Sayın Divan,
Saygıdeğer Birlik Başkanım, Baro Başkanlarım ve değerli konuklar;Ülkemizin sorunlarının her geçen gün daha da arttığı bir dönemdeyiz. İş kazası olarak adlandırılan gerçekte ise iş cinayetlerinden, çocuklarımıza ve kadınlarımıza yönelik ölüm,şiddet,taciz,istismar olaylarından, ulusal gelirin paylaşımındaki adaletsizlikten,yoksulluğun insanlarımızın alın yazısı haline dönüştüğü,toplumsal huzur ve barış ortamının kalmadığı, yargıya güvenin kalmadığı, adaletin adliye duvarlarında kaldığı, günlerin hep olumsuzluk şekilde geçtiği, insanlarımızın moralsiz, ümitsizlik içinde yaşamaya devam ettiği bir dönemdeyiz.
Bu dönemi daha da ağırlaştıran; istisnai ve geçici olması gereken Ohal sürecinin, olağanlaştırılmasıdır. Ayrıca TBMM’nin devre dışı bırakılması, Ohalin gerektirdiği ölçüde ve Ohali sonlandıracak tedbirlerin alınması yerine, ohal Khk’leri ile kalıcı ve köklü değişikliklerin yapılması, ohal fırsat bilinerek toplumsal muhalefetin her türlüsünün tasfiye edilmesidir.
Yine bu süreçte uzun yıllar dış politikamıza ve komşuluk ilişkilerimize hakim olan “Yurtta barış, dünyada barış“ anlayışının yerine ,siyasi iktidarın öngörüsüz, maceracı,ayakları yere basmayan,komşuluk hukukuna sığmayan, yayılmacı anlayış hakim olmuştur.
Tarihsel bağlarımız, sosyal-kültürel geçmişimiz ve dünya döndükçe 911 km sınırımız olan Suriye’nin 2011 yılında yaşadığı iç karışıklık sonrasında, komşuluk hukukuna aykırı bir şekilde , komşuda çıkan yangını söndürmek yerine, bu yangının ateşini harlayan, terör örgütlenmelerine lojistik destek verilerek Suriye’nin toprak bütünlüğüne ve egemenlik haklarına zarar veren işlerin içinde oldu sorumluluk ve yetki sahipleri.
Bu dönemde siyasi iktidar onların sözcüsü ve yardımcısı konumuna dönüşen MHP ve BBP ile üçüncü milliyetçi cephe kurulmuş, iç siyaset malzemesi olacak şekilde Afrin Harekatı başlatılmış, bu harekata yönelik eleştirileri dile getirenlerin gözaltına alındığı, tutuklandığı , muhaliflerin bir kez daha baskı, korku, tehdit,polis gazı, copu ve yargı kararlarıyla tasfiye edildiği dönemde, Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyinin savaşın, halk sağlığı için bir sorun olduğuna dair açıklamasından sonra TTB’yi hedef alan söz ve uygulamalara, Türkiye Barolar Birliği de eklenmiştir.
Yaşama geçirmek istedikleri düşüncelerini ayak üstü açıklamalarıyla dile getiren,arkasından uygulamaya geçen siyasi iktidar ülkeyi mülkü ve üzerinde yaşayan insanları tebaası olarak gördüğünden, tek belirleyici kendisi olduğundan, TTB ve TBB’deki Türk ve Türkiye kelimelerinin çıkartılacağını, bu örgütlenmelerin bu kelimeleri kullanmaya layık olmadıklarını açıklıyordu.2013 Temmuzunda Tmmob’un görev ve yetkilerinde yapılan değişiklikler nasıl örgütlü topluma vurulan büyük bir darbe ise, yasayla kurulan ve anayasada güvence altına alınmış kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarından olan TTB ve TBB’nin görev ve yetkilerinde değişikliğe gidilmek istenmesi de örgütlü topluma, yurttaşın adalete erişim ve hak arayışına,yurttaşın ulaşılabilir, nitelikli ve ücretsiz sağlık haklarına da vurulan bir darbedir.
Siyasi iktidar, bugüne kadar çeşitli düşünce ve örgütlenmelerle yol yürüdü. Yeri geldi “Gel artık, bitsin bu hasret. Ne istediniz de vermedik“ dedikleri Fetö ile yürüdüler, yeri geldi Kürt kartını oynadılar, “analar ağlamayacak” dediler. İkisinde de gelinen noktayı yaşayarak görüyoruz. Son zamanlarda ise yerlilik-millilik kartını oynamaya başladılar.Kimin yerli kimin milli olduğunu siyasi iktidar belirliyor. Afrin Harekatını iç siyasette bir malzeme olarak kullanıyor, milliyetçilik duyguları daha da kaşınıyor, bu iklime uygun 3. Milliyetçi Cephe kuruluyordu. Siyasi iktidarın TTB, TBB ve barolara yönelik açıklamaları, hedef göstermesi sonrasında TBB ve bazı barolarımızdan yazılı ve görsel açıklamalar gelmiştir.
TBB Başkanımız yaptığı açıklamasında , Tbb’nin ilk günden itibaren Afrin Harekatına destek verdiğini, Kilis’e atılan bombaları izlediğini, sınırda askerleri ziyaret ettiğini, TBB ve baroların yapısında gerçekleştirilecek değişikliklerin aslında bir Fetö projesi olduğu, bunu 2013 yılında yaşama geçirmek istediklerini ancak başaramadıklarını kamuoyu ile paylaşmıştır
.
Yurttaşın hak arayışının ve adalete erişiminin temsilcisi olan, yargının olmazsa olmazı ve kurucu unsurlarından bağımsız savunmanın temsilcisi olan avukatların ve onların örgütlü sesi olan baroların ve Tbb’nin sesinin kesilmesi demek, gerçekte yurttaşın sesinin kısılmasıdır. Ülkemizde, Hiçbir örgütlenmeye verilmeyen görev, sadece barolara ve Tbb’ye verilmiştir. Bu görev ; hukukun üstünlüğünü sağlamak, insan haklarını savunmak, korumak ve bu kavramlara işlevsellik kazandırmak görevidir.
OHAL sürecinde çıkartılan KHK'ler ile savunma mesleğinin özüne saldırı teşkil eden ve mesleğin bağımsızlığına aykırı düzenlemeler, avukatlık bürolarının aranması, gözaltına alınan, tutuklanan meslektaşlarımız, duruşma salonlarında savunma yapmaları kısıtlanan ve salondan atılan meslektaşlarımız, halen tutuklu olup da iddianamesi hazırlanmayan meslektaşlarımız da göz önüne alındığında avukatlık mesleği, tarihimizin en ağır koşullarını yaşamaktadır.
Buna bir de mesleğin alanının daralması, hukuk fakültesi eğitimi, eğitimin içeriği, avukat sayısındaki artış, vergi,sosyal güvenlik gibi sorunlar da eklendiğinde iç açıcı bir tablonun olmadığı net bir şekilde ortadadır.
Anayasanın sürekli ihlal edildiği, kuvvetler ayrılığının ortadan kalktığı, hukuk devletinin denetlenebilirlik, hesap verilebilirlik, şeffaflık ve yönetenlerin de kendilerini hukukla bağlı saydıkları ilkelerinin tarihe karıştığı, kanun devleti bile olunamadığı, hukuku içselleştiremeyenlerin söz ve yetki sahibi oldukları, yargının tarafsızlık ve bağımsızlığının sadece anayasada yazılı kaldığı, yargının iktidar mücadelesinin ve rejimi dönüştürmenin aracı haline geldiği, savunmanın doğrudan hedefe alınarak, cepheden saldırıya uğradığı bir dönemde, elbette ki mesleki aidiyet ve mesleki dayanışma önemlidir. Örgütlü gücün neleri yapabileceğinin ortaya konulması önemlidir. Dikensiz gül bahçesi istendiği, parti-devletin emrinde barolar ve TBB’nin istenmektedir. Bizim bunu talep edenlerle aynı dili kullanmak zorunda değiliz.
Savunma mesleğine ve onun örgütlü seslerine yönelen açık bir saldırı vardır.
Afrin Harekatına verilen destek, Fetö Projesi ve yerlilik-millilik üzerinden kendimizi ifade etmek zorunda degiliz. Bunlara karşı tavrımız şüphesiz tartışmasızdır. Kimse bizim vatan sevgimizi bu kavramlar üzerinden ölçmeye çalışmasın. Biz çünkü kimseyi Okyanus otesinden çağırmadık. Kimse bizi aldatmadı. Doğrudan ve ağır bu saldırı karşısında, iki hafta sonrasında Ankara’da Ahmet Taner Kışlalı Spor Salonunda olağanüstü toplantıya çağırmıştır.
1990 yılında Birleşmiş Milletler konferansında kabul edilen Avukatların Rolüne Dair Temel Prensipler (Havana Kuralları) ve 21.Yüzyılda Avukatlık Meslek Kurallarına Dair Turin İlkeleri gibi önemli kazanımlarda hükümetlere temel görevler yüklenmiştir.
Adaletin dağıtımında avukatların temel bir unsur olduğu, avukatların diğer yurttaşlar gibi inanç, ifade, örgütlenme ve toplanma özgürlüğüne sahip olduklarını, hem toplum hem de yasama/yürütme /Yargı organları tarafından avukatların rolünün kabul göreceğini, insan haklarının geliştirilmesi ve korunmasıyla ilgili konularda kamusal tartışmalara katılma ve bağımsız meslek örgütlerini kurma hakkına sahip olduklarını, yine Hükümetlerin ; avukatların Hiçbir baskı, engelleme, taciz veya yolsuz bir müdahaleyle karşılaşmaksızın her türlü mesleki faaliyeti yerine getirmelerini şaplayacak asgari koşulları hazırlamada pozitif görevler yüklenmiştir.
Üç bin yıllık geçmişi ve her kazanımı ciddi bedeller ödenerek elde edilmiş avukatlık mesleği, her dönemde güç sahiplerini, iktidarları ve diktatörleri rahatsız etmiştir ve etmesi gerekir.
Barolar ve Tbb, hiçbir zaman sorunların dialogla aşılmasından kaçınmamıştır. Savunmayı yok gören, şekli unsura indirgeyen, olsa da olur olmasa da diye yaklaşan bizzat siyasi iktidardır. Gerek yeni Avukatlık yasası gerekse diğer sorunlarımızda görüş ve önerilerimizi içeren onlarca dosya siyasi iktidara sunulmuştur.
Çözüm üretmeyen ya da sorunları çözmeyen, çözmek istemeyen siyasi iktidardır. Siyasi iktidarın , hukuk ve yargı konusunda getirdiği nokta ortadadır. Hukukun üstünlüğü endeksinde yerimiz, 113.sıradadır. Artık Özgür olmayan ülkeler kategorisindeyiz. Temel hak ve özgürlüklerin ihlalinde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde Rusya ile yarış halindeyiz.Şimdi yükümüz daha ağır. Ya hep birlikte bir delikten hepimiz süpürülüp yok olacağız, ya da el ele verip varız biz, bizi yok edemezsiniz diyeceğiz. Turkiye Barolar Birliği ve Turkiyenin 79 Barosu Türkiye'nin taa kendisidir. Biz bağımsızlığımızdan asla ödün vermeyiz. Biz halkız. Biz halkın avukatlariyiz.
Selam olsun dayanışanlara.
Selam olsun el ele gönül gönüle verenlere...
Saygılarımla...
Av. Ekrem Dönmez
HATAY BAROSU BAŞKANI