Cumhuriyet gazetesi yazarı Barış Terkoğlu, "Sedat Peker’in verdiği tarih" başlıklı dikkat çeken bir yazı kaleme aldı. Organize suç örgütü lideri Sedat Peker'in yayımladığı 9'uncu videoda Sezgin Baran Korkmaz'd
Türkiye’de devlet-mafya ilişkilerini yeniden tartışmaya açan suç örgütü lideri Sedat Peker, 9. videosunu yayınladı. Videoda, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'ya yönelik iddialarına devam eden Peker, ''Ben yurtdışına gitmeden önce odanda misafir ettin. Sezgin Baran Korkmaz'ı, Soylu, yurtdışına kaçırdı'' ifadelerini kullandı.
Sezgin Baran Korkmaz ile ilgili tartışmalar devam ederken Barış Terkoğlu, Soylu ile Sezgin Baran Korkmaz arasında geçen konuşmaları yazdı. Terkoğlu, Soylu'nun Korkmaz'a 'Biz seni Çakıcı’nın elinden almadık mı' dediğini anlattı.
Terkoğlu'nun bugünkü yazısı şölye:
Deniz kenarında saatlerce yürüyorsun ama denizi görmüyorsun. Duvarlarla çevrili yalılar engel oluyor. Her yanı suyla çevrili şehirde maviye bakmak da bir ayrıcalık. Servet hareket ettikçe yalı sahipleri de değişiyor. Emlakçılara göre son yıllarda olağanüstü bir hızda satılıyor.
Sedat Peker bu kez, adı SBK diye kısaltılan Sezgin Baran Korkmaz’ın, bir işadamıyla yaşadığı alacak-verecek krizine, İçişleri Bakanı’nın müdahale ettiğini anlattı. İddiasına göre, 5 Aralık 2020’de, SBK, bakanlığa çağrılmıştı. Bakan Soylu, SBK’nin 45 milyon dolarlık alacağından vazgeçmesini istemişti. Peker’in iddiasına göre, bakanlıkta SBK’ye, kendisi hakkındaki tahkikat haberi verildi. Yurtdışına çıkması istendi. Bunun yanı sıra Peker, SBK’nin Paramount Oteli’nde yargının, bürokrasinin ve medyanın kritik isimlerinin hiçbir ücret ödemeden tatil yaptığını da söyledi.
Aslında “Vay arkadaş” dedirtmiyor. Sebebi basit. Zira SBK hakkında, yargının tuhaf kararları bunları düşündürmüştü. Ayrıca bunları uçan kuşlar bile konuşuyordu.
‘DEVLET MESELESİ’ OLAN PARA
Peker’in açıklamalarının ardından meseleyi bilen kritik isimleri aradım. Bir tanesi şunu anlattı:
“İçişleri Bakanlığı’na bir kez değil aynı gün iki kez gitti. Telefonla çağrıldı. İlk gidişinde elindeki senedi şimdilik icraya koymaması istendi. O da tamam dedi. Bakanlıktan çıktı. Derken kısa süre sonra telefon geldi. Tekrar bakanlığa çağrıldı. Gittiğinde ‘devlet meselesi, bu parayı hiç alma’ denildi.”
İkinci kaynak da aynı hikâyeyi başka benzer detaylarla anlattı. Onun anlattığında tekrar bakanlığa dönme yoktu. Bakan telefonla konuşmak için odadan çıkıyor, sonra tekrar geriye dönüyordu. Eklediği bir ayrıntı daha vardı:
• “İçişleri Bakanı görüşmede SBK’ye ‘Biz seni Çakıcı’nın elinden almadık mı’ dedi. Gerçekten de Kervansaray Otelleri’nin satışı sırasında SBK’ye karşı Alaattin Çakıcı devreye girmişti. Çakıcı, SBK’yi görüşmeye çağırmıştı. Ancak Çakıcı’nın adamlarının telefonları o sırada polis tarafından dinleniyordu. Hem bu görüşme hem de SBK’nin ofisinin basılması bu sayede önlendi. Arkasında devlet desteği olduğunu düşünen SBK, Çakıcı’ya meydan okuyabildi.”
Kısacası kaynaklar Peker’in anlattıklarını nüanslarla doğruluyor. Devletin, hukuk kılıcını herkese karşı eşit kullanmak yerine mafya, işadamları, yargı, siyaset arasında düzenleyici olmayı seçtiği bu yol, aslında devleti de çökertiyor. İşin ilginç yanı, İçişleri Bakanlığı’ndaki o görüşmede SBK’ye, “Bu bir devlet kararı” deniliyor. Haliyle devlet ile mafya arasındaki çizgi iyice belirsizleşiyor.
ÖLÜ ALICILIĞI YAPIYOR
Biliyorum. Anlamakta zorlanıyorsunuz. “Kim bu adamlar, nereden çıktı”, diyorsunuz.
Özetlersek, ABD’de “Kingston Kardeşler” olarak bilinen Jacop Ortell Kingston, Isaiah Kingston, Rachel Kingston, Sally Kingston’un yargılandığı dava, Türkiye ile ilişkilendiriliyor. Suçlarını itiraf eden ve mahkûm olan Kingston kardeşler, ABD hazinesini dolandırarak 500 milyon doları ülke dışına çıkarmıştı. ABD makamları, bu paranın en az 132 milyon dolarının Türkiye’ye gönderildiğini düşünüyor. Gerçekten de Kingston kardeşler, Türkiye’de kurdukları şirket aracılığıyla, Türkiye’ye para taşıdı. İşte SBK de Türkiye’deki mahkemeler tarafından bu parayı kullanmakla suçlanıyor.
Peki, SBK ne iş yapıyor? Kendisi şöyle anlatıyor: “Batmış olan, kapanmış olan şirketleri satın alıyorum, onları yeniden üretime kazandırıyorum, insanlar çalıştırıyorum, ekonomiye katıyorum.”
Kısacası SBK, Türkiye’de “zor durumda” olan şirketleri ucuza alıyor. Sonra “bir şekilde” düze çıkarıp pahalıya satıyor. Haliyle Korkmaz’ın hem alışları hem satışları tartışma yaratıyor.
YARGI NASIL YÖN DEĞİŞTİRDİ?
Peker’in iddialarının peşine düşmek için hukuk serüvenini takip etmek gerekiyor…
30 Eylül 2020’de İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, SBK’nin de aralarında olduğu 14 kişi hakkında, malvarlıklarına el konulması talebinde bulundu. Aynı gün 10. Sulh Ceza Hâkimliği kabul etti. Ayrıca SBK hakkında da yurtdışına çıkış yasağı kararı aldı.
5 Kasım 2020’de yeni bir gelişme oldu. Mali Suçlar Araştırma Kurulu Başkanlığı (MASAK), SBK’nin serveti hakkında “suç bulunamadı” raporu verdi. Ertesi gün, 6 Kasım’da, İstanbul Cumhuriyet Savcılığı bu kez el koyma kararının kaldırılmasını istedi. Aynı gün, İstanbul 3. Sulh Ceza Hâkimliği, SBK hakkındaki tedbir kararını kaldırdı. Yetmedi, 17 Kasım 2020’de de İstanbul 7. Sulh Ceza Hâkimliği, SBK hakkındaki yurtdışına çıkış yasağını bitirdi.
Kısacası yargı, çok tuhaf şekilde, bir buçuk ayda tersine döndü. SBK’nin üstüne giderken bir anda rüzgâr ters esmişti.
Ardından ilginç bir şey daha oldu. 5 Aralık 2020 günü “ne oldu ise” o gün SBK bir anda yurtdışına çıkmaya karar verdi. İstanbul Havalimanı’ndan hiçbir engele takılmadan Türkiye’yi terk etti. Peker’in verdiği tarihin (5 Aralık) aynı olduğunu hatırladınız mı?
Tuhaflıklar burada bitmedi. Aralık sonuna gelindiğinde tablo yine değişti. 29 Aralık 2020 günü, SBK’nin de aralarında olduğu 19 kişi hakkında gözaltı kararı alındı. Üstelik bu kararı alan, kasımda SBK’ye “temiz” diyen İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’ydı. Ama aynı yargının önceki kararı sayesinde, SBK çoktan Türkiye’yi terk etmişti.
Söz konusu takvime, yargının gel-gitli tablosuna, aynı kişiyle ilgili verilen kararlardaki çelişkilere bakılınca, “çok yukarıdan” bir elin sürece müdahale ettiği, gözle değilse de akılla görülebiliyor.
Üstelik…
Söz konusu kararların ardından, yargıda ilginç değişiklikler de oldu. İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı İrfan Fidan, 27 Kasım 2020’de Yargıtay’a, oradan tek dosya açmadan jet hızıyla Anayasa Mahkemesi üyeliğine atandı. Soruşturmada kritik kararları alan vekili Hasan Yılmaz da Adalet Bakan Yardımcılığı’na getirildi. Satrançta hem beyaz hem siyah taşlar aynı anda yer değiştiriyordu.
AYNI ANDA SATILAN YALILAR
Hikâyenin özeti böyle…
Her şey bu kadar derken, elime dün ilginç bir belge geçti. 21 Mayıs 2021’de, yani iki hafta önce, İstanbul 10. İcra Müdürlüğü Mezat Salonu’nda bir açık artırma yapılmıştı. İstanbul Boğazı’nda, Beşiktaş-Ortaköy bölgesinde, üç değerli bina icrayla satılmıştı. Saat 14.00’te satılanı 25 milyona, 14.20’de satılanı 52 milyon 100 bin liraya, 14.40’ta satılanı 40 milyon 150 bin liraya aynı kişi almıştı. Zaten başka talipli de çıkmamıştı. Üçünün de alıcısı Bugaraj Elektronik Ticaret görünüyordu. Ne mi o? Aylar önce SBK ile ilişkili olmakla suçlanan ve bu nedenle hakkında tedbir kararı alınan şirketten başkası değil.
Peki, satılan yalılar kimin? Yıllar önce, SBK ile Borajet satışı yüzünden mahkemelik olan Yalçın Ayaslı’nın çocuklarının. Yaklaşık 14 milyon dolar civarında olan rakam züğürdün dilini yorsa da konuştuğum emlakçılar “ucuza gitti” diyor. Ayaslı ailesinin bu nedenle kızgın olduğu söyleniyor.
Biz Peker’i tartışırken, ucuza kapatma hikâyesi, yalıların sessizce el değiştirme öyküsü sürüyor. Parayı takip edemezsek yalıları ederiz. Yargıdaki zikzakları, siyasetteki entrikaları, Peker’in videolarını, mafyanın hesaplaşmalarını konuşurken adını sıkça andığımız “Pelikancılar”dan bahsederken de hep “yalıdakiler” demiyor muyuz zaten?
9367,77%3,72
34,58% 0,33
36,23% 0,01
2987,83% 0,88
4956,37% 0,00