Projenin açılışına Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı da davet edeceğini söyleyen Kılıçdaroğlu, “Bana dediler ya ‘Yapabiliyor musunuz’ diye. Şimdi bir belediyemiz yapıyor. Gidip açacağım orayı. Bir büyük belediye yapıyor. Gidip açılışını yapacağım oranın. Kendisini de arzu ediyorsa davet edeceğim. Gel gör bakalım, nasıl oluyormuş bu işler” dedi.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, bugün Konya’daki bir otelde muhtarlar ve çiftçilerle bir araya geldi. Kılıçdaroğlu, burada çiftçilere seslendi ve Türkiye’de yaşanan sorunlara ilişkin CHP’nin çözüm önerilerini anlattı. Kılıçdaroğlu, toplantının öneminden bahsederek, “Bu toplantı, siz ne kadar önem veriyorsunuz bilmiyorum, benim için çok önemli bir toplantı. Bu toplantı, ‘neyi ne kadar yapacağız’ toplantısıdır. Bu toplantı, sıradan bir parti toplantısı, karşılıklı slogan atalım toplantısı değil. Karşılıklı oturacağız konuşacağız, yeri gelirse oturacağız helalleşeceğiz. Bizim de eksikliğimiz var. Bunları da söyleyeceğim” diye konuştu.
'SİZLER ÜRETMEZSENİZ 81 MİLYON AÇ KALIR. GÜCÜNÜZÜ BİLİN'
Kılıçdaroğlu, Konya’nın özelliklerinden bahsederek, “Üreten herkesin kazanması lazım. Zarar etmek olmamalıdır. Önce çiftçi kardeşlerime sesleneyim. Sizler üretmezseniz 81 milyon aç kalır. Gücünüzü bilin. Yaptığınız çabanın ne kadar değerli olduğunu bilin. Pancarından buğdayına, koyunundan mandasına kadar canlı cansız ne varsa üretiyorsunuz. Ürettiğiniz her şey 81 milyona gidiyor” dedi.
'ÇİFTÇİNİN, 2006’DAN BU YANA HÜKÜMETLERDEN TAM 211 MİLYAR TL ALACAĞI VAR'
CHP Lideri Kılıçdaroğlu, sözlerine şöyle devam etti:
Siyasal iktidarlar sizin emeğinize değer vermeyip hakkınızı teslim etmezlerse siz onlara rahatlıkla şunu söyleyebilirsiniz; ‘Hakkım olanı vermedin, sandığa gidiyorum. Sandıkta ben de sana dersini vereceğim’. Bunu bekliyorum sizden. Demokrasi budur. Nedir hakkınız? Tarım Kanunu var, madde 21. ‘Her yıl çiftçiye milli gelirin en az yüzde 1’i oranında destek verilir.’ ‘Verilebilir’ değil, ‘verilir’ diyor; emredici hüküm. ‘Verilir’ deyince bu işin ortası yoktur. Bugüne kadar, bu kanun 2006’da çıktı, 2006’dan 2020’ye kadar her yıl milli gelirin en az yüzde 1’ini aldınız mı? Hiç almadınız. Çiftçinin, 2006’dan bu yana var olan hükümetlerden tam 211 milyar lira alacağı var.
Soru bir; TBMM görevini yapmış, kanunu çıkarmış, ‘En az yüzde 1’i oranda çiftçiye destek vereceksin’ demiş. Rakam belli, milli gelir belli, milli gelirin yıllık artışı belli. Yüzde 1 niye verilmez? İlk kim gelirse gelsin önünüze, oy istemek için hangi siyasetçi gelirse gelsin şu soruyu soracaksınız: ‘Benim hakkım olanı niye vermediniz arkadaş? Sen, benim hakkımı kime verdin? 211 milyarı kime verdin?’ Bu soruyu sormanızı istiyorum. Sadece kendi adınıza değil; Kars’taki, Ege’deki, Antalya’daki çiftçi için de soracaksınız. Şu soruyu sorun: ‘Ben Konya’da üretiyorum. Toprak olarak Türkiye’nin en büyük tarım alanına sahip tek başına. Toprak olarak Hollanda’dan büyük bir il. Nasıl oluyor da Hollanda yıllık 180 milyar dolar tarım ürünü ihraç eder; biz pamuk ürününü dışarıdan alırız, dışarıdan nohut, mısır, yağ, mercimek, yağ alırız. Ne için?’ Toprak mı yok, güneş mi yok, insan mı yok? Var. O zaman niye bu tablo var?
'BENİM KAVGAM SİZİN KAVGANIZDIR'
Benim kavgam, sizin kavganızdır. Benim hak aramam, sizin hak aramanızın nedenidir. Sizin hakkınızı, hukukunuzu arıyorum. Benim saraylarda oturmak gibi bir niyetim yok. Saraylarda oturmak gibi bir niyetim asla olmayacaktır. Bu millet, halk nasıl mütevazı yaşıyorsa devleti yönetenin de mütevazı yaşaması lazım. Milletten kopuk bir siyasi anlayış olmaz. Sen, milletin terini koklamadan, milletin derdini anlayamazsın; milleti dinlemeden milletin derdini anlayamazsın. Çiftçiyi dinlemeden çiftçinin derdini anlayamazsın. Bunları söylüyorum ama Beyefendi’yi saraya taşıyan sizsiniz, oy veren sizsiniz, şikayeti bana yapıyorsunuz. Ben de şikayeti size yapıyorum. Düzelteceğiz. Sadece kendimiz için değil, evlatlarımız için de düzelteceğiz.
Anne ve babayı düşünün, oğlunu üniversiteye gönderiyor. Üniversiteden mezun kızı ve oğlu, bekliyor; ‘bana kim iş verecek?’ Nerede çalışacak bunlar? 10 milyonun üzerinde işsizimiz var. Yazık, günah değil mi bu çocuklara? Torpili olan işe giriyor. Torpili olmayan garibanın evladı işsiz. Milli Eğitim Bakanlığı’nın önüne niye gittim? Sizin evlatlarınız için. Matematikte Türkiye yedincisi olmuş. Yazılıyı kazanıyor, sözlüde torpili yok. Onu eliyorlar, başka birisini getiriyorlar. Bu adalet midir? Bu vicdan mıdır, devleti yönetme midir?
‘Dünyanın bütün nehirleri, adalete susamış bir insanın susuzluğunu gidermeye yetmez’ diyor Sadi. Hepimiz adalete susadık. Adalet istiyoruz ülkemizde. Çok kamplaştık, ayrıştık, komşumuzun inancını sorgulamaya başladık, kimliğini sorgulamaya başladık. Yaşam tarzını sorgulamaya başladık. Bunu yapan siyaset kurumu. Türkiye’nin buradan çıkması lazım. Oturmamız, konuşmamız lazım. Hanginiz anne ve babanızı seçme özgürlüğüne sahipsiniz? Hiçbirimiz. O zaman benim kimliğim niye siyasete konu oluyor? Benim elimde olmayan bir şey niye siyasete konu oluyor? Düşünmek, bu güzel ülkeyi büyütmek zorundayız.
'MEVLANA ‘DİKENLERE SU VERMEK ZULÜMDÜR’ DER'
Gelir, adaletle dağıtılmıyor. Birisinin iki, üç çocuğu açken, işsizken birisi beş, altı, yedi maaş alıyorsa orada adalet yoktur. Sorgulamamız lazım. En çok sorgulaması gereken de Konya’dır. Mevlana’nın kentidir. Buranın sorgulaması lazım. Mevlana’nın da adalet üzerine güzel bir sözü var. ‘Ağaçlara su vermek adalet, dikene su vermek ise zulümdür’ der. Kaçımız siyasetin dışında şöyle bir oturup ‘ya bir düşünelim, bu memleket niye bu halde’ diye soruyoruz?
Gelelim bize. Bizim kabahatimiz var. CHP Genel Başkanı olarak söylüyorum, kusurumuz var. Gelip sizin sofranıza oturmadık. Çayınızı, kahvenizi içmedik, ‘derdiniz nedir’ diye sormadık. Ankara’da oturduk, güzel laflar ettik. ‘Niye bize oy vermiyorsunuz’ diye bir de size kızdık. Yok artık öyle şey. Geliyorum, oturuyorum, konuşuyorum. Dertlerinizi dinliyorum. Gerekirse günün 24 saati çalışıyorum. Sizin için, bu ülke için; hak, hukuk, adalet için mücadele ediyorum. Mücadele, bireysel bir mücadele değildir. Bir kişinin vereceği bir mücadele değildir. Mücadele hem bugünümüz hem de geleceğimiz içindir. Biz, evlatlarımıza güzel bir Türkiye bırakmak zorundayız.
'TARIM BAKANI, FRANSA’DA, FRANSA TARIMINA YAPTIĞI KATKILAR DOLAYISIYLA MADALYA ALDI'
Üretiyorsunuz, güzel. Zarar ediyorsunuz. Çiftçi, zarar ederse ekemez. İki Trakya büyüklüğünde alan, Türkiye’de ekilmiyor, dışarıdan geliyor mal. Siz hiç şunu düşünür müydünüz? Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Tarım Bakanı, Fransa’da, Fransa tarımına yaptığı katkılar dolayısıyla madalya alsın. Evet, düşünür müydünüz? Oldu. Tarım Bakanı, Fransa tarımına verdiği katkı dolayısıyla madalya aldı. Niye almasın ki? Her şeyi Fransa’dan alıyorsun, niye olmasın?
Gübre, ilaç, fide, elektriğe zam. Bunları en iyi siz biliyorsunuz. Geçen yıl 4 milyona yakın garibanın da evinde elektrik kesildi. Ama bu kardeşiniz şunu yaptı. 4 milyonun sesi duyulmuyordu. Çünkü 4 milyon, gariban aileydi. Elektrik parasını ödeyecek paraları bile yoktu. Ben de ödemedim. Geldiler, elektriğimi kestiler. Ne oldu? Bütün dünyada haber oldu. Kimin sesi? 4 milyonun sesi. 4 milyonun sesini nasıl dillendirecek, nasıl anlatacaksınız? ‘Bunun elektriği kesildi’ demem yetmiyor. Senin de elektriğin kesiliyor, sen de bir hafta onlar gibi yaşıyorsan ben anlarım ki sen onların sözcülüğünü yapabilirsin.
ÇİFTÇİYE ‘KÂR GARANTİSİ’ VADETTİ
Dünyanın zammı yapılıyor. Diyeceksiniz ki ‘Ey Kılıçdaroğlu sen ne yapacaksın?’. Söyleyeyim; hiçbir çiftçi, ektiği dolayısıyla zarar etmeyecek. Nasıl olacak formül? Formülü şöyle; ektiğiniz tarlanın sulu mu, susuz mu neyse, dönümüne ne ekiyorsanız maliyeti, işçiliği, tohumu, gübresi, mazotu bellidir. ‘Kardeşim, sen bu ürünü bir dönümde kaça ürettin; 100 lira. Sana makul bir kâr vereceğim, yüzde 15. 115 lira. 115 liranın üzerinde kime satıyorsan sat. Ama 115 liranın altına satıyorsan devlet olarak ben satın alacağım. Benim çiftçi zarar etmeyecek’ diyeceğiz. Bu ne demektir; hiç kimsenin alın teri yerde kalmayacak demektir.
Tarımda ciddi bir planlama yapmanız lazım. Kimin neyi ekeceği; havza bazlı planlama yapmanız lazım. ‘Konya Ovası’na şu, Harran’da şu ekilecek.’ Herkes ne ekeceğini bilecek. Bir yıl sonra en az yüzde 15 karla bunu kaça satacağını bilecek. Dolayısıyla herkes ekecek, Türkiye’nin ihtiyacı karşılanacak. Biz, ithalatçı bir ülke değil, ihracatçı ülke olacağız. Fazla ürettiysek ihraç edeceğiz. Alıcı bulamazsak Afrika’ya göndeririz. Bir sürü aç gezen insanlar var. Dünya kadar aç var. Sen, maske göndereceğine buğday, et gönder. İnsanların karnı doyar. Bunların hepsini yapabiliriz. Türkiye zengin bir ülkedir.
Girdiler, elektrik… Şanlıurfa’ya gittim. Orada da konuştum, söyledim Şanlıurfalılara. ‘Şanlıurfa’nın büyükşehir belediye başkanlığını verin, iki yıl içinde Şanlıurfa’nın bütün çiftçilerine elektriği bedava vereceğiz’ dedik. Buna önce itiraz ettiler, ‘Vay sen gitmişsin, iki yıl süreyle elektriği bedava vereceksin’. Evet, vereceğim. Ben Maliye’ciyim arkadaşlar. Geliri, gideri bilen eski hesap uzmanıyım. Yıllarımı verdim bu işe. Burada da öyle olacak. Çiftçi, sadece elektriği ücretsiz kullanmayacak. Ayrıca sattığı elektrikten kâr edecek.
'GİDİP AÇACAĞIM ORAYI. GEL GÖR BAKALIM, NASIL OLUYORMUŞ BU İŞLER'
Var ya şimdi, vermişler ‘beşli çete’lerden birisine, elektrik üretiyor güneş enerjisinden. Onu alacağız oradan. Üretsinler, parasını verip alacağız. O tesisin tamamını çiftçilerin kurduğu kooperatife vereceğiz. Ziraat odaları da borsalar da o kooperatifin üyesi olacak. Çiftçi, elektriği ücretsiz kullanacak. Artacak tabii, enterkonnekte sistem ile satacaksınız. Oradan da ayrıca gelir elde edeceksiniz. ‘Beşli çete’den birisine vereceğiniz kârı çiftçiye vereceğiz. Merak ediyorum, buna da itiraz edecekler mi? Bana dediler ya ‘Yapabiliyor musunuz’ diye. Şimdi bir belediyemiz yapıyor. Gidip açacağım orayı. Bir büyük belediye yapıyor. Gidip açılışını yapacağım oranın. Kendisini de arzu ediyorsa davet edeceğim. Gel gör bakalım, nasıl oluyormuş bu işler. Çiftçiye ne kadar destek verirseniz o kadar iyidir. Tarım, stratejik sektördür.
Mavi Tünel var, burada yapmışlar. Bir türlü bitmiyor. Sular patlıyor, başka şeyler. Kardeşim, sen devletsin, vermişsin müteahhide. İki, üç sefer boru patlıyor, su gelmiyorsa çekersin müteahhidi, elinden alırsın, verirsin cezayı, o işi yapacak adım getirirsin. Yapmıyorlar bunu, ne için? ‘E bizim adamımız. İhaleyi verdik ona. İhaleyi verdik, oradan da malı götürüyoruz’ diyorlar.
'KAVGA ETMENİN MANTIĞI YOK'
Suriyelileri en geç iki yıl içinde ülkelerine, onların kendi iradeleriyle göndereceğim. 123 bin Suriyeli de burada var. Bana soruyorlar, ‘Nasıl göndereceksin’ diye. Dört aşamalı. Oturacağız, Suriye yönetimi ile karşılıklı büyükelçilikleri açacağız. Niye kavga edelim ki? Emperyal güçlerin kayığına niye binelim? Çok sayıda akrabamız var. Ezo Gelin’i biz Suriye’ye gelin verdik. Çorbasını içiyoruz ama kim olduğunu bilmiyoruz. Dolayısıyla kavga etmenin mantığı yok.
'BEDAVA EV VERİYORSUN, NİYE GİTMESİNLER Kİ'
Buradan giden Suriyelilerin evini, yolunu, kreşini, hepsini yapacağız. Hangi para ile? Avrupa Birliği’nin fonları ile. Kim yapacak? Bizim müteahhitler. Yolu, köprüsü, okulu... Adama bedava ev veriyorsun, niye gitmesinler ki. Kreşi, hastanesi var. Yeter mi? Yine yetmez. Bizim Antepli iş insanlarının o bölgede fabrikaları vardı. ‘Git fabrikalarının tamamını yeniden aç, sana da teşvik vereceğiz.’ Burada asgari ücretin yarısına çalışıp perişan olacağına evi, yolu var, burada niye kalsın? Bunları Avrupa Birliği’ne anlattım. ‘Yapmazsanız sizin de başınız belaya girer, bizim de başımız belaya girer.’ Bunu söylediğim zaman bana kızıyorlar, ‘Irkçılık mı yapıyorsunuz’ diye. Hayır efendim. Allah’ın yarattığı her kula benim saygım vardır. Ama herkes kendi ülkesinde otursun; kendi ülkesinde rahat eder.
Kılıçdaroğlu, muhtarların sorunlarına da değindi; muhtarlar için hazırladıkları ve daha önce açıkladığı projelerini anlattı.
Kılıçdaroğlu, muhtarlar ve çiftçiler buluşmasının ardından aynı yerde gençler ve kanaat önderleri ile basın kapalı toplantı yaptı ve onların sorunlarını da dinledi.