17 Kasım 1999 tarihinde UNESCO, 21 Şubat’ı Uluslararası Anadil Günü olarak ilan etmiş ve 2000 yılından bu yana dünyada kültürel çeşitliliği ve çok dilliliği desteklemek amacıyla “Dünya Anadili Günü” olarak kutlanmaya başlamıştır.
Dünya Anadili Gününün 23. yılında ne yazık ki Dünya üzerinde diller yok olmaya devam ediyor ve pek çok dil de tehdit altındadır. Yok olan diller ve tehdit altındaki diller azınlık ya da kendi egemenliğine ve anadilinin kullanımına dair inisiyatif kullanma hakkına sahip olamayan toplulukların dilleridir. Anadil topluluk bireylerinin en kolay sosyalleştiği, etkileşimde olduğunu ve gelişimini en rahat devam ettirebildiği bir dildir. O nedenle anadilinin eğitim hakkı olarak tanınması bu bağlamda temel bir insan hakkıdır ve anadilinin yaşamın her alanında kullanılabiliyor olması temel insan haklarındandır. Anadilde eğitim hakkına kavuşabilmiş olan toplulukların her anlamda gelişimi daha fazla olacak ve topluluklar arasındaki eşitsizliği de ortadan kaldıracaktır. Ayrıca, yapılan bütün araştırmalar anadilinde eğitim gören çocukların pedegojik olarak daha başarılı olduklarını göstermektedir.
Ancak Dünya üzerinde egemen olan devletlerin asimilasyoncu politikaları, tekçi uygulamaları nedeniyle egemen ulusun dili diğer topluluklara da zorunlu hale getirilmektedir. Oysa anadil toplumların varlıklarının, kimliklerinin ve kültürlerinin en önemli aktarıcısıdır ve göstergesidir. Topluluklar dilleriyle var olurlar. Dili olmayan toplulukların topluluk olarak varlıklarını devam ettirmeleri oldukça zordur.Dünya üzerinde yok olan, tehlike altında olan ve konuşulan tüm diller insanlık aleminin ve insanlık tarihinin ortak değeridir. Diller üzerinde tekçi ve asimilasyoncu politikalar ve zor aygıtları kaldırılmalıdır. Halkların kendi dillerinde konuşma, eğitim alma, yaşamlarını ve kültürlerini devam ettirmeleri sağlanmalıdır. Dilsel ve kültürel çoğulculuk ile toplumların barış içinde bir arada ve özgürce yaşamaları sağlanabilecektir.
Türkiye’de konuşulan 3 dil kaybolmuş, 15 dil ise kaybolma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Türkiye’de çok sayıda dil olmasına rağmen, Türkçe dışındaki bazı diller 5’inci sınıftan başlamak üzere seçmeli ders olarak okutulmaktadır. Üstelik bir okulda 10 kişiden daha az öğrencinin bir dili seçmesi durumunda o dilin okutulması mümkün olamamaktır. Açılan sınıflarda ders verecek öğretmenlerin yetiştirilmesi ve ders araç gereçlerinin istenilen nitelikte olmasına dair hususlar ise halen yeterli düzeyde değildir.
Ülkemizin çözüm bekleyen en temel sorunlarının başında gelen Kürt sorununun çözümü ve toplumsal barışın sağlanmasının en temel ilerleme araçlarından birisi kuşkusuz her bireyin kendisini ait hissettiği topluluğun dili ile özgürce gerçekleştirme olanaklarına kavuşmasıdır. Her çocuğun anasından doğduğundan itibaren hiçbir eğitime tabi olmadan iletişim kurduğu dili özgürce öğrenmesi ve tüm toplumsal süreçlere anadili ile dahil olabilmesinin olanaklarını sağlamak uluslararası evrensel belgelerde devletlerin yükümlülüğü olarak belirtilmiştir.
Türkiye başta Çocuk Hakları Sözleşmesi olmak üzere taraf olduğu evrensel insan hakları belgelerinde farklı dil, kültür ve inanç değerlerinin öğretilmesi ve yaşatılmasına olanak veren maddelerdeki çekinceleri derhal kaldırmalıdır. Eğitim alanında eşit ve özgürlükçü bir ortamının her çocuk için sağlanabilmesi amacıyla BM-UNESCO “Eğitimde Ayrımcılığa Karşı Sözleşmesine” taraf olunarak gereği yerine getirilmelidir.
İnsan Hakları Derneği olarak Dünya Anadil Gününü kutluyor her bireyin en doğal insan hakkı olan kendi anadili ile eğitim alma ve dünya ile iletişim kurma hakkının ivedilikle hayata geçirilmesini talep ediyoruz.