KÜRESEL SALGIN VE OLAĞANÜSTÜ HAL KOŞULLARINDA İNSAN HAKLARINI SAVUNUYORUZ

KÜRESEL SALGIN VE OLAĞANÜSTÜ HAL KOŞULLARINDA İNSAN HAKLARINI SAVUNUYORUZ

İnsan hakları İskenderun Şube Başkanı Coşkun Selçuk; İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin kabul edilişinin 72. yılındayız

İnsan hakları İskenderun Şube Başkanı Coşkun Selçuk; İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin kabul edilişinin 72. yılındayız. Tüm dünyayı etkisi altına alan Covid-19 pandemisinin yol açtığı siyasal, sosyal, ekonomik, etik vb. boyutları olan küresel kriz koşullarında haklarımıza sahip çıkıyoruz. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde belirtildiği gibi barış, adalet, eşitlik, özgürlük ve insan onurunun korunmasını ve bunları güvence altına alacak demokrasi mücadelesinin verilmesini savunmaya devam ediyoruz. Çünkü insanlığın varoluşunu tehdit eden bu küresel krizden çıkışın tek yolu söz konusu değerlere sahip çıkmaktır.

BM İkinci Dünya Savaşı’nın yol açtığı ağır insani yıkımın bir daha asla yaşanmaması için, barış, insan hakları ve demokrasi ideallerine dayalı uluslararası bir sistem oluşturma hedefiyle inşa edilmiştir. Bugün gelinen noktada maalesef bu ideallerin çok gerisinde kalınmıştır. Evrensel Bildirge’de yer alan hak ve özgürlüklere dayalı uluslararası bir düzen hâlâ kurulamamıştır. BM de, varoluş gerekçesiyle çelişir biçimde, hak ihlallerinin başlıca sebebi olan savaşları ve iç savaşları önlemede/sonlandırmada, mülteci krizlerine müdahalede, küresel çapta doğal ve kültürel mirasın korunmasında, yoksullukla ve adaletsizlikle mücadelede, başta kadınlara yönelik olmak üzere her türlü ayrımcılığı sonlandırmada yeterince etkin olamamaktadır.

Gelinen aşamada güçlü devletlerin bir araya gelerek oluşturduğu çıkar ilişkileri, askeri ve ekonomik birliktelikler, insanların hak ve özgürlüklerini kullanmalarının önünde birer engele dönüşmüştür. Özellikle devletlerin demokrasi ve hukuk taahhüdünden giderek uzaklaşmaları insanlığın en önemli kazanımlarından birisi olan insan haklarının, hem bir referans sistemi hem de bir denetim mekanizması olarak zayıflamasına yol açmıştır. 2020 yılında küresel çapta yaşanan salgın, uluslararası sistemin zaaf ve yetersizliklerini tüm çıplaklığı ile ortaya koyarken aynı zamanda bu kaygı verici gidişatın nereye doğru evrilebileceğini de göstermektedir.

Siyasal iktidarın ekonomiden toplum sağlığına kadar ülkenin tüm meselelerini güvenlik sorunu haline getiren, toplumu kutuplaştıran, ülke içinde ve dışında şiddeti esas alan, bilhassa da Kürt sorununun ve uluslararası sorunların çözümünde çatışma ve savaşı tek yöntem haline getiren politikaları sonucunda 2020 yılında ülkede yüksek sayılarda yaşam hakkı ihlalleri yaşanmıştır. Anayasa’nın ve Türkiye’nin de bir parçası olduğu evrensel hukukun mutlak olarak yasaklamasına ve insanlığa karşı bir suç olma vasfına rağmen işkence olgusu 2020 yılında da Türkiye’nin en başat insan hakları sorunu olmuştur. Yakın tarihimizin en utanç verici insan hakları ihlallerinden biri olan insanlığa karşı suç niteliğindeki zorla kaçırma/kaybetme vakalarında OHAL’in ilan edildiği 2016 yılından bu yana yeniden bir artış görülmesi, KHK’ler ile hukuksuzca ihraç edilen emekçilere uygulamanın devam etmesi, hapishanelerde yaşanan uygulamalar, düşünce ve ifade özgürlüğüne yönelik kısıtlamalar, toplantı ve gösteri yapma özgürlüğü açısından kısıtlamalar, Kürt sorununun barışçıl, demokratik ve adil çözümüne yönelik olarak içtenlikli, bütünlüklü adımların atılmaması, 2020 yılında kadına yönelik erkek şiddetinde bir gerileme, olumlu denebilecek bir gelişme yaşanmaması, devletlerin bu konudaki yükümlülüklerini belirleyen İstanbul Sözleşmesi’nin hedef haline  getirilmesi, salgın koşullarında evlerde kalma şansına sahip olmayan emekçilerin, şantiyelerde, fabrikalarda, marketlerde yeterli önlemlerin alınmadığı koşullarda çalışmak zorunda kalması, sağlık çalışanlarının Covid-19'un meslek hastalığı olarak kabul edilmesi talebinin karşılanmaması, sığınmacı/mülteci/göçmenlerin her türlü ayrımcılığa, istismara, nefret söylemine ve ekonomik sömürüye yoğun bir şekilde maruz kalması yaşanan insan hakları ihlallerinin bir kısmıdır.

Tüm bu olumsuzlukların karşısında dünyanın her yerinde halklar özgürlük, adalet, eşitlik ve insan hakları talepleriyle itirazlarını yükseltmektedirler. Devletlerin ve hükümetlerin bu itirazlara yanıtı ise şiddetin her türünü sistematikleştirip yaygınlaştırma ve hayatın tek gerçeği olarak toplumlara dayatma şeklinde olmaktadır. Bugün tüm dünyanın yaşamakta olduğu bu ağır kriz karşısında insan haklarını savunmak ve kurucu rolünü canlandırmak en asli görevimizdir.

Var oluş nedeni hak ihlallerinin son bulduğu, adalet, barış ve demokrasinin tesis edildiği bir ülke ve dünyaya ulaşmak olan İHD 34 yaşındadır. İHD olarak dün olduğu gibi bundan sonra da tüm zorluklara karşın ihlalleri belgeleyip, raporlayarak görünür kılmaya, böylelikle önlemeye, cezasızlıkla mücadele etmeye ve insan haklarına saygıyı yükseltmeye devam edeceğiz.
İnsan haklarıyla insandır. İHD 34 yıldır ateşin düştüğü yerde. Görüyoruz, susmuyoruz, mücadele ediyoruz..
Küresel salgın koşullarında insan hakları nefes aldırır diyoruz.