İktidara yakın Yeni Şafak gazetesi yazarı Yusuf Kaplan AKP’yi kızdıracak bir yazı yazdı.
Kaplan’ın “Sömürgeciler bile yapamazdı bunu bize!” başlıklı yazısının ilgili bölümü şöyle:
“Kimse bana Türkiye’nin bağımsız olduğundan filan söz etmesin! Ekonomide bağımsız değil. Kültürde bağımsız değil. Eğitimde bağımsız değil. Hariciyede bağımsız değil. Bir avuç baronik masonik seküler cemaat, bir avuç devşirme çete, ülkenin kaderine hükmediyor!
Türkiye fiilen sömürgeleştirilmedi ama zihnen, kültürel olarak sömürgeleştirildi.
Çok kritik bir eşikteyiz.
Eğitimde, medyada ve kültürde büyük bir kuşatma ile karşı karşıyayız. Üçünde de işgal altında ülke. Yani beynimizi koruyamıyoruz, zihin inşa edemiyoruz.
Türkiye’nin ortak kültürü yok. Bir toplumun ortak kültürü, bütün saldırılara karşı güçlü ve köklü direnme biçimleri sunan, zorluklara göğüs germesini sağlayan, o toplumu yaşatan, dimdik ayakta tutan ruhudur.
Ruhu, bir toplumun hafızasıdır, tarihidir; ortaklaşa ve çileyle inşa ettiği değerleri, anlam haritaları; topluma tarih yaptıran, yüzyılların çilesi, mücadelesi, dayanışması, kardeşliği ile inşa edilen, sadece o topluma ait yaşanmışlıklar toplamı, birikimi ve tecrübesidir. Bir toplumun dinamizminin, diriliğinin, direnişinin ve dirilişinin yegâne kaynağı birlikte yaşanan, çileyle, kanla, gözyaşıyla dokunan bu müşterek yaşanmışlıklar dünyasıdır.
Toplumun ruhu budur işte.
Yaşadığı direniş ve varoluş, yaşayış ve yaşatış tecrübesi ve derinliği.
Bir topluma yapılabilecek en büyük kötülük müşterek çilesinin, direniş ve varoluş tecrübesinin eseri ruhunun yok edilmesidir.
Bir toplumu yok etmek mi istiyorsunuz?
Yüzlerce, belki binlerce yılın çileli ve müşterek tecrübesi üzerine inşa edilen ruhunu yok edin.
Bir toplumun ruhunu yok ederseniz, o toplumu diri tutan, ayakta tutan, bir arada tutan, yaşayan ortak değerleri, sanatları, edebiyatı, söyleme ve eyleme biçimlerini kolayca yok edersiniz.
Bir toplumun değerlerinin, anlam dünyasının, yol haritasının kaynağı o toplumun ortak ruhu, ortak kültürüdür.
Bir toplumun başına gelebilecek en büyük felâket, ruhunu, kültürünü, duyarlıklarını, değerlerini ve anlam haritalarını yitirme tehlikesiyle karşı karşıya kalmasıdır!
Tek seçeceğimiz var: Ülkenin kremasını yok olmaktan kurtarmak.
Nasıl olacak bu, peki?
Piramidin en tepesini yetiştirerek…
Adam yetiştirecek adamları yetiştirerek…
İnanmış ve adanmış bir öncü kuşak yetiştirerek…
Dirençli, donanımlı, hem dünyayı hem de kendi dünyasını iyi tanıyan, özgüveni yüksek, ruh sahibi, önümüzü açacak, yıkılmayacak güçlü şahsiyetler yetiştirerek…”