CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu; “Umarım Ekrem Bey’e cezalar yazılmaz ve yargı gerçekten de hukukun üstünlüğü ve vicdani kanaatine göre karar verir, her şey rayında gider. Beklentimiz budur. Eğer bu beklenti olmaz da tam tersine yargı sarayın talimatını yerine getiren bir mekanizmaya dönüşürse, bunun gereğini yapacağız. Şimdi açıklamayı doğru bulmuyorum. Ama gereğini yapacağız o zaman” dedi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu; TV100 kanalında, gazeteci Uğur Dündar’ın sunduğu Haftanın Panoraması programına katıldı. Kılıçdaroğlu’nun Dündar’ın sorularına verdiği yanıtlar şöyle:
“LİDERLER ACELE ETMİYORLAR: Altı liderin olduğu masada cumhurbaşkanı adayının nitelikleri konusunda daha önce bir görüş birliğine vardık ve bunu bildiri ile kamuoyuna duyurduk. Ama son toplantıda cumhurbaşkanı adaylığı konuşulmadı. Tartışma da olmadı zaten. Liderler acele de etmiyorlar. Önce üzerinde görüş birliğinin sağlandığı bir metin olması lazım. Bir hükümet programı, yol haritası olması lazım. Bu yol haritası üzerinde yaklaşık 3-4 aydır her parti ayrı ayrı kendi içinde, ayrıca birer genel başkan yardımcısının yardımcılığında da onlar 6 kişi toplanıyorlar, 6 genel başkan yardımcısı son şeklini veriyorlar. Üzerinde uzlaşma olmayan metinler genel başkanlara sunuluyor. Cümleler veya hedefler genel başkanlara sunuluyor. O konuda da görüş birliği en son toplantıda sağlandı. Büyük olasılıkla yol haritası ve hükümet programı çıkıp, neyi nasıl yapacağımız, hangi amaçları güttüğümüz, hangi zaman diliminde neye odaklanacağımız konusunda bir yol haritası çıkarsa, ondan sonra zaten cumhurbaşkanı adayının belirlenmesine gelecek.
(Yol haritası açıklamasında neler olacak) Onu siz de taktir ederseniz benim açıklamam çok doğru değil. Ana hatları ile şöyle ifade edeyim. Biz iktidar olduğumuzda Türkiye’yi bugün içinde bulunduğu sıkıntılı ortamdan nasıl çıkaracağız. Yargı, sağlık, dış politika, teknoloji, bilim, üniversite konusunda neleri yapacağız? Öncelikler olacak. Bu konuda yapılan bir çalışma.
Görüş birliğini sağladıktan sonra liderler artık söylem birliğini de sağlamış olacaklar. Yol haritası ortaya çıktıktan sonra. Böylece eğitim konusunda neler hedeflediğimiz benim tarafımdan da Sayın Akşener tarafından da diğer liderler Sayın Babacan, Sayın Gültekin Bey, Sayın Temel Bey. Eğitim konusunda şunu yapacağız, yargı konusunda şunu yapacağız diye. Böylece bir söylem birliği sağlanmış olacak.
ŞU ANDA KAMUDA ÇALIŞIYORLAR. BUNLARDAN BİR GRUP OLUŞTURULACAK: İlk 100 günde ne yapacağız, 6 ay içinde ne yapacağız, 400 günde ne yapacağız? Önceliklerimiz neler olacak, bunlar belirlenecek. Altı lider olarak iktidara geldiğimizde önce Türkiye’nin rakamlarını bilmemiz lazım. Gerçeklerle altı liderin karşılaşması lazım. Çünkü bugün gerçekler kamuoyunda gizleniyor. Öncelikle, Durum ve Hasar Tespit Komisyonu kurulmasına karar verdik. Süratli şekilde, bunlar bürokraside saygınlığı olan insanlar olacak. Hazine’den olacak, Merkez Bankası’ndan, planlamadan değerli bürokratlar var. Şu anda kamuda çalışıyorlar. Bunlardan bir grup oluşturulacak. 20-25 kişilik veya 15 kişilik bir grup. O zaman dilimi içinde buna karar vereceğiz. Türkiye’nin yükümlülükleri, sorumlulukları nedir bilmiyoruz. Kayıt dışı paralarda nedir rakam bilmiyoruz. Merkez Bankası’nın mali dengeleri konusunda yeteri kadar bilgimiz yok. Türkiye Varlık Fonu’na karlı şirketler kondu, fakat hepsi bunların tamamı zarar ediyor, neden, hangi gerekçeyle zarar ediyor? Merkez Bankası görevini hangi koşullarda yerine getirmedi, bunun yarattığı sonuçlar ne oldu? Bütün bunların hepsi hasar ve tespit komisyonu tarafından öncelikle tespit edilecek, liderlerin önüne konulacak.
ÖNCELİKLERİMİZİN NELER OLDUĞUNU DA YİNE KAMUOYU İLE PAYLAŞMIŞ OLACAĞIZ: Şimdi kamu özel iş birliği… Nedir yükümlülüğümüz? Rakamlar var, söyleniyor, bütçenin aralarına gizleniyor. Bazı rakamlar hiç dillendirilmiyor. Bilmiyoruz yani, neyin ne olduğunu kimse bilmiyor. Biz bilmiyorsak zaten bürokrasi de bir şekliyle bilmiyor. Dar bir grup biliyor ve bunlar kamuoyundan gizleniyor. Bunlar ortaya çıkacak, veriler ortaya çıkacak. Dolayısıyla şeffaf bir yönetim anlayışı ile bunu kamuoyu ile paylaşacağız. Var olan sorunu nasıl çözeceğimizi ve önceliklerimizin neler olduğunu da yine kamuoyu ile paylaşmış olacağız.
POLİTİKADA BİZE YÖN VERECEK OLAN, DURUM VE HASAR TESPİT KOMİSYONU’NUN BİZE VERECEĞİ RAPOR: Devlet şeffaflaştırmak istiyoruz, devletin saydam olması lazım. Sonuçta iktidar sahipleri halktan toplanan vergileri kullanıyorlar. Vatandaştan vergi topluyorsunuz, vatandaşı korumak ve refah düzeyini yükseltmek için. Ama siz bu paraları alıp da birilerine, beşli çetelere bu paraları veriyorsanız, buna bir yerde; ‘dur, yeter’ dememiz lazım. Milleti soyduğunuz, perişan ettiğiniz… Pazara çıkamaz hale geldi bu millet. Varsa böyle bir olumsuz tablo, bu olumsuz tabloları halkın önüne koyacağız, hukuk içinde, bunun altını özenle çizmek isterim. Bir intikam ve öç alma duygusu ile değil hukuk içinde devletin, vatandaşın çıkarlarını koruyan politikalar oluşturacağız. Ama dediğim gibi politikada bize yön verecek olan ana eksen şu anda durum ve hasar tespit komisyonunun bize vereceği rapor.
DUMURA UĞRAMIŞ BİR YAPI VAR: Gerçekten yargı itibarlı, saygın, devletin olmazsa olmaz kurumlarından biridir. Bizim anayasanın öngördüğü güçler ayrılığı ilkesi son düzenleme ile kaldırıldı. Güçler birliği oluştu ve bir devlet bir kişinin kararlarına teslim edildi. Zaman zaman açıklarım televizyon programlarında da veya yaptığım konuşmalarda da… Örneğin Marmaris’te yangın çıkıyor, yangın bölgesine giden bakan ‘Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatı ile yangınları söndürmeye başladık’ diyor. Yani talimat gelmese yangın dahi söndüremeyecekler. Böyle bir yapı var. Dumura uğramış bir yapı var. Bu yapıyı tekrar güçler ayrılığı zeminine oturtmamız lazım. Yargının bağımsız ve tarafsız olması lazım. Hâkimin de hukukun üstünlüğü ve vicdanı kanaatine göre karar vermesi lazım. A kişi, B kişi bana yakın, uzak demeden. Gerçekten vicdani kanaati oluşmalı ve gerçekten hukukun üstünlüğüne göre karar vermeli. Halk adına karar veriyor zaten. Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı bizim açımızdan da yurttaş açısından da son derece önemli. Sonuçta vatandaş adalet istiyor, haksızlığa uğrayan vatandaş nerede arayacak. Eline silah alıp sokağa çıkacak bir durumda adalet olmaz, adaletsizlik katmerleşmiş olur. O zaman bağımsız mahkemelere başvuracak ve yargı çalışacak. Hakkı teslim edilecek.
HALA YARGIDA SON DERECE SAYGIN YARGIÇLAR VAR: Dün Denizli’de kadınlarla toplantı yaparken dedim ki ‘Hak talebinde bulunmak sizin hakkınız, hak talebinde bulunacaksınız ki adalet de kendisini gösterebilsin’. Hak, hukuk, adalet diye bizim bir sloganımız vardı. Hakkı, hukuku ve adaleti bir arada tuttuğunuz zaman ülkeye barışı ve huzuru da getirmiş olursunuz. Yargının bağımsızlığı konusunda ilk yapacağımız işlerden birisi, yargıyı siyasal etkilerden süratle arındırmak. Telefon ile, birilerinin dayatması ile olmaz. Para gücüne dayanarak birileri istediği kararları mahkemelerde çıkarsınlar, bunlar olmaz. Bunların yolu yine siyasetten geçmiyor, yine yargıdan geçiyor. Yargıda bugün ciddi bozulmalar olmak ile beraber hala yargıda hukukun üstünlüğüne ve vicdani kanaatine göre inanan son derece saygın yargıçlar var. Bunlar bir yerde duruyorlar, önlerine gelen davalara yine hukukun çerçevesinde karar veriyorlar. Bu insanların yargının kilit noktalarına taşımak gerekiyor. Yargının kilit noktalarına geldiği taktirde hiçbir yargıç, yani adaleti savunan hiçbir yargıç adaletsizliğe pencere açan yargıcı yanında tutmaz, sistemin dışına çıkarır. Onu siyasetçinin çıkarması değil yargıcın çıkarması gerekiyor.
HAKSIZLIK VARSA, HAKSIZLIĞA KARŞI ÇIKACAK OLAN YARGICIN KENDİSİ OLACAK: (Bu ayıklamanın HSK eliyle mi yapılacağını söylüyorsunuz?) Büyük ihtimal öyle olur. Başka zaten nasıl olacak. Teftiş kurulu onlara bağlı. Bir haksızlık varsa, sonuçta haksızlığa karşı çıkacak olan yargıcın kendisi olacak. Siyasetçi oraya müdahale ederse, sistem bozulmuş olur. Yargının özgüvenini temelden sarsmış oluruz. Sanki yargı kendisini düzeltemiyor, dışarıdan birileri gelip yargıyı düzeltecek diye. Bu algının yerleşmesi bile toplumda yargıya karşı bir güvensizlik oluşturur. Buradan süratle çıkarmamız lazım. Hakimler ve Savcılar Kurulu var. Oraya saygın insanlar gelir, bu insanlar görevlerini yaparlar. Bir yargıç yanlış karar verebilir, bunun gereğini yapacak olan siyaset kurumu değil yargının kendisidir. O çerçeve içinde yargı da kirlilikten arınmayı bilmeli. Uygulamayı; Hakimler, Savcılar Kurulu yapacak. Bir yanlışlık varsa, siyasi otoritelerin talimatı ile yerine gelmişse, uyuşturucu baronları birilerine para verip, uyuşturucu baronlarını hapishaneden çıkarmışsa herhalde buna yargının sessiz kalması beklenemez. Yargı bu kirliliği kendi içinde arındıracaktır.
KOLTUĞA YAPIŞIP KALDIKLARINDA, DEMOKRASİYİ ÇALIŞTIRMAK ZORLAŞIYOR: (Ekrem İmamoğlu ne için hedefte? Varılmak istenen yer neresi, kayyum atanabilir mi? Görevden alınma, kayyum atanma, cezaevine konulma gibi uygulamalara geçildiğinde CHP ve Altılı Masa’nın tavrı, demokratik cevabı ne olabilir?) Vicdan sahibi olan her gazeteci yapılan uygulamanın yanlış olduğunu zaten yazıyor. Şimdi olay bir şikayet ile başlıyor, bir vatandaşın şikayeti ile başlıyor. Olabilir, vatandaş şikayet edebilir. Olay yargıya intikal ediyor. Yargıç görevini yapıyor. Dosyaya bakıyor. Fakat gelen siyasal telkinlere kapalı bir yargıç olduğu ortaya çıkıyor. Çünkü ‘Ceza vereceksin’ dendiğinde, ilk dosyaya bakan hakim yani Samsun’a sürülen hakim. ‘Ceza vereceksin, meraklanma istinaf da bunu onaylayacak’ diye telkinde bulunulan yargıç; ‘Hayır ben hukukun üstünlüğü ve vicdani kanaatime göre karar veririm. Ben yargıcım sonuçta’ diyor. Onun üzerine bu yargıç Hakimler, Savcılar Kurulu aracılığı ile Samsun’a sürülüyor. İl içinde bile değil, Samsun’a sürülüyor. Yerine başka bir yargıç atanıyor, malum bu yargıç bildiğiniz saraydan gelen talimatın gereklerini yerine getiren yargıç. Davada birden fazla sorun var. Karar savcı olmadan açıklanıyor. Bu bizim hukuk tarihinde bir ilktir. Yargı tarihinde de bir ilktir. Normalde karar iddia ve savunma makamının olduğu yerde hakim tarafından açıklanır. Ama iddia makamı salonda yok, hakim bunu açıklıyor. Başlangıçtan itibaren bir yanlışlıklar zinciri başlıyor. Kişi geliyor, oturuyor oraya, istediği kararı zaten verecek, önceden hazırlanmış vaziyette. Dolayısıyla ağır ceza bize göre hukuka ve insan haklarına aykırı, demokratik sürece aykırı bir karar veriyor. Amaç Ekrem Beyi bulunduğu yerden almak ve ona siyasal yasak getirmek. O çerçevede biz değerlendiriyoruz. Bir kişi demokratik yollarla bir yere gelmiş, gideceğini, halkın kendisine oy vermeyeceğini ve gideceğini düşünüyorsa, normalde demokratik yollarla gelen birisinin halk kendisini seçmediği zaman demokratik yollarla oradan ayrılması lazım. Demokrasinin geleneği budur. Hatta Milli Şef dediğimiz İsmet İnönü bile seçimi kaybettiğinde yürüyerek, Pembe Köşk’e gitmiştir, makamı terk etmiştir. Demokrasilerde asıl olan gelindiği gibi gitmesini de bilmektir. Nasıl geliyorsa bir yöntem ile aynı yöntem ile gitmesini de bilmektir. Zaten bilinmemesi demokrasinin en zayıf halkasıdır. O nedenle gelenler, iktidar sahipleri olanlar koltuğa yapışıp kaldıklarında bunları yerinden etmek, demokrasiyi çalıştırmak giderek zorlaşıyor. Bugün Türkiye bunu yaşıyor. Yargıyı kullanıyor, koltuğunu korumak için. Çünkü başka bir şeyi, halkı kullanamayacak. Tek elinde silah yargıyı kullanmak bu çerçevede. Ekonomiyi kullanıyor, kendi yandaşlarına olağanüstü rantlar sağlıyor. Kendi dünyalığını kuruyor, yurt içi ve dışında.
İktidar sahipleri iktidarda oldukları süre içinde eğer mal ediniyorlarsa onlar kendi mallarını korur, halkı korumazlar. O nedenle iktidar sahiplerinin iktidar oldukları süre içinde mal varlığına sahip olmamaları lazım. Mal varlığı için çaba harcamamaları gerek. Onlar bütün çabalarını halk için harcamak zorundalar. Halka hizmet etmek için çaba harcamak zorundadırlar. Kişi siyasete geldikten sonra yönetim erkini elinde tuttuğu zaman sürekli büyük mallar ediniyorsa, yurt içi ve dışında artık onun halk ile bağlantısı kopmuş demektir. Artık o korumayı kendine değil mal varlığına yapmış olmaktadır. Erdoğan da böyledir zaten. Erdoğan’ın tek yüzük hikayesi vardı. ‘Benim bu yüzüğümden başka bir şeyim yoktur’ diye. Şimdi bırakın yüzükleri, artık yurt dışında mal varlıklarını hepimiz biliyoruz. Man Adası’nı açıkladım, onlarla ilgili dokümanlar her şey çıktı ortaya. Erdoğan şu anda kendisini ve mal varlığını korumakla yükümlü hissediyor kendisini. Koltuğumdan gitmeyim, oturayım diyor. Çünkü koltuktan gitmenin kendisi için ağır bir maliyet doğuracağını da biliyor. O nedenle Ekrem Beye bir şekli ile yargıyı kullanarak saldırıyor. Bana da saldırıyor. Dünyanın tazminat davalarını açtı. Her ağzımı açtığımda dokunulmazlığın kaldırılmasıyla ilgili dosyalar gitti. Hatta şöyle örnek vereyim. Bir ara meşhur hapishaneyi ben İkinci Dünya Harbi’nde kurulan Nazi kamplarına benzetmiştim. Silivri’yi. Çünkü o dönem dönemin genelkurmay başkanı tutuklanmış ve hapse atılmıştı. Ben genelkurmay başkanını ziyarete gitmiştim, bir genelkurmay başkanı terörden veya başka bir nedenden ötürü haksız yere hapishaneye atılamaz. İlker Başbuğ evet. İkinci Dünya Harbi’ndeki Nazi kamplarının bir benzeridir demiştim. Ben buraya, Ankara’ya gelmeden benim fezlekem gelmişti, sen bunu nasıl söylersin diye. Sonunda tarih beni haklı çıkardı. O fezlekenin hiçbir anlamı kalmadı. Çünkü diğerlerinin tamamı beraat ettiler.
GEREĞİNİ YAPACAĞIZ: Bakıldığı zaman baskıyı kurarak kendisini iktidarda tutmak, yargıyı kullanarak iktidarda tutmak gibi bir hevesin içine giren siyasetçi iflah olmaz. Artık o siyasetçinin halka vereceği hiçbir şey yoktur. Ekrem Beye saldırıyor, niye saldırıyor, çünkü iş yapıyor. Onların bitiremediği, üzerine bir anlamda tamamen durdurduğu 10 metro inşaatını ki dünyada örneği yoktur. 10 metro inşaatını başlatan bir metropolün bir belediye başkanıdır Ekrem Bey. ‘Kimse cehennemin kapılarını aralamasın’ dedim. Bunun çok ağır bir söz olduğunu herhalde sıradan bir vatandaş da bilir. Umarım bunlar olmaz, Ekrem Bey’e cezalar yazılmaz ve yargı gerçekten de hukukun üstünlüğü ve vicdani kanaatine göre karar verir. Her şey rayında gider, beklentimiz budur. Eğer bu beklenti olmaz da tam tersine yargı sarayın talimatını yerine getiren bir mekanizmaya dönüşürse bunun gereğini yapacağız. Şimdi açıklamayı doğru bulmuyorum ama gereğini yapacağız o zaman.
Ekrem Bey’i niye almak istiyorlar, İstanbul’un rantı var. İstanbul’un rantından beslendiler. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde çalışan bütün işçileri yoklama yaparak hepsini mitinge götürüyorlardı. Gelmeyen işçiyi tehdit ediyorlardı, seni atarız diye. Şimdi öyle bir şey yok, bir işçiyi dahi mitinge getirin demeyiz zaten. İnsanlar gönüllü gelirse gelirler oraya. Hatta bir işçi bana mail atmıştı, biz bir mitingi yaptık. Biz sizin bizi zorla götürüp miting alanında tutacağınızı düşünüyorduk, hiç kimse bize böyle bir şey söylemedi, biz de şaşırdık. Evet, şaşıracaklar. Çünkü demokrasi budur. Sizi zorla biz miting alanına götürürsek doğru bir şey değil.
Şimdi Erdoğan bir yere gidince, valiler, kaymakamlar herkesi seferber ediyor. Devlet memurları, öğretmenler, Erdoğan geliyor, onun mitingine katılın. Neredeyse ortaokul ve lise öğrencileri de dahil olmak üzere. Bu Erdoğan’ın topluma güven vermediğini, zorla insan topladığını gösteren temel karinelerden birisidir.
Bütün tavırlarımız demokrasiden yana olacaktır. Bu ülkeye demokrasiyi getiren partiyiz biz. Çok partili yaşamın ne kadar değerli olduğuna inanan partiyiz biz. Farklı düşüncelerin değerli olduğuna inan partiyiz biz. Farklı düşünceleri yeni icatlara yol açtığına inanan, güçler ayrılığının ne kadar değerli olduğunu hakim ve savcının kurumları temsil ettiğini bilen insanlarız biz. Mustafa Kemal Atatürk, İzmir’e gittiği zaman hakim ve savcıların kendisini karşılamaya gelmediğini duyuruyorlar, ‘Tabii gelmezler, biz gidip onların bir kahvesini içelim’ diyen bir olgunluğu da gösteriyor aslında. Şimdi o noktadan ne noktaya geldik. Erdoğan’ın önünde el pençe duran hakim mi olur? Önüne geldiği zaman cübbesinin önünde ilikleyeceği düğme var mı diye onu arayan hakim ve savcı mı olur? Bunların tamamını bitireceğiz. Altı lider de bu konuda görüş birliği içindeyiz. Altı lider de yargının tarafsız ve bağımsız olması gerektiğine inanıyoruz.
KİN VE ÖFKE İLE YAPARSANIZ ERDOĞAN’DAN FARKINIZ KALMAZ: (Helalleşme ve hesaplaşma süreci…) Helalleşme şu, gücü elinde tutan kişi veya kurumun yaptığı haksızlığı görüp bir şekli ile haksızlığa uğrayan kişiden özür dilemesidir. İşin doğasında olan budur, ben hata yaptım deme iradesini ortaya koymasıdır. Helalleşmeden kastettiğimiz budur. Ama kul hakkı yiyen, vatandaşın ödediği vergileri hakkı olmadığı halde alıp, servet edinen, varlık dünyasının parçası haline getiren kişinin elbette bunun hesabını vermesi lazım. Ama bu hesap kin ve öfke ile değil, kin ve öfke ile yaparsanız Erdoğan’dan farkınız kalmaz. Yapacağınız hukuk kuralları içinde, insanları rencide etmeden, yargıç karar verdiği zaman toplumun vicdanı da ‘Bu karar doğru bir karar’ diye bileceği bir sürecin olması lazım.
(Beşli çetenden bir hesap sorma süreci başlarsa, dışarıdan gelecek olan sermaye ürkmez mi?) Hayır, dışarıdan gelecek olan sermayeye biz temiz sermaye diyoruz. Kirli para demiyoruz. Uyuşturucu baronlarının Türkiye’ye para getirmesini istemiyoruz. Tam tersine temiz sermaye gelecek, Türkiye’ye yatırım yapacak. Onlar demokrasi, can ve mal güvenliği istiyorlar. Hukukun üstünlüğü ve demokrasi. Bu ikisi, zaten hukukun üstünlüğü varsa demokrasi var demektir ülkede. Onlar zaten demokrasi olmadığı, can ve mal güvenliği, adalet olmadığı için biz gelip nasıl yatırım yapalım diyorlar, gelmiyorlar. Onlar gelmediği için iktidar özel yasalar çıkararak, uyuşturucu baronlarının paralarını getiriyor buraya. Uyuşturucu baronunun parası gelince kendisi de geliyor. Ne olacak, 400 bin dolara daire alınca vatandaşlığı veriyorsunuz zaten.
STAJ SÜRESİNİN DE EMEKLİLİĞE DAHİ EDİLMESİ İÇİN BİZİM DE BİR ÖNERİMİZ OLACAK: (EYT’liler ile ilgili; mecburi staj dönemlerinin emeklilik süresinden sayılmaması) Gelecek olan kanun teklifinde bu yoksa, staj süresinin de emekliliğe dahi edilmesi için bizim de bir önerimiz olacak. Umarım kabul ederler. Çünkü onların sayıları çok fazla değil. Ama bir haksızlığı telafi etmek istiyorsanız bunun da giderilmesi lazım. Staj yapan bir kişi zaten çalışıyor demektir, öğrenci değildir artık. Dolayısıyla onun hakkının teslim edilmesi lazım. Hatta bizim şöyle bir projemiz var. Bütün organize sanayilerinde teknoloji liseleri kuracağız, bunlar çağdaş köy enstitüleri. Teknoloji liselerinde üçüncü sınıftan itibaren kendi alanında staj görecek fabrikalarda ve onların sosyal güvenlik primlerini devlet yatıracak. Daha o aşamadayken prim ödeme gün sayısı da başlamış olacak. Aslında bu staj süresi de bunun başka bir benzeri, kişi staj yapıyorsa artık onu da normalde başlangıç süresi kabul etmek lazım.
100 BİN ÖĞRETMEN ARTI BİR 100 BİN ÖĞRETMEN ATAMAMIZ GEREKECEK: (100 bin öğretmenin atamasının yapılması talebi) Sayıştay’ın bir raporu var, öğretmen açığı 138 bin görünüyor. 138 bin öğretmen açığı var. Biz ayrıca köy okullarını da açacağız. Cumhuriyetin 100’üncü yılında 100 bin öğretmen artı bir 100 bin öğretmen atamamız gerekecek zaten. Bu yapıldığı taktirde öğrenciler ile öğretmenleri büyük ölçüde evlerine yakın bir mekânda, okulda buluşturmuş olacağız. Anne ve baba kırsalı terk edip çocuğum okusun diye kente gelmeyecek. Oraya öğretmen gidecek. Kırsala sadece öğretmen değil, imamı, öğretmeni, ziraat mühendisi, veterineri olacak. Toprak analizi yapılacak, hayvanların hastalıkları ile ilgilenilecek. Bu tamamın bir sosyal politika zaten. Kırsalı ayakta tutmamız lazım. Köyler boşaldı, boşaldığı zaman bizi kim besleyecek. Her şey dışarıdan geliyor. Kırsalda çalışan, üreten kadınların ve gençleri sosyal güvenlik primini de devlet ödeyecek.
ORTA GELİRLİLERİN EV SAHİBİ OLMALARI İÇİN ÖZEL PROJELER YAPACAĞIZ: Konut fiyatları çok arttı. Normalde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının ev sahibi olma şansları ortadan kalkıyor. Bunun sağlıklı bir zemine ve dengeye oturtulması lazım. Biz zaten orta gelirlilerin ev sahibi olmaları için özel projeler yapacağız. TOKİ çok önceden kurulan bir kuruluştu, döneminde çok başarılı hizmetler de sundu fakat AK Parti hükümetleri döneminde daha çok lüks konutlar yaptı. Lüks konutlar yapılınca o lüks konutların zaten sıradan vatandaşın alma şansı olmadı. Deprem konutları yapıldı, hakkını teslim etmemiz lazım. Ama İstanbul gibi bir yerde kentsel dönüşüm gerçekleşemedi. Hala İstanbul deprem açısından dünyanın en riskli kentlerinden birisidir. İstanbul’a özel bir önem vermek ve kentsel dönüşümü insanları yerinden, yurdundan etmeden onlara daha sağlıklı konutlar yaparak yerlerinde tutmak gerekiyor. O konuda da güzel çalışmalarımız var.
(Ne kadar süre ile yabancıya konut satışının durdurulmasını planlıyorsunuz?) Planlı yapacağız. Programını yapacağız. Orta gelirlilerin süratle konut sahibi olmalarını sağlayacak mekanizmaların finansı da devreye koyarak altyapısını oluşturacağız. Bu konuda çalışan uzman grubumuz var. İstanbul Büyükşehir’in KİPTAŞ’ın da önemli bir kadrosu var. Onlar da bir çalışma yapıyorlar zaten. İstanbul’dan başlayarak, kentsel dönüşüm ile birlikte gerçekleştireceğiz. İzmir güzel bir atılım yaptı, kooperatif haline dönüştürdü. Kentte bir mahallede oturanların tümünü kooperatif haline dönüştürdü. Binalar kendi istekleri üzerine yıkılıyor. İzmir’in bina yakan inşaat şirketi var, yüzde 1 karla bütün inşaatı kendisi yapacak. Onlara sağlıklı güzel konutlar teslim edecek.
GERGİNLİK ORTAMI YARATILMAK İSTENECEK: (Türkiye’nin OHAL sürecinde seçime gitme olasılığı var mı?) Hangi hal olursa olsun biz bu ülkeye demokrasiyi getirmekte kararlıyız. Elbette tahrik edilecek toplum. Gerginlik ortamı yaratılmak istenecek. Hepimiz büyük bir sabırla bekleyeceğiz, gidip oyumuzu kullanacağız, demokratik yollarla bunları göndereceğiz. Türkiye bir daha bu tür kara tablolarla karşı karşıya kalmasın. 7’den 70’e herkes huzursuz, bir avuç tepede mutlu olan. Onun dışında sarayda çalışanların bile huzuru yok.
ONLARIN BİR KISMI GÖREVDEN ALINDI, BİR KISMI DA AYRILDI. HERKES YERİNDE BEKLİYOR: (İçeriden bilgi mi geliyor) Onu bilemem ama bürokrasiye bir çağrı yapmıştım hatırlarsanız. Evde çektiğim video ile. O milattır bizim açımızdan. O çağrıdan sonra bürokraside yanlış dosyalara çok sayıda bürokrat imza atmadı. Onların bir kısmı görevden alındı, bir kısmı da ayrıldı. Herkes yerinde bekliyor. O namuslu insanların bürokraside önüne çıkan bütün engelleri kaldıracağız. Onlar devlette liyakate uygun olarak çalışacak.
KORKU İKLİMİ BİTECEK: (Seçim anketlerinin gerçeği yansıttığını düşünüyor musunuz?) Karanlık bir iklim var, bu iklimde insanların kendi düşüncelerini özgürce ifade etmelerinin bazı sınırlamaları kendi bünyelerinde hissettirerek düşüncelerini açıkladıklarını biliyoruz zaten. Ama bir şekli ile bu korku iklimi bitecek. İşin özeti Millet İttifakı olarak bize büyük görevler düşüyor. Biz o görevleri yapmak için bugünden çalışıyoruz.”