İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, 'Her partide siyasi sesliliği destekliyorum öyle baktığımızda AK Parti’nin bünyesine de çok sesliliğin gelmesinin yolu olabilir. Türkiye’nin en derin sorunu demokrasi, hukuk, hukukin üstünlüğü, adalet, ve buna bağılı olarak ekonomidir. ' dedi.
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, katıldığı canlı yayın programında gündemdeki konuları değerlendirdi. Akşener’in, değerlendirmelerinden satır başları şöyle:
SOKAĞA ÇIKMA YASAĞININ 23 NİSAN’A DENK GELMESİ
23 Nisan’la ilgili bazı programların olması gerekirdi, sokağa çıkma yasağı durumunda onlarla ilgili nasıl bir tutum alınacak onu öğreneceğiz. Eskiden Anıtkabir’e gidilirdi, bildiğim kadarıyla hala program var hala oraya katılmayı çok isterim.
YAVAŞ VE İMAMOĞLU ERDOĞAN’IN DA, HÜKÜMETİNİN DE RAKİBİ DEĞİLLER
Millet İttifakı belediyelerinin bağış almasıyla ilgili bir kanaat bildirdiyse Erdoğan, bunu çok yanlış bulurum. Belediyelerin hukuki olarak bağış almaları haktır. Keşke Sayın Erdoğan bu belediyeleri rakibi gibi görmeseydi, Merkezi hükümetle belediyeleri bir eş güdüm içerisinde birlikte bu koronayla savaşabilir el ele tutuşmuş; kaynakları daha verimli kullanan bir Cumhurbaşkanı olabilseydi. Kaynakları daha verimli kullanabilen bir Cumhurbaşkanı olabilirdi ama anlıyoruz ki AK Parti Genel Başkanlığı şapkasını çok içselleştirmiş herkesin Cumhurbaşkanı olabilmeyi bir türlü değiştiremedi. Belediyelerin imkanlarından merkezi hükümetin faydalanması, maske dağıtımındaki beceriksizliği ortadan kaldırırdı, yardımlarla ilgili beceriksizliği ortadan kaldırırdı.
Bu FETÖ meselesi de son derece kullanışlı bir manivela ve mekanizma olarak her daim ortaya çıkıyor. Bildiğim kadarıyla ne Sayın Ekrem İmamoğlu'nun ne de Sayın Mansur Yavaş hiçbir zaman Belediye Başkanlığı dışında ilçe Belediyeleri Başkanlıkları dışında bir görevleri olmadı. Dolayısıyla emniyette görev almadılar, hakimlik yapmadılar, müsteşarlık yapmadılar. O nedenle FETÖ yöntemlerine bir alışkanlıkları olmadığını biliyorum. Bu yöntemleri geçmişte kullananlar bilirler. Ama bu tanımlamayı Cumhurbaşkanı ağzından duymayı doğrusu esefle karşıladığını ifade etmek isterim.
Başka belediye başkanları da var ama Sayın Erdoğan'ı en fazla rahatsız eden Sayın Yavaş ve Sayın İmamoğlu ama bunlar Sayın Erdoğan'ın rakibi değiller, hükümetinin de rakibi değiller. Onlar devletin bir kurumunun başında seçilmiş insanlar. Başka problemlerde var İstanbul ve Ankara'nın travmasını Sayın Erdoğan'ın bir türlü atlatamadı.
'ERDOĞAN YAKIN ZAMANDA YİNE ALDATILDIK DİYEBİLİR'
Sayın Erdoğan en yakın zamanda gene aldatıldık diyebilir; Allah beni affetsin, milletim beni affetsin diyebilir. Özellikle insanların canı ile uğraştı; çok korktuğu ekonomi ile ilgili olarak büyük problemlerin yaşandığı; taksicilerin, gündelik çalışanların, sağlık çalışanlarının, özel sektörde yani daha mavi yakalı olarak çalışanların, küçük esnafın bütün bunların dertleri varken; bu insanlar hem canları hem işleri ile ilgili gerçekten endişe içerisindeyken Cumhurbaşkanlığı makamında bulunan bu kişi kalkıp yeniden kutuplaştırıyor.
Sayın Erdoğan'ın algoritması bu; böl, parçala, yönet. Sayın Yavaş ve Sayın İmamoğlu’nun ne Sayın Cumhurbaşkanı’nın şahsına ne de Cumhurbaşkanlığı makamına bugüne kadar rencide edici tek bir kelimeleri olmadı. Şimdi böyle bir pozisyonda onlardan yararlanmak mümkünken bu insanları ve milletin seçtiği bu belediye başkanlarını düşmanlaştırmanın bir stratejisi olsa gerek.
Türkiye'nin beka sorunu var mıdır bilmiyorum ama yöneticilerin bir zeka sorunu olduğuna inanıyorum. Bir ciddiyet sorunumuz da var. Devlet insanı olmak bu konularda ciddi olmayı gerektirir. Bir kriz geldiğinde o krizi parça parça yönetmek yerine yani bütüncül bir anlayışla hem ekonomik bir bakış hem insani bir bakış hem siyasi bir bakış ortaya koyar ve muhalefet partilerinin de görüşlerini fikirlerini bilgilerini alır.
Türkiye'de yaşayan herkesin dayanışma içinde olması eylemini duruşunu sağlayacak olan iktidardır; iktidarın başındakilerdir ama maalesef Millet İttifakı'nın belediye başkanlarına Millet İttifakı'nın yöneticilerine birlik beraberlik durumunu sağlama dili ve adımı düşüyor. Bu muhalefete düşmez; iktidara düşer.
ZONGULDAK VALİSİ MERKEZE ÇEKİLMELİ
Zonguldak Valisi söylemlerinden dolayı özür diledi bir artı değer ama işin ciddiyeti açısından merkeze çekilmesinde büyük fayda var.
SÜLEYLAN SOYLU’NUN İSTİFASI
AK Parti’nin içişiler ile ilgili bir hüküm bildiremem çünkü ayıp sayarım. Genellikle partimize yönelik bu tür üslupla çok şeyler söylendi ilkeler ve prensipler üzerinde seviyeyi koruyarak durmak zorundayız. Sayın Soylu önce Sokağa çıkma yasağını Cumhurbaşkanın kararıyla aldığını söyledi yaşanan karmaşadan sonra Sayın Soylu bu eylemin bir başarısızlık ve hata olduğunu kabul etti ve arkasından sorumluluğunu alıyorum diyerek istifa etti. Yani Sayın Erdoğan’ın talimatıyla yapılan sokağa çıkma yasağının sorumluluğunun kendisi tarafından alındığını söyledi. Bunun karşılığında istifa etti ve kabul edilmedi. 1milyon 700 binin üzerinde tweet atıldı. Erdoğan’ın bakması gereken bir alan. Her partide siyasi sesliliği destekliyorum öyle baktığımızda AK Parti’nin bünyesine de çok sesliliğin gelmesinin yolu olabilir. Türkiye’nin en derin sorunu demokrasi, hukuk, hukukin üstünlüğü, adalet, ve buna bağılı olarak ekonomidir.
DAMAT BEYİN SÖYLEDİKLERİNİN SAHADA HİÇBİR KARŞILIĞININ OLMADIĞINI GÖRDÜK
Ben ilçe ilçe gezdim, buralarda ilçelerde gördüğüm şey inanılmaz bir fakirleşme vardı. Esnaf kelimenin tam karşılığı olarak yanıyordu, alım gücü düşmüştü, tarım bitmişti, tarımdan geçinen insanların şikayetlerini anlatmam mümkün değil. İşsiz gençlerin dertleri tahminlerinin üzerinde bir noktada. Biz bu Kovid 19 salgınına zaten çok kırılgan bir ekonomi ile girdik. Damat beyin söylediklerinin sahada hiçbir karşılığının olmadığını gördük. Türkiye’nin yüzde 90’a yakınının istihdamını oluşturan bu işyerlerinin can çekiştiğini gördük.
İŞSİZLİKTEN KIRILAN, İŞİNİ KAYBETMEKTEN, İŞYERİNİ KAYBETMEKTEN KORKAN BİR TÜRKİYE İLE KARŞI KARŞIYAYIZ
Türkiye’nin ekonomi ile ilgili bütüncül bir bakış açısıyla üreten bir ekonomi haline getirilmesi lazım. Tarımda üreten, sanayide, teknolojide, bilgi üretiminde üreten bir Türkiye haline dönmesi lazım. Türkiye'nin kaynakları vardı. Merkez Bankası'nın İhtiyat akçesi gitmiş, işsizlik fonundaki 131 milyar TL'lik liralık paranın ne olduğu belirsiz daha ilginci Varlık fonunda ne var ne yok belli değil ve 100 milyar liralık bir ekonomik istikrar paketi kalkanı paketi açıklandı. Sadece iki milyar lirası insanlara dokunacak bir para geri kalanı tamamen kredi yapılandırma vesaire. Bizim geniş manada bakarsak 7 milyon işsizimiz var. Daha dar manada bakarsak dört buçuk milyon işsiz var. Üniversite mezunu genç işsizliği rekor seviyede. Milyonlarca kayıt dışı çalışan insanımız var.
Korona’ dan kaynaklı ülkeler içlerine döndü. Her ülke kendi derdi ile meşgul olduğu için doğal olarak ihracat düşecek. Dolayısıyla ihracat üzerine kurulmuş firmalar muhtemelen işçi çıkaracak işsizlik öyle bir noktaya gelecek ki; bizim arkadaşlarımızın yaptığı ekonomik simülasyon sadece işsizlikle ilgili gerçekten iç karartıcı ve göz korkutucu.
40 milyar dolar 10 yılda Suriyeli sığınmacılara harcanan para. Bizim bildiğimiz 50 diyen var 60 diyen var. Hadi bunu böyle söyleyelim hiçbir şeffaflık yok. Ayrıca 10 yıl daha bakarız diyen bir Sayın Erdoğan'a karşı karşıya kaldık ama işsizlikten kırılan, işini kaybetmekten korkan, bu arada İş yerini de kaybetmekten korkan bir Türkiye ile beraberiz.
Tarım uzun bir zamandır bilerek sanki ithalata bağımlı hale bir pozisyonda oldu. Şimdi buğday, saman, mercimek aklınıza gelen her türlü gıda, hayvan ithalatı gibi her türlü gıda konusunda ithal eden bir ülke. Şimdi biz Rusya ve Ukrayna'dan buğday ithal ediyoruz artık Corona var onlar da içe döndü; bu sene buğday ithalatı yapamaz. Kendine yeten gıdada yeten bir ülke olmamız gerekiyor.
'ERDOĞAN, PROPAGANDİST BİR MEDYA ORTAYA ÇIKARDI'
2008'den itibaren Sayın Erdoğan medyada örgütlenmeye gitti. Her iktidar yandaş medya yaratmaya çalışır fakat Sayın Erdoğan 18 yılda yanlışın dışında onu aşağı iten bir propagandist medya ortaya çıkardı. Şimdi bu propagandist medya sayın Erdoğan'ın %50’lik kendisine tavır koyan seçmen kitlesi çıkarmış oldu. Türkiye’de şu anda bir avuç özgür medya var.
Bir avuç özgür medya var şu anda Türkiye’de ben şimdi A Haber’e çıksam ne yazar. Diğer kanallar kapatılınca ne olacak bu kanalları izleyen seyirci A Haber’e gidip Tayyipçi mi olacak? Özgür medyanın varlığı siyasetçi için elzemdir. Siyasetçinin seçmeni ile ilişkisini canlı kılar. Gerçek gazetecilerin gerçek sorular sorduğu bir siyasi yapı, seçmen adına sorulan sorularla kendini derler toparlar. Bu propagandist medyanın varlığı bizim açımızdan sorun değil. Oraya çıksanız ne olur çıkmasanız ne olur.
23 NİSAN VE RAMAZAN’IN BAŞLANĞICI AYNI GÜN
Bu dini bakış açısından bir tevakkuf. Bu sene ramazan ve 23 Nisan birarada sanki bize deniliyor ki, bu dünyanın nimetlerini hoyratça ortadan kaldırmayın, herkese yeter ama saygı duyarak gidin. Bugüne kadar bu iki alanı çatıştırarak çok güzel oy alındı. Derdi yok, tasası yok. Barışması gerekir, yani cumhuriyetin içinde ben bir dindar kadın olarak yaşıyorum, evvel ezelden dindar olduğunu söyleyen bir kadın olarak ne cumhuriyet değerleriyle ne inancımla ilgili bir sorunum olmadı. Aynı güne denk düşmesini ben sevinçle karşıladım umarım bu işin ekmeğini yiyenler şapkalarını önüne alırlar düşünürler.