Tarih: 24.10.2021 11:03

KARAMOLLAOĞLU: DÜNYADA BÖYLE BİR GARABETE RASTLAYAMAZSINIZ

Facebook Twitter Linked-in

Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, partisinin Genel Merkezi'nde gündeme dair değerlendirmelerde bulundu. 
Karamollaoğlu, iktidarın ülkede yaşananlar konusunda hiçbir sorumluluk almadığını ve suçu başkalarına yüklediğini belirterek 'Bu ülkede soğan fiyatları artıyor; soğan üreticisi suçlu oluyor. İğneden ipliğe her şeye zam geliyor; market sahipleri suçlu oluyor. Yurt problemi yaşanıyor; barınamıyoruz diyen gençler suçlanıyor. 'Faiz lobisi', 'soğan lobisi', 'patates lobisi' derken sıra geldi 'market lobisi' ile mücadele etmeye' dedi. Temel Karamollaoğlu, hükümetin kötü ekonomik tabloyu toparlamak için sürekli halktan yardım istediğini de söyleyerek, 'Dünyada böyle bir garabete rastlayamazsınız. Sen orada neden duruyorsun o zaman?' diye sordu. 

Karamollaoğlu'nun açıklamaları şöyle: 
SEN ORADA NEDEN DURUYORSUN O ZAMAN?:
Merkez Bankası Başkanı, vatandaştan enflasyonu aşağı çekmek için destek istiyor. Dünyada böyle bir garabete rastlayamazsınız. Sen orada neden duruyorsun o zaman? Tarım Bakanı, fiyatları aşağı çekmek için çiftçiden ve vatandaşlardan destek istiyor. Bu kötü ekonomik tablonun sebebi vatandaş değil ki; sizin aldığınız yanlış tedbirlerdir. Ekonomide düzelme istiyorsanız; bir numaralı mesele yolsuzluğa son vermektir. İkincisi israfı önlemektir. Bu mantıkla siz, ülkenin sorunlarını çözemezsiniz.
ALLAH'TAN KORKUN YA: Amerika’ya bir seyahat yapıyorsunuz; koskoca araba filosunu uçaklarla Amerika’ya götürüyorsunuz. Allah’tan korkun ya! İsrafı önlemek istiyorsanız; tasarruf önce evden başlar. Önce saray mantığından kurtulmak gerekir. Memleketi böyle idare ederseniz kırk yıl geçsin bundan bir adım ileriye gitmez ama kırk adım geriye düşersiniz. Sadece dua ediyoruz Ya Rabbi şu arkadaşlarımıza akıl fikir ver diye.
DÜN 'DOSTUM' DEDİĞİNİZE BUGÜN 'KÜSTÜM' DİYORSUNUZ: Muhterem arkadaşlar, tabi teknoloji ve sanayide dışa bağımlılıktan kurtulmanın birinci adımı siyasi iradenin bu konudaki kararlılığıdır. Dış politikadaki duruşumuz bu anlamda çok önemlidir. S-400'ler ve F-35'lerde yaşadığımız krizler hepimizin malumudur. Irak'ta, Suriye'de, Afganistan'da; Amerika ve Rusya başta olmak üzere, diğer ülkelerle ve özellikle bölge ülkeleri ile yaşadığımız problemler bilinmektedir. Dış politika, iç politikaya benzemez; dış politika, iç politikaya alet edilmez; bunu defalarca ifade ettik. İçerde kurduğunuz ittifakların mantığı ile dış politikada ülkeler arası ilişkileri sürdürmeye çalışırsanız, yanlış yaparsınız, şahsi ilişkilerle diplomatik ilişkileri birbirine karıştırırsanız; yol alamazsınız. Dün Amerika'da 'dostum' dediğinize, yarın İstanbul'a gelince 'küstüm' demekle bu işler yürümez. Putin'le aranız açılınca ABD'ye el uzatarak, ABD ile aranız biraz biraz düzelince birlikte Suriye yönetimine cephe alarak dış politikada başarılı olamazsınız. Dış politikadaki bu savrulmuşluk, kararsızlık ve yönsüzlük hali ülkemize büyük zararlar veriyor.
KİTABIN TANITIMINA GÖSTERDİKLERİ İLGİYİ...: İktidarın dış politikada takındığı bu tavırlar ülkemize ağır bedeller ödetmektedir. 'Bush, Obama ve Trump'la iyiydik, Biden'le iyi değiliz' diyor Sayın Cumhurbaşkanı.. İyi olan neydi Allah aşkına, bu dönemi size iyi gösteren gelişmeler nelerdir? Irak'ın, Suriye'nin, Libya'nın, Afganistan'ın geldiği durum mu iyi? Şam'ın, Bağdat'ın, Trablusgarp'ın tarumar edilmiş hali mi iyi olan? Hayatını kaybeden milyonlarca Müslüman varken, milyonlarca insan mülteci durumuna düşmüşken ve ülkemiz bunların ağır faturalarını öderken; başka hangi gelişme sizi durumun iyi olduğuna ikna etti? Şahsi ikili ilişkilerle dış politika yürütülmez; öncelik ülkemizin ve bölgemizin huzuru olmalıdır. Sözün tam burasında şunu da ifade etmek isterim; eğer Sayın Erdoğan ve danışmanları kitabın tanıtımına gösterdikleri ilgiyi, ayırdıkları zamanı ve kaynakları Türkiye'nin dış politikasına sarf etmiş olsalar; inanın Türkiye bu noktada olmazdı. Kişisel PR'ı içerde zaten gereğinden fazla yapıyorsunuz, en azından dış politikada önceliğiniz bu olmamalı... Saadet Partisi'nin bu konudaki tavrı nettir; o da şahsiyetli bir dış politikadır. Ve önceliklerimiz de ülkemizin, insanımızın faydası ve başta bölgemiz olmak üzere bütün insanlığın huzur ve selametidir.
BU ARKADAŞLAR ERBAKAN HOCAYI HİÇ ANLAMAMIŞLAR: Dış politikada ciddi problemlerle karşıyayız ve maalesef içerde de durum çok farklı değil. Bu konuda gündemin diğer başlıklarına geçmeden önce bir konuyu değerlendirmek istiyorum. Nedir o konu? Temeli 1956'da merhum Erbakan Hoca tarafından atılan ve bu nedenle Erbakan Hoca'nın fabrikası olarak da anılan Bayrampaşa'daki Pancar Motor Fabrikası... Erbakan Hoca, o fabrikada onca zorluğa ve imkan yetersizliğine rağmen motorlar üretmişti. Şimdi bu arkadaşlar, 'müjde' veriyor; 'o araziye Millet Bahçesi yapacağız, Erbakan Hoca'nın ismini de taşıyacak bu park..' Hakikaten anlamak mümkün değil! Bu arkadaşlar Erbakan Hoca'yı hiç ama hiç anlamamışlar. Yıllar evvel oraya o fabrikayı kuran merhum Hocamız, o fabrikayı önce atıl hale gelsin, ardından kapatılsın, sonra da bir park yapılsın adına da benim ismim verilsin diye kurmadı. O fabrika işlesin, motor üretsin, ülkemiz dışa bağımlı olmasın diye kurdu.
İNSANLARI AÇLIK SINIRININ ALTINDA YAŞAMAYA MAHKUM ETTİNİZ: Her hafta gündeme düşen konular değişse de; insanımızın değişmeyen tek gündemi var; ekonomik problemler, geçim sıkıntısı ve işsizlik... Hayat pahalılığı, geçim zorluğu, işsizlik... İnsanımızın değişmeyen ve her geçen gün hayatını daha da zorlaştıran temel sorunları bunlardır. İşte eylül ayının sonuna geldik ve Türk-İş bu ayın açlık ve yoksulluk sınırını açıkladı. Bu araştırmaya göre; açlık sınırı 3.049 lira, yoksulluk sınırı da 9.931 lira olmuş.. Peki, asgari ücret ne kadar; 2825 lira. Peki, ülkemizde ortalama bir çalışanın, memurun, işçinin aldığı maaş hiç 10 bin lirayı buluyor mu; hayır. Yani siz milyonlarca insanımızı açlık sınırının altında ve bir o kadar insanımızı da yoksulluk sınırın altında bir ücretle yaşamaya mahkum etmişsiniz. Daha önce defalarca kez söyledim, bugün bir kez daha söylüyorum; öncelikle zihniyetin değişmesi gerekiyor. Bugünü dünle mukayese ederken, enflasyon, döviz kurunu dikkate almaktan sadece rakamların zikredilmesi vatandaşın değil ama sadece kendinizi kandırırsınız. Asgari ücret belirlenirken açlık sınırını baz alırsanız, işte zamanla insanlar onun dahi altında bir ücrete mahkum hale gelir.
ÜCRET BELİRLEME MANTIĞININ DEĞİŞMESİ GEREKİYOR: Peki olması gereken nedir ve Saadet Partisi bu konuda hangi adımları atacak? Öncelikle ücret belirlemede mantığı değiştireceğiz; bu anlayışla bir yere varılmaz. Bir insana açlık sınırını, hatta onun da altında hayat standartlarını reva görmek zulümdür, zulüm! Asgari ücrette hedef açlık değil yoksulluk sınırı olmalı ve bunun için 5-10 yıllık planlar yapılmalıdır. Birilerine 3-5 maaş birden verilebiliyorsa, milyarlarca lira israf edilebiliyorsa; insanımıza da bu kaynak bulunur; hatta bulunur değil bu imkan var!
HERKES SUÇLU, BİR TEK KENDİLERİ MASUM: Hakikaten ülkemizin ekonomisi her geçen gün biraz daha kötüye gidiyor. Bugün iktidarda bulunanlar, ülkemizin nimetlerini kendi aralarında paylaşanlar, bu ülkede külfet çeken insanımızın feryadını duymuyor olabilir. Ya da daha da vahimi, görmezden, duymazdan, bilmezden gelmeye devam ediyorlar. Fakat vatandaşın canı yanıyor, bu derin krizin sorumluları ise suçu sürekli başkalarına atıp, kabahati hep başkalarında arıyorlar.
Bu ülkede soğan fiyatları artıyor; soğan üreticisi suçlu oluyor. İğneden ipliğe her şeye zam geliyor; market sahipleri suçlu oluyor. Yurt problemi yaşanıyor; barınamıyoruz diyen gençler suçlanıyor. Ev kiraları artıyor; ev sahipleri ve emlakçılar suçlanıyor. Dahası sorgusuz sualsiz işinden edilen KHK'lılar zor bela gidip bir iş buluyor; onları işe alanlar cezalandırılıyor. Fakat ne hikmetse iktidarın hiçbir kabahati yok; herkes suçlu, herkes hain; bir tek kendileri masum, bir tek onlar vatansever!
SADECE CEZA KESEREK BU İŞLER DÜZELMEZ: Sopayla, tehditle, gözaltına almakla, kurumları kapatmakla bu işler çözülmez; iktidarın artık bu tutum ve davranışlarından vazgeçmesi gerekiyor. 2010 yılında 'Sokak aralarında bakkal olayı bitmiştir' diyerek küçük esnafa mahalleyi dar eden Sayın Erdoğan şimdi de 'Beş zincir market piyasayı alt üst ediyor' sözleriyle enflasyonun sorumluluğunu üzerinden atmak istiyor. Artan fiyatlar için marketleri sorumlu tutup, cezalar keserek bu işler düzelecekse; her gün yeni bir zamla kabaran elektrik, su ve doğalgaz faturaları için de sayaç okuma personellerini mi cezalandıracaksınız? Akaryakıt fiyatlarındaki artışı engellemek için istasyon çalışanlarına ve sahiplerine mi ceza keseceksiniz? Böyle bir mantıksızlık olmaz, bu kafayla problemlerimiz çözülmez; aksine her geçen gün daha da derinleşir. 'Faiz lobisi', 'soğan lobisi', 'patates lobisi' derken sıra geldi “market lobisi” ile mücadele etmeye. Hayat pahalılığını marketlere bağlayanlar; akaryakıt, elektrik, konut kirası, inşaat maliyetleri, kitap, kırtasiye fiyatlarındaki fahiş artışların sorumlusu olarak kimi görüyor merak ediyorum.
SİZ GEMİNİN KARAYA OTURMASINDAN SORUMLUSUNUZ: Enflasyonun, yoksulluğun ve hayat pahalılığının tek sorumlusu sizsiniz. Her şeyin yetkisi sizde olacak, yargı size bağlı olacak, bakan yardımcılarını, daire başkanlarını, hatta özel kalem müdürlerini bile siz atayacaksınız, sizden habersiz duvarların rengi bile değişmeyecek. Üç dört ayda bir merkez bankası başkanını değiştireceksiniz, 'faizleri indirin' diye emir vereceksiniz, işinize gelmediği için TÜİK başkanını değiştireceksiniz; ama işler yolunda gitmediğinde sorumlu başkaları olacak. 20 yıldır bu dümenin başında siz varsınız ve geminin karaya oturmasından da siz sorumlusunuz. Fakat bu geminin karaya oturması nedeniyle kara kara düşünmek zorunda kalan milletimiz asla ümitsizliğe kapılmasın. Hiç kimse, bu millete karşı sorumluluk duygusunu kaybeden yöneticilere bakıp da umutsuzluğa düşmesin. Biz ekonomiyi elimizdeki sopayla ve cezayla korkutarak değil; akl-ı selim politikalarla yoluna koyacağız. İnsanımızı hayat pahalılığı karşısında yalnız ve çaresiz bırakmayacağız.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —