KILIÇDAROĞLU: ÖNÜMÜZE BELGELER GELDİ

KILIÇDAROĞLU: ÖNÜMÜZE BELGELER GELDİ

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, kamu görevlilerine seslendiği videosunda neden sert konuştuğuna açıklık getirdi. Kılıçdaroğlu, aynı zamanda Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kendisine yönelik sözlerine, "Yolsuzlukla mücadel

Marmaris Belediyesi'nin basın meslek örgütleriyle birlikte düzenlediği yerel basının sorunlarının ve çözüm yollarının konuşulduğu ‘Anadolu Buluşması - Marmaris Yerel Medya Çalıştayı'nda CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da konuştu.

Politikacıların, gazeteciler aracılığıyla ülkede yaşanan sorunlardan haberdar olduğunu ve eksik ve yanlış uygulamaların eleştirilmesinin siyasiler açısından önemli olduğunu söyleyen Kılıçdaroğlu önceki dönemlerde Anayasa'ya medyanın yasama, yürütme ve yargıya ek olarak 4. kuvvet olarak eklenmesi gerektiği düşüncesini hala savunduğunu ifade etti.

Kılıçdaroğlu, dün yayınladığı videosunda kamu görevlilerine seslenerek, iktidarın hukuksuz talimatlarına uymamaları gerektiğini söylemiş ve iktidara geldiklerinde hesap soracaklarını söylemişti. Kılıçdaroğlu konuya ilişkin, 'Bu konuya bu kadar sert neden girdim onu da söyleyeyim. Önümüze belgeler geldi. Hatırlıyorsunuz bir şehir hastanesinin temeli atıldı. Ama bakıyorsunuz ki, temel atıldıktan sonra ihale yapılıyor. Duydunuz mu böyle bir şey? Önce temel at, sonra ihale yap. Önce inanamadık. Bir daha araştırıldı. Bir devlet memuru altına muhalefet şerhi yazmış' açıklaması yaptı.

Kılıçdaroğlu'nun bahsettiği söz konusu ihale Isparta Şehir Hastanesi'ne dair yapılan ihaleydi. Hastane inşaatı için temel 12 Mart 2014 tarihinde atılırken ihale ise 24 Temmuz 2014 tarihinde yapıldığı ortaya çıkmıştı.
Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a ise, 'Bir kez daha söylüyorum kanun dışı talimatları kim yerine getirirse, fakirin fukaranın cebine kim elini atarsa, onun karşısında olacağım, yanında Erdoğan dahi olsa!' cevabını verdi.

Kılıçdaroğlu'nun konuşmasından satır başları şu şekilde:
Bizim doğru habere ihtiyacımız var. Sağlıklı ve tutarlı eleştiriye ihtiyacımız var. Biz bazen kendi dünyamızda, kendimizi yeterince sorgulayamıyoruz. Hatalarımızı ve yanlışlarımızı bize söyleyecek olanlar gazeteciler.
Dönemin başbakanlarına da söyledim anayasa değişikliğinde 4. güç olarak medyayı da koyalım. Olmadı ama olmalı.

Herhangi bir sorunu politikacı önce gazeteden öğrenir. Bize hatalarımızı bağımsız olarak bildirecek medya olursa biz o hatayı bir daha yapmayız.Medya bir toplumu yönlendirebilir, farklı bir yere götürebilir, algıları yönlendirebilir. Bunların hepsi mümkün. Ama hayatın gerçekleri var.

Bir iktidar medyayı sürekli kendisinden öven bir yapıya getirmek istiyorsa bağımsız medyayı yok etmek isteyecektir. Bunun birinci yolu, 'Medya patronunu acaba nasıl susturabilirim. Onun için vergi denetimlerini nasıl yaparım? Yargıyı nasıl sopa olarak kullanırım? Gazeteyi, televizyonuyla beraber şuna satacaksın baskısını nasıl uygulayabilirim?' Türkiye'nin yaşadığı temel sorunlardan birisi bu. Medya patronuna yoğun bir baskı. Direndi direndi, direnemezse vazgeçiyor bu işten.
'BİK, İNFAZ KURUMUNA DÖNÜŞMÜŞ DURUMDA'
Basın İlan Kurumu (BİK) çok iyi niyetlerle kurulmuş. Ama bugün iktidarı sorguladığı için 'Ben size ceza veriyorum ve ilan vermiyorum' diyen bir infaz kurumuna dönüşmüş durumda. Bu çok ciddi bir sorun.
'RTÜK, AMACININ DIŞINA ÇIKTI'
Bugüne kadar tanık olmadığımız şeyleri duyuyor ve tanık oluyoruz. Türkiye'nin buradan çıkması lazım.
RTÜK, kuruluş amacının tümüyle dışına çıkmış durumda. Gücü denetleyen, iktidarı eleştiren televizyonlara 'nasıl ceza veririm' bunun peşinde. Bu arayışa kilitlenirseniz medyanın bağımsızlığını, özgürlüğünü yok edersiniz.
Sadece politikacılardan oluşan kurum elbette tepeden gelen talimatların gereğini yapan bir yapıya dönüşür. Bunun da değişmesi lazım.
Medya patronuna baskı yapıyorsunuz, BİK ile ilanları kesiyorsunuz, RTÜK aracılığıyla ceza veriyorsunuz bu yetmiyor bazen yargıyı da sopa olarak kullanıyorsunuz.
İki şekilde: Birincisi gazetecilerin gözaltına alınması, tutuklanması. Oysa yasada tutuklamanın istisnai olduğu ifade edilir. İkincisi: Doğru haberlere erişim engeli, haberlere yargı kararıyla erişimin engellenmesi.
Birilerini rahatsız ediyorsa haber. Gidiyorsunuz mahkemeye, buluyorsunuz adamını ve bu haber engelleniyor.
'KAMUDA GÖREV YAPAN BİR AİLENİN YA DA PARTİNİN MİLİTANI OLAMAZ'
Dün sosyal medyada açıklamam oldu. Kamu görevlilerine seslendim. 27,5 yıl kamuda görev yapan ve bugün de siyasette bulunan kişi olarak kamu görevlilerine hitap ediyorum. Gazetecilik etik değerleri yüksek olan bir meslekse, kamu görevlileri için de aynı şey geçerlidir. Kamuda görev yapan kişi bir ailenin ya da bir partinin militanı olamaz. Gidip oy verebilir ama görevini yasalar çerçevesinde yapması gerekir.
Kamu görevlisi bir ailenin veya sarayın memuru değil onlar Türkiye Cumhuriyeti'nin şerefli memuru olmak zorundadır. Bu çağrıyı yaptım. Fakir ailelerin çocuklarının en büyük hayali devlet memuru olmaktır. Siz bu beklentiyi onların ellerinden alıp bir vakıf aracılığıyla belli kişilere verirseniz bunun savunulacak yönü var mıdır? Bunun ahlaki yönü var mıdır? Bunun adalet yönü var mıdır?
ŞEHİR HASTANESİ İDDİASI: ÖNCE TEMEL AT, SONRA İHALE YAP
Bu konuya bu kadar sert neden girdim onu da söyleyeyim. Önümüze belgeler geldi. Hatırlıyorsunuz bir şehir hastanesinin temeli atıldı. Ama bakıyorsunuz ki, temel atıldıktan sonra ihale yapılıyor. Duydunuz mu böyle bir şey? Önce temel at, sonra ihale yap. Önce inanamadık. Bir daha araştırıldı. Bir devlet memuru altına muhalefet şerhi yazmış. 'Temel atıldıktan sonra nasıl ihale yapacağız' diye... İşte o memur devletin şerefli memurudur. Ama müsteşar, genel müdür falan bir grup var orada. Temelini önceden atıp ihalesini sonradan yaptıkları firmaya o ihaleyi veriyorlar.

Olması gereken devletin saygın kurumlarının harekete geçip bu rezalete son vermeleridir. Ne oldu? Tık yok. Soygun düzeni devam ediyor.Yine söylüyorum, kanunsuz ne yaptırıyorlarsa pazartesi itibariyle durun.
'Erdoğan, Kılıçdaroğlu'nun kamu görevlilerine yönelik açıklamaları suçtur' diye açıklama yapmış. Yolsuzlukla mücadele edeceğim. Bunu en başta bilmesi gereken de Sayın Erdoğan'dır. Bir kez daha söylüyorum kanun dışı talimatları kim yerine getirirse, fakirin fukaranın cebine kim elini atarsa, onun karşısında olacağım, yanında Erdoğan dahi olsa! Kanuna uyan, görevini yapan herkesin benim başımın üstünde yeri var.