Diyarbakır’ın tarihi Sur İlçesindeki 6 mahallede 7 yıla yakın bir süredir devam eden sokağa çıkma yasağı geçtiğimiz hafta itibariyle kaldırıldı.
UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi'nde yer alan Sur İlçesi’nde 2015 yılında yaşanan çatışmaların ardından aralarında tescilli yapıların da olduğu birçok yapı hasar görmüştü. 2016 yılında Bakanlar Kurulu’nun ‘acele kamulaştırma’ kararı ile çok sayıda ev yıkılarak yerine yeni evler yapıldı. Yapılan yeni evler ise kentte tartışma yarattı. Yapılar, avlu sistemi ile cezaevine benzetilirken, uzmanlar yapıların kentin tarihi dokusuna uymadığını söylüyor.
'PROJEYİ ANKARA’DA HAZIRLADILAR’
Sputnik'ten Sertaç Kayar'ın haberine göre; evlerin yapımına başlandığı dönem Mimarlar Odası Başkanı olan ve süreci yakından takip eden şu anki Diyarbakır Mimarlar Odası Yönetim Kurulu üyesi Şerefhan Aydın, yeni yapılar ile ilgili konuştu.
Aydın, evlerin yapımına başlanmadan önce ilgili kurumlara çağrı yaparak kent dinamikleri ve uzmanların da sürece dahil edilmesi konusunda çağrılar yapmıştı. O dönem kaygılarında haklı olduklarını söyleyen Aydın sözlerine şöyle devam etti:
'Yıkım, büyük oranda çatışmalar sonrası iş makinaları ve ilgili kurumların alana girmesiyle yaşandı. Bu kaygılarımızı zaman zaman dillendirdik, ‘doğru yol ve yöntemle bu hasarı minimize etmenin yollarını birlikte örelim, süreci birlikte yürütelim’ şeklinde defalarca ilgili kurumlara çağrılarımız oldu. Ama maalesef kentin herhangi bir dinamiğini ya da kentte herhangi bir uzmanı bu işe dahil etmediler. Direkt Ankara’dan bazı proje büroları, ofisleriyle görüşerek proje hazırlatmaya çalıştılar. Tüm ısrarlarımıza rağmen yine bildiklerini okudular ve maalesef şu anki tablo ortada.'
‘EVLER CEZAEVİ TİPOLOJİSİNDE’
Yeni evlerin cezaevi tipolojisinde olduğunu söyleyen Aydın şu sözleri kaydetti:
“Cezaevi tipolojisinde ‘Diyarbakır evini’ yaptık diye şu an pazarlıyorlar. Ancak şu an halkın kendisi çıplak gözle baktığında bile bu gerçeği görüyor. Burada yapılan yapıların tamamen villa tarzı ve dünyanın her hangi bir yerinde yapılabilecek bir yapı tipolojisi gördük. Sadece küçük bir avlu yapıp ve zemin katına birkaç bazalt taş kaplama yaparak ‘Diyarbakır evini yaptım’ diyemezsin. Çünkü Diyarbakır evinin tipolojisinde özellikle özgün dokusunun bir çok özgün elemanı var. Maalesef bu yapılarda bu görülmüyor. Zaten kullanılan bazalt taşlarının da kaplama olduğu, düz kesme bazalt taşı olduğu ve bunun da kaplama olduğunu söyledik. Diyarbakır ‘Karacadağ bazalt cenneti’ olarak tabir edilir ama bu bazalt taşlarını bile zaman zaman Kayseri’den, Ankara’dan ve diğer illerden getirerek ‘Diyarbakır’a bazalt taşı getirdik, kullandık’ diyerekten imalatlarda gördük.'
'UCUBE BİR TABLO ORTAYA ÇIKTI’
Projeleri incelediklerini ve projelerin sıkıntılı olduğunu ifade eden Aydın “Ağırlıklı olarak bu ihaleleri alan firmalar Diyarbakır dışından davetiye ile getirilen firmalardır. Ancak bu firmalarda alt yüklenici, işi yürüten bazı yerel firmalar da vardır. Tabi firmalar da eline sunulan projeye göre imalatını yapar, yani proje sağlıklı, gerçek özgün dokusuna göre yapılmış olsaydı şuan bu tablo çıkmayacaktı. Projeleri de inceledik, bu projelerin sıkıntılı olduğunu gördük. Yanlış projeye yanlış imalat yapılınca böylesi ucube bir tablo ortaya çıktı” dedi.
'BURADAKİ BİR NEVİ U TİPİ CEZAEVİ'
Evlerin kentin tarihi dokusuna uymadığını söyleyen Aydın şunları söyledi:
“Mesela en basiti cephede kullanılan taş yerine özgün yapılarda bulunan dişi bazalt taş kullanılsaydı dahi bu hata belki kısmen minimize edilebilirdi. Ancak ucuz düz kesme bazalt taşı veya bazalt taşı taklidi taşların kullanılması sonucu böyle ucube villalar ortaya çıktı. Bu da Diyarbakır mimarisine, özgün dokusuyla uyuşabilecek bir yapı tipolojisi değil ve dokuyu tamamen yok etti diyebiliriz. Üstten bakıldığı zaman cezaevine benziyor. Avlu sistemini sırf Diyarbakır evlerine benzeteyim, küçücük avlular yapayım derken cezaevlerindeki avlulara benzedi. Cezaevine isim verildiği zaman o avlulardan havalandırmadan verilir, Diyarbakır cezaevi D sisteminde olduğu için D Tipi denilir. Buradaki de bir nevi U tipi bir cezaevi olduğunu söyleyebiliriz.”