılar. Kameramanlar kameraları sırtında 3 kilometre yol yürüyüp geldiler. Ve inanılmaz engellemelere yaklaştığınızda bu sefer bariyerler, bariyerin önünde polisler. Yani yaklaştırmamak için her şey yapıldı.
155.000 kişi bariyerleri yıktı, bir yolunu buldu oraya geldi. Çarşamba 20.30 155.000 kişinin Türkiye'ye korkmuyoruz, teslim olmuyoruz, seçtiğimiz başkanı kimseye vermiyoruz. Buraya kayyum atatmıyoruz dediği gündür. Ve 155.000 kişi ertesi gün 250.000 kişi oldu. Üçüncü gün 550.000 kişi oldu. Pazar günü ön seçimin olduğu gün 1.200.000 kişi oldu. Eskiden rakamlar tartışılırdı. Şimdi drone var. Polisin de dronu var. Tartışmasız 1.200.000 kişinin geldiği ve bir darbeyi püskürttüğü yerdir Saraçhane. Doğru bir değerlendirme. Şöyle söyleyeyim. O gün sabah kayyum o gün sabah Ekrem Başkan'a operasyon yapıldığında saat 7'ye 10 kala ben MYK üyelerime haber verdim. Zaten pek çoğu haberdar olmuştu. Hızla burada buluştuk. Ben 7 çeyrek geçe falan buraya gelebildim. Herhalde 7.30'da benim yukarıdaki sizin de geldiğiniz odamızda bir 8-10 kişi toplandık. Durum şundan ibaretti. Bir gece önce Ekrem Başkan'ın diplomasını alakasız bir kurum iptal etmiş. Yani diplomayı İstanbul Üniversitesi'nin İşletme Fakültesi vermiş. Çarşamba günü öğlen 12.00'de toplanıp bunu görüşecekler. Ama anlamışlar ki diploma iptal edilmeyecek. Çünkü 7 kişiden ikisi sadece iptal edelim diyormuş. İftar vakti. Akşamın 7'sinde, 6'sında, 7'sinde İstanbul Üniversitesi'nin yönetim kurulunu toplayıp hiç alakası yok diplomayla. Diplomayı iptal ettiler. İftarda öğrendik bunu. Ben şehit ve gazi aileleriyle Ankara'da iftardaydım. Ekrem Başkan bir ev iftarındaydı. Gözü dönmüş bunların dedik yani. Ben hatta şöyle dedim. Bu normal değil. Yani yarın öğleni bekleyemiyorlar. Gözü dönmüş bunların. Bir şey olacak yani. Zaten tedirgin yattık. Sabah 6'da uyandık. 7'yi dediğim gibi 10 geçe toplandık. Dedim ki arkadaşlar ben İstanbul'a gidiyorum ama partiyi de savunmak lazım. Çünkü biz o hafta başına bunu ilk kez açıklıyorum. Yani şöyle açıklıyorum. Birçok duyum alırsınız hele gazeteciler sizler çok daha iyi.
"İBB'YE, CHP'YE, İSTANBUL BAROSU'NA KAYYUM ATANACAK BİLGİSİ GELMİŞTİ"
Bize gelen bilgi şuydu: CHP'ye kayyum, İBB'ye kayyum, İstanbul Barosu'na kayyum. Bu hafta üçüne kayyum atacaklar. Yani İstanbul Büyükşehir'i alacaklar. Buna direnecek yapı olan CHP'yi çökertecekler. Bunu savunacak olan avukatların da barosuna kayyum atacaklar bu hafta. Zaten böyle bir tedirginlikle başladık. Dedim ki arkadaşlar genel sekreterimiz Selin Hanım vardı. Güçlü bir ekip yapın. Burada yatın dedim. Yani bunu daha önce bu netlikle hiç konuşmadık. Dedim ki burada yatın. Özgür Karabat 7 gün burada yattı. Gökhan Zeybek 7 gün burada yattı. Veli Ağababa 7 gün burada yattı. Ulaş Karasu 7 gün burada yattı. Ankara İl Başkanlığından, Gençlik Kollarımızdan 150 genç burada yattı kayyıma karşı. Çünkü atarlar. Biz bu binayı o kayyıma teslim edersek Türkiye demokrasini teslim ederiz. Çünkü bu bina öyle herhangi bir bina değil. Hani hep diyoruz ya avukat bürosunda oturup iki kişinin dilekçeyle yazdığı bir binadan bahsetmiyoruz. Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün ilk kongremiz Sivas Kongresi'dir diyor. Sivas Kongresi'nde kurulmuş bir partiden Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nden bahsediyoruz.
Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerinden, Cumhuriyet Halk Fırkası'ndan bahsediyoruz. Bu bina Türkiye'yi teslim etmeyen binadır. Bu bina Türkiye'nin 100 yıl önce kurtuluş mücadelesinin başlatıldığı partinin binasıdır. Burayı verdiniz mi demokrasiyi verirsiniz. Arkadaşlar bana dediler ki: "Siz ne yapacaksınız?" Ben dedim: "İstanbul'a gidiyorum." 15 Temmuz gecesi de böyle hızlı bir değerlendirmeyle doğru bir karar vermiştik. Dedik ki: "Bu bir darbe. Demokrasiyi kuran parti darbenin karşısındadır."
(15 Temmuz darbe girişimi) O gün de uçaklar uçarken biz burada toplandık. Biz Cumhuriyet Halk Partisi bir anormallik varsa Genel Merkez'de, ildeysek ilde toplanırız. Başka bir yere gitmeyiz. Çünkü burası Atatürk'ün karargahı. Yani burada vereceğiniz her kararda omzunuzda, iki omzunuzda 10'ar ton yük vardır. Atatürk'ün karargahındasın ona göre karar vereceksin. Oturduk, 15 Temmuz gecesi. Biz demokrasiyi kuran partiyiz. Darbe Tayyip Erdoğan'a da yapılsa biz demokrasinin yanındayız. Seçilmişleri savunacağız. Meclisi, gerekirse Cumhurbaşkanını, bakanları ama demokrasiyi savunacağız. 15 dakikada karar verdik o zaman. Dedim ki: "Darbeler bir yeri hedef alır. Nereyi alır? Meclisi hedef alır. Çünkü demokrasinin merkezi orası." Dedim ki: "Meclise gidelim." Arkadaşlar dedi ki: "Kapalı." "Açtıracağız, savunacağız." İsmail Kahraman'ı aradım, yardımcılarını aradım. Sağ olsun, onlar da hızla Meclisi açma fikrine katıldılar. Kapalı olan Meclisi açtık ve savunduk sabaha kadar ve darbe dışarıda sokakta milletimiz tarafından, Meclis'te de milletvekilleri tarafından püskürtüldü.
SARAÇHANE'DE YAŞANANLAR
Şimdi 15 Temmuz'un hedefi nasıl Meclis'se, milli iradeyse, orayı savunduysak bu da bir darbe. Geliyordu göz göre göre geliyordu. Ne zaman? 9 Ekim günü bir bakan yardımcısı, siyasi bir kişilik, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı olarak atandı ben "Bir darbe mekaniği işlemeye başladı." diye çıktım Meclis'teki grup konuşmamda söyledim. Çünkü belli ki bize bir şey yapacaklar. Bir tarafsız hakim savcı yerine bir bakan yardımcısı Akın Gürlek oraya yollandı. O sabah bu darbe girişimini duyunca dedim ki: "Arkadaşlar bizim bir İstanbul Barosu var onu baro savunacak. Bizim kontrolümüzde iki mekan var. Birisi Cumhuriyet Halk Partisi, burada yatıp kalkın, burayı savunun." Ben dedim ki: "En az 100 kişi olun." Dediler ki: "Bazı geceler 350-400 kişi yattı partide." "Burayı vermeyin." dedim. "Siz ne yapacaksınız?" "Vallahi yolda düşüneceğim." dedim. Bir sembol mekanda bu darbeye direnmek lazım bir sembol mekanda. Yola çıktık. Yol boyunca giderken İstanbul İl Başkanımı aradım. Ona "Ne oluyor?" dedim. Dedi ki: "Vatan emniyete gittik. Önden şöyle tedbirler böyle. İl binası şöyle, burası böyle falan..." Dedim ki: "Ekrem Başkan'a açılan iki dava var." Yani o anda iki soruşturma. Biri kendi mali suçlar dedikleri. Bir tanesi terör. Terör demek kayyum atamak demek. Direkt, niyet belli. Dedim ki: "Kayyum atanacaksa İstanbul Büyükşehir'in sembol binası Saraçhane. Esas makam odası orada. Kayyum gelecek oraya oturacak."
Savunmak lazım. Özgür Çelik'e dedim ki: "Saraçhane'ye kimleri toplayabiliriz?" Dedi ki: "İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisimiz." "Kaç kişi?" "İşte 160 küsur kişi." Dedim ki: "Meclis salonuna derhal gitsinler. Ben bir başka talimat verene kadar oradan çıkmasınlar. Çünkü orası oranın meclis salonu." "Makam odası açık mı?" dedim. Dedi: "Açıktır yani. "Tamam." dedim. "Oraya bir güvenlik alın. Ben geleceğim oraya ve orayı savunacağız. Darbe burayı hedef alacak arkadaş." dedim. Özgür Başkan dedi ki: "Ben o zaman Vatan Emniyet'teydim." Buradan bir grup dedim ki: "Orada güçlü, zinde bir grup tut. Ben geleceğim konuşuruz. Erkenden de hedef etmeyelim. Çünkü siz orada 50 kişi iken gelirler, alırlar orayı. Her an atanabilir. Çünkü terör soruşturması varsa her an atayabilirler." İstanbul'a vardım. "Doğrusunu mu yapıyorum?" diye düşündüm. Dedim ki: "Yok. Önce Ekrem Başkan'ın ailesine bir moral vermek lazım." Köprüden geçtim. Dilek Hanım'ı, çocukları gördüm. Orada basına bir mesaj verdim. Yani ailenin yanında çünkü ailenin morali, işin insani tarafı da önemli. Oradan Saraçhane'ye gittim. Arkadaşlarla toplandık. Dedim ki: "Burayı bırakmayacağız. Öleceğiz ama burayı bırakmayacağız. Burayı savunmamız lazım. Kaç kişi gelir?" Dediler ki: "Çağırdıktan sonra ulaşılabilen herkes gelir ama eylem yasağı var. Çok kişi gelmez." Dedim: "Burada kalacağız. Ben burada yatacağım, kalkacağım." dedim. "Burası yeniden her şey normalleşene kadar bu binayı savunacağız." "Bir duyuru yapalım. Akşam 20.30'da buraya herkesi bekliyoruz. Gün boyu da isteyenler gelsin."
Vatan Emniyet'in önünde de hatırı sayılır bir kalabalık vardı. 3.000-4.000 kişi birikmişti. İstanbul Üniversitesi'nde bir hareketlenme vardı. Öğleden sonra İstanbul Üniversitesi bariyerleri yıktı, akşamüstü meydana girdi. Vatan Emniyet'e Özgür Başkan gitti. Önlerindeki bu tarafa doğru bariyerleri yıktılar. 4-5 bin kişi girdi. Biz oradaki 10.000 kişiyi bu binayı savunmaya yeter gördük. Anlatırken bazen zorlanıyorum. Balkona çıktım. "Ya nereden geliyor bu insanlar?" Her ara sokaktan insan akıyor. Her ara sokaktan insan... Kendi iliğinden akıyor artık. Olacak bir şey değil. Diyorum ki: "Bir sorun ya nasıl gelmiş bunlar?" Diyor ki: "7 kilometre yürümüş, gelmiş."
İlerledi, ilerledi. Dediğim gibi polise sordum: "Kaç kişi var?" Drone'la bakıyorlar. "155.000 kişi" dediler. Böyle olağanüstü şartlarda insan şöyle bir hissediyorsunuz.
Ben şunu hissettim: Biz eğer meseleyi doğru anlatırsak insanlar buna sahip çıkacak. Şöyle bir şey var efendim ya. Şimdi 15 Temmuz gecesine dönün. Sen beğen beğenme bir hükümet seçmişsin, bir meclis oluşturmuşsun. Evet, bu darbeyi yapanlarla hükümet arasında geçmişte etle tırnak gibiler neyse size vermişler. Adamlar bir yere gelmiş ama milletin seçtiği iktidarıyla, muhalefetiyle bir meclis var. Çıkmış biri o meclisi kapatacak, o cumhurbaşkanını tutuklayacak, o bakanları bilmem ne yapacak. Millet buna rıza göstermedi. Bakın Erdoğan'dan, Erdoğan'ın bu ülkeye yaptıklarından dolayı ona en çok kızan kişilerden biri benimdir. Ben bile şunu dedim: "Dur kardeşim önce şu darbeyi püskürtelim, bu hadsizleri. Çünkü gelecek başımıza Humeyni gibi geçecek. Sonra aramızda yarışırız." Bu hissiyat, darbeye karşı yani bu millet en çok sandığı savunuyor. Neden? Atatürk'ün emaneti. Ondan önce Vahdettin vardı, Abdülhamit vardı. Bir kuşaktan kuşağa, babadan oğula, soy bağıyla, kan bağıyla geçen bir iktidar vardı. Adam kendi canını ortaya koydu paşa, memleketi kurtardı. "Ebedi cumhurbaşkanı ol." dediler. "Ebedi olarak milletin iradesini hakim kılmak lazım." dedi. Atatürk'ün bize emaneti bir sandık ve milletin kimi yöneteceğine karar vermesi. Başımıza geçecek kişiye milletin... Bu millet her şeyi feda ediyor, her şeyden vazgeçiyor. Bazen kızıyoruz, "Nasıl tepki göstermiyor?" falan ama seçme hakkına dokunduklarında ona çok yüksek reaksiyon.
Bunu şu anda halen daha Erdoğan, AK Parti'nin elitleri, yöneticileri okuyamadıkları bu. Diyorlar ki: "İşte dün anket yayınlandı CHP 8 puan önde. Nasıl olur?" Birazdan hani anlatırım. "Yurt dışına şikayet ediyor. Millet buna kızar. Bilmem ne yapıyor. Millet buna kızar. Millet kavga sevmez." Bak bunların hepsi doğru. Ben zaten buna inanıyorum. Milletin kavga sevmediğine, birliğe, beraberliğe. Millet darbe sevmiyor. Bu millet seçtiği başbakanın asıldığını gördü ya o travmayı atlatamadı. Bu millet darbe, siyasete istikamet vermeye çalışan kim varsa karşısında. Kenan Evren ne dedi? "Bu askeri seçeceksiniz." dedi. Millet gitti Özal'ı seçti. Bu millete ne gün istikamet dayatırsan karşında olur. Şimdi AK Parti geçmişte milletin bu tutumundan istifade etmişti."
9380,95%0,45
37,90% 0,30
42,94% 1,61
3957,95% 2,25
6383,07% 2,67