Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu, Kanal İstanbul projesinin 6 yılda biteceğini ifade ederek, 'Bütçeye yük olmadan yapmaya çalışıyoruz. 15 milyar dolarlık bir proje bu. Ortalama 12 yılda kendi gelirini kendi kazanacağını raporlarımız gösteriyor' dedi.
CNN Türk'te Ahmet Hakan’ın Tarafsız Bölge programına katılan Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu, kanalın üzerindeki 6 köprüden birinin temelinin bugün atılacağını belirterek, 'Kanal İstanbul olmasaydı küçük bir köprü yapılacaktı, Kanal İstanbul’a göre dizayn edildi. 1 yıl hazırlık, 5 yıl da yapım olarak düşünüyoruz, 6 yıl diyebiliriz.
Finans çalışmaları aktif olarak devam ediyor. Son 5 yılda yoğun bir çalışma var. 30 farklı sektörde 200’ün üzerinde uzman bilim adamlarıyla çalışıldı. Önümüzdeki 100 yıla damga vuracak bir hareketten bahsediyoruz.' diye konuştu.
Adil Karaismailoğlu, 'Geçiş garantisi olacak mı?' sorusuna, 'Tabii ki öyle bir fizibiliteniz olması lazım. Çünkü bu bir finans modelidir. Yatırımcı gelip bir yatırım yapacak, devletten para almadan. Onun üstüne de çıkabilir. Altını düşünmemek lazım. Bu tür finans modellerini en başarılı uygulayan ülkelerden birisi Türkiye.' yanıtını verdi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kanal İstanbul Sazlıdere Köprüsü Temel Atma Töreni'nde şunları söylemişti:
İstanbul Boğazı dünyanın en kalabalık gemi trafiklerinden birine sahiptir. Boğaz'dan, 1930'lu yıllarda, yılda ortalama 3 bin gemi geçiş yapıyordu. Günümüzde bu rakam 45 bine ulaştı. Sadece şehir içi yolculuklar için İstanbul Boğazı'nın her iki yakasındaki 54 ayrı iskelede günde 500 bin kişilik insan trafiği söz konusudur.
Yapılan projeksiyonlar 2050 yılında Boğaz'dan geçecek gemi sayısının 78 bini bulacağını gösteriyor. Halbuki hesaplamalara göre İstanbul Boğazı'nın güvenli gemi geçiş kapasitesi 25 bindir. Kapasite yoğunluğunun kaynaklanan sintine ve balast sularının yol açtığı sıkıntılar yanında ev ve sanayi atıklarının kirlettiği İstanbul Boğazı alarm zilleri vermeye başlayalı çok oldu.
'CUMHURBAŞKANI ÇOCUK KANDIRDIĞINI SANIYOR'
Mehmet Y. Yılmaz ise T24'teki 'Cumhurbaşkanı çocuk kandırdığını sanıyor' başlıklı yazısında durumun Erdoğan'ın dediğini gibi olmadığını belirterek şunları yazdı:
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, eğer yapılacak olursa Kanal İstanbul'un üzerinden geçecek ilk köprünün temel atma töreninde şunu söyledi:
'İstanbul Boğazı en kalabalık gemi trafiklerinden birine sahiptir. 1930'larda yılda ortalama üç bin gemi geçiyordu. Günümüzde bu rakam 45 bine ulaştı. Yapılan projeksiyonlar 2050 yılında Boğaz'dan geçecek gemi sayısının 78 bini bulabileceğini gösteriyor. İstanbul Boğazı'nın güvenli geçiş kapasitesi 25 bindir.'
2021 yılında yapılan bir temel atma töreninde Cumhurbaşkanı'nın niye 1930'lardaki gemi geçiş sayısı örneğini verdiğini, niye 1453'e kadar geri gitmediğini anlayamadım.
Örneği 1930'lardan veriyor ki söylediği sözün, söz olarak bir anlamı olsun.
Oysa 1453'e kadar gitseydi, rakam daha çarpıcı olurdu: O yıllarda yılda 100 gemi geçiyordu, şimdi 45 bin gemi geçiyor gibi!
Cumhurbaşkanı, örneği geçtiğimiz 10 yıldan verseydi 78 bin rakamını nasıl bulduğunu da açıklaması gerekecekti ki onu da açıklaması mümkün değil.
Artık sokakta misket oynayan çocuklar bile biliyor ki deniz taşımacılığında gemi tonajları artıyor. Yükler, artık daha büyük gemiler tarafından taşınıyor.
Bunun sonucunda da ticaretteki deniz taşımacılığının payı artsa da gemi sayısı azalıyor.
Nitekim Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü verilerine göre 2007 yılında 56 bin 606 gemi geçen İstanbul Boğazı'ndan 2020'de geçen gemi sayısı 38 bin 404.
2007 yılından bu yana geçen gemi sayısı her yıl azaldı. 2011'den itibaren sayı 50 binin altına indi. Son on yılda geçen gemi sayısı 10 bin adet düştü.
Yani Cumhurbaşkanı ya feci şekilde yanıltılmış ya da hepimizi çocuk yerine koyup, kandırmaya çalışıyor.
Boğaz'dan geçecek gemi sayısının artması mümkün değil.
Kanal İstanbul için 2026 yılı için verilmesi planlanan geçiş garantisi 54 bin 927.
Bu rakama Boğaz'dan en çok geminin geçtiği 2007 yılında ancak ulaşılmıştı.
2039 için verilen garantili geçiş sayısı ise 68 bin.
Öyle görünüyor ki bu hesaplar 'kafadan sallama usulüne göre' yapılmış.
Köprülerden geçmeyen araçların parasını Hazine'den nasıl ödüyorsak, buna bir de geçmeyen gemiler eklenecek.
Onun için önerimi tekrarlıyorum:
Ciddi bir hesaplama komitesi kurulsun ve AKP müteahhitlerinin bu işten kaç para kazanabilecekleri, bu büyüklükteki bir kamu ihalesi için dağıtılması zorunlu avantaların ne kadar tutacağı hesaplansın. Bu parayı nakden ve defaten 'hak sahiplerine' ödeyelim ve bu işten kurtulalım.
Böyle yaparsak hem Hazine'den daha az para harcamış oluruz hem de Trakya, Karadeniz ve Marmara'ya bu kanalın verebileceği çevresel zarardan kurtulmuş oluruz.
Cumartesi günü temeli atılan köprüyü de bir an önce bitirelim ve 'israf anıtı' olarak kullanmak üzere gelecek kuşaklara miras bırakalım.
Yılda bir günü de (mesela davet usulüyle yapılan ilk ihale hangi gün yapıldıysa) 'devletin malı deniz, yemeyen domuz bayramı' ilan eder, kutlamalarını da bu köprünün üzerinde yaparız.
* * *
KİM 'SÖKE SÖKE' ALABİLİR?
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, iktidara geldiklerinde Kanal İstanbul için harcanacak paraları ödemeyeceğini söyleyince, Cumhurbaşkanı çok kızdı:
'Bu ne terbiyesizlik' dedi, 'Söke söke sizden bu paraları uluslararası tahkim yoluyla da alırlar. Bunları da öğren. Bunlar tam manasıyla çaylak' diye devam etti.
Kılıçdaroğlu da yanıt verdi: 'Bize sökmez!'
Böyle yap – işlet – devret sözleşmelerinde uluslararası tahkim yetkilerinin de yer aldığını biliyoruz.
Onun için sözleşmeleri, cezasını ödemeden feshetmek o kadar kolay değil elbette.
Ancak daha önce de dikkatinizi çekmiştim, eğer bu ihalelerde açık yolsuzluk ve usulsüzlük yapıldığı kanıtlanabilirse, beş kuruş bile ödemeden sözleşmeleri feshetmek mümkün, hatta tazminat alma ihtimali bile var.
Bunun için ihale süreçlerinin nasıl işlediğinin ortaya konulması önemli ki bizde bu tür ihalelerin hepsi özel davetle, adrese teslim yapılıyor.
Hiçbiri rekabete açık değil, oluşan fiyat, piyasa fiyatı da değil.
Mesela Zafer Havaalanı sözleşmesinin tazminatsız feshi son derece kolay olacaktır.
Bir yıllık yolcu garantisi olarak verilen yolcu sayısı, bölgedeki tüm nüfustan fazla çünkü.
İhalelerin fahiş fiyatlarla yapıldığını ortaya koymak da aynı şekilde sözleşme feshine olanak verir.
'Şehir Hastaneleri' sözleşmeleri için kolayca kullanılabilecek bir yöntem bu.
Normal olarak bu işlerde usulsüzlük ve yolsuzluklar yapıldığını mahkeme kararlarıyla ortaya koymak gerekir.
Türkiye'de mahkeme kararlarının, iktidarlar tarafından nasıl kolayca etkilenebildiğini biliyoruz ancak Anayasal dokunulmazlıkları da unutmamak gerek.
Ama en garantili yöntem, AKP iktidarının herkese öğrettiği yöntem!
Yani vergi ve devletin tüm denetleme kurumlarını kullanabileceğiniz 'konvansiyonel' bir savaş!
Devletin eşitsiz gücünü kullanması da diyebiliriz buna.
Kuşkusuz ki devletlerde devamlılık esastır ancak bunu 'yolsuzluklara kesintisiz devam etmek' olarak yorumlamamak da gerekir!