Çığ, 'Avrupa’nın 400 senede aldığı yolu biz 80 yılda aldık' dedi. Atatürk ortaya çıktığı zaman kimsenin Türklükten haberinin olmadığını dile getiren Çığ, 'Onun için biz Türklüğümüzü Atatürk’le bildik. Atatürk, yalnız bize değil, bütün dünya Türklerine Türk olduğunu anlattı' diye konuştu. Çığ, gençlere de Atatürk'ün Nutuk kitabını, Kur'an-ı Kerim'in de Türkçesini okumalarını önerdi.
20 Haziran 1914’te Bursa’da doğan Muazzez İlmiye Çığ, 1931’de Bursa Kız Öğretmen Okulu’nu bitirdi ve 4,5 yıl ilkokul öğretmeni olarak Eskişehir’de çalıştı. Atatürk’ün emriyle Ankara’da kurulan Dil ve tarih Coğrafya Fakültesi’nin Hititoloji Bölümü’ne, 15 Şubat 1936’da kaydolan Çığ, Almanya’daki Nazi zulmünden kaçan ve Atatürk Türkiye’sine sığınan Prof. Dr. Hans Gustav Gülerbock’tan Hitit Dili ve Kültürü, Prof. Dr. Benno Landsberger’den Sümer ve Akad Dilleri ve Mezopotamya Kültürü üzerine dersler aldı. 1940 yılında, İstanbul Eski Şark Eserleri Müzesi Çiviyazılı Belgeler Arşivi’ne uzman olarak atandı. O zamana kadar tasnifi yapılmamış binlerce tablet üzerinde, Dr. F. Kraus ve yakın arkadaşı, meslektaşı Hatice Kızılyay ile çalışarak, İstanbul Arkeoloji Müzesi’ni Paris ‘Louvre’, Londra ‘British Museum’, Berlin ‘Vorderasiatisches Museum’ gibi bir Eski Ön-Asya dilleri araştırma merkezi haline getirdi. Arşivdeki tabletleri, bilim alemine tanıtmaya başladı. Amerika’dan Almanya’dan Finlandiya’dan gelen uzmanlarla birlikte her biri Sümeroloji literatüründe birer kilometre taşı olan yayınlar yaptı.
Bilim insanı Muazzez İlmiye Çığ, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı dolayısıyla ANKA Haber Ajansı'na, Cumhuriyet’ten bugüne eğitim, sanat ve siyaset ile ilgili değerlendirmelerde bulundu. 'Atatürk’e ait söylenecek o kadar çok şey var ki. Bütün yaşamımız ona bağlı. Eğer o olmasaydı, böyle bir Cumhuriyet kurmasaydı belki de Türk olmayacaktık, belki de Müslüman olmayacaktık. Atatürk olmasaydı biz böyle olmayacaktık' diyen dünyaca ünlü Sümerolog Çığ, Mersin’de kızıyla birlikte yaşıyor.
'BU KADAR YAŞAYACAĞIMI HİÇ DÜŞÜNMEZDİM'
'Herhangi bir diyetim yok. Evdekilerle aynı şeyler yiyorum. Hayatımda hiç aşırı yediğim bir şey olmadı. Yürüyüşe çıkamıyorum, kronik olarak yalnız tansiyon şikâyetim var. Bir tek kusurum bu' diyen Çığ, bu kadar yaşayacağını hiç düşünmediğini, bundan dolayı şaşkın olduğunu söylüyor.
'Uzun yaşayınca da birçok sevdiğini kaybediyorsunuz o çok üzücü. Bütün arkadaşlarım öbür tarafta' diyen; Osmanlı’nın son yıllarına, iki dünya savaşına ve Cumhuriyet’in her dönemine tanıklık eden Sümer ve Hitit kültürlerinin en önemli araştırmacılarından biri olan Çığ, şöyle konuştu:
“14 MİLYON NÜFUS VARDI, YÜZDE 90'ININ OKUMA YAZMAKTAN HABERİ YOKTU: Değişmeyen ne var ki o zamandan bu yana. Bir kere gayet az bir nüfusumuz vardı. 14 milyon kadar bir nüfus vardı. Ve bu nüfusun yüzde 90'ı okumamıştı. Yani okuma yazmadan haberi yoktu. O bakımdan cahildi bütün millet. Kılık kıyafet karmakarışıktı. Bölgelere göre kıyafetler vardı. Bölgeye göre başı takkeli, başı sarıklı, başı fesli, insanlar şalvarlı, öyle kıyafetler vardı. Bizi bu kıyafetlerle dışarıdan gören 'Türk geldi, pis Türkler' diye konuşuyordu. O derece garip kıyafetimiz vardı. Kadınlarımız evde hapisti. Erkeklerle eşit değildi. Düşün ne kadar büyük değişiklikler oldu. O günden bugüne kadınlarımızın yüzde 90'ı okur yazar oldu. Büyük bir kısmı bilim, sanat üzerine ödüller aldı. O zaman bunların bir tanesi yoktu. Avrupa, 16. yüzyılda Rönesans’a girdikten sonra okuma, yazma, kadın eşitliğini 400 senede ancak bugünkü vaziyete getirdi. Halbuki biz Avrupa’nın 400 senede aldığı yolu 80 yılda aldık. O bakımdan ben çok mutluyum. Çok büyük ilerleme var kadınlarımızda. Erkeklerimizde var ama kadınlar benim için en büyük not. Velhasıl her şeyde büyük ilerleme oldu. Ve bugün o günkü Türkiye’yi getirirseniz kabil-i kıyas değildi.
ATATÜRK MENDERES'İ MEBUS YAPTI AMA O KAZANIR KAZANMAZ DEVRİMLERE KARŞI HAREKETE HEMEN UYDU: Devrime daha girmeden babam pantolon ceket giyiyordu. Babam öğretmendi. Hep bana şunu soruyorlar 'Atatürk’ün yaptıkları halk tarafından kabul gördü mü?' Ben diyorum ki ‘Halk kabul etmeseydi bugüne kadar gelemezdik.' Adnan Menderes tamamıyla Atatürkçü bir adamdı. Hatta öyle ki Atatürk’ün yaptığı halkevlerini son derece met ediyordu. Bu da Atatürk’ün kulağına gidiyor. Ondan sonra Adnan Menderes'i çağırıyor Ankara’ya mebus yapıyor. Adnan Menderes kazanır kazanmaz, Atatürk’ün yaptığı bütün devrimlere karşı harekete hemen uydu. Ona rağmen, fazla bir şey yapamadı. Ona rağmen düşünün 100 yıl evvel temelleri atılan eğitim çok güzel oldu, sanat devam etti. Mesela o zaman opera, bale, sanat okulları açıldı. O zaman kimsenin ne operadan ne baleden haberi vardı. Ve bir daha da hakikaten bu mektepler açılmadı. Buna rağmen, muazzam sanatçılarımız yetişti. Birinci derecede, dünya çapında sanatçılarımız yetişti. Demek ki bizde kabiliyet çok.
DEVLETİ İDARE EDENLER SANATA ÖNEM VERMEYENLER: Bugün devleti idare edenler sanata pek önem vermeyenler. Daha ziyade sanatı dinle karıştırıyorlar. Halbuki din ayrı sanat ayrı. Dindar olup da sanatçı olan yok mu? Dindar diye sanatçı olmayacak diye bir şey olur mu? Mesela çok dindar olanlar hiç olmazsa hat sanatı yaparlar, minyatür sanatı yaparlar. Yani sanatı herkes yapar. Onun için sanat çok önemli. Devleti idare edenler yavaş yavaş devleti bu hale getirdiler, yani bu Cumhuriyete eriştirenlere karşı devamlı bir karşı devrim yapıldı şimdiye kadar. Ama gizliden gizliye yapıldı.
TÜRKLÜĞÜ ATATÜRK’LE BİLDİK: Biliyor musunuz Atatürk ortaya çıktığı zaman Türkler, Türk olduğunu bilmiyordu. Nesin derlerse ya Osmanlıyım ya Müslümanım diyorlardı. Bilmiyorlardı. Atatürk, zamanında ancak öğrettiler bize Türk olduğumuzu. Hiç unutmuyorum, daha çocuktum o zaman babam sıkı sıkı tembih etti. 'Kızım sen nesin diye sorarlarsa Türküm diyeceksin' dedi. Yani bu laf hiç kulağımdan gitmez. O zaman Anadolu’da bulunan halk Türk olduğunu bilmiyordu. Türklükten kimsenin haberi yoktu. Atatürk ne yaptı biliyor musunuz? İnsanlara Türklüğünü, Türk kültürünü, Türk tarihini ve kendi benliğini öğretmek için bir fakülte kurdu. 'Türkçe için ancak üçüncü asra, yani İsa’dan önceki 3. yüzyıla kadar Türkçe vardı ondan evvel Türkçe yoktu' diyorlardı Avrupa’da. Düşünün o kadar eski olduğu halde onu bile kabul etmiyorlardı o zaman. O bakımdan Atatürk 'Bizim gençlerimiz yetişsin. Kültürümüz nedir, Türk nedir, Türkçe nedir, tarih nedir bunları öğrensinler' diye Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi'ni açtı. Bugün elimizde olan Türkçe kitaplar, Türklerle ilgili kitaplar, o çocuklar ve o çocuklardan sonra gelen çocukların yaptığı çalışmaların sonucudur. Onun için biz Türklüğümüzü Atatürk’le bildik. Yalnız biz değil biliyor musunuz? Türkistanlılar 'Atatürk gelinceye kadar Türk olduğumuzu bilmiyorduk' dediler. Yani o dereceydi. Ve Atatürk bütün dünya Türklerine Türk olduğunu anlattı.
ATATÜRK’E AİT SÖYLENECEK ÇOK ŞEY VAR: Atatürk’e ait söylenecek o kadar çok şey var ki. Bütün yaşamımız ona bağlı. Eğer o olmasaydı böyle bir Cumhuriyet kurmasaydı belki de Türk olmayacaktık, belki de Müslüman olmayacaktık. Atatürk olmasaydı biz böyle olmayacaktık. İptidai olacaktık. Yani görgüsüz, bilgisiz insanlar olacaktık.
KADINLARIMIZA BAKIŞ ACISI İKİYE BÖLÜNDÜ: Ama bugün kadınlarımıza bakış acısı ikiye bölündü. Bir kısmı yüz sene önceki kadın düşüncesindeler ve kadınları öyle görmek istiyorlar. Kadın dindar olacak, başı kapalı olacak bir kenara kısılacak, okumayacak öyle bir kadın. Tabii bu düşünceler kaybolacak muhakkak ki. Çünkü etrafında görüyor insanlar.
CUMHURBAŞKANI 'DİNDAR VE KİNDAR ÇOCUK YETİŞTİRECEĞİZ' DEMİŞTİ, İŞTE YETİŞTİRDİKLERİ ÇOCUKLAR ORTADA: Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 'Dindar ve kindar çocuk yetiştireceğiz' diye söylemişti. Dindar ve kindar. Ben derhal bir yazı yazdım. Kindar ne demek, kindar çocuk yetiştirmek ne demek? İşte yetiştirdikleri çocuklar ortada, bugün annesini, dedesini, nenesi öldürüyor, çocuğunu öldürüyor. Ben böyle şey şimdiye kadar görmedim. Hiçbir zaman duymadığım şeyleri duyuyorum burada. Çünkü evde sevgi görmeyen çocuklar yetiştiriyorlar. Sevgiyi görmeyenler, sevgiden haberi olmayanlar bilemez sevgiyi. Kardeşini sevmeyi bilmezse, annesini, babasını sevmeyi bilmezse öldürür. Evde sevgiyi bilmezse öldürür. Nitekim öyle oluyor. Nefretle olur mu? Sen dindar yapacaksın, nefret yapacaksın. Nefret ettim bu laftan. Sevgi olmayan yerde her şey olur yavrum. Onun için ben nefretle dinin bir arada olmasını sevmiyorum. Dinde sevgiyle olacaksın.
FAKİRLİĞİ BİLDİĞİ HALDE 'AÇILIK YOK' DEMESİ BENİ ŞAŞIRTIYOR: (Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 'Açlık yok' söylemine) Ben ona çok şaşırıyorum. Bu adam konaklarda büyümüş olsa, 'Eh amenna bilmiyor' derim. Bu adam fakirlikten büyümüş. Fakirmiş, bir ekmeğe muhtaç olduğu zamanlar olmuş. Fakirliği bildiği halde böyle konuşması beni şaşırtıyor. Karısı takunya ile gezen bir kızmış. Böyle insanlar şimdi kalkıyorlar insanları tenkit ediyorlar.
HERKESİN BİLDİĞİ ŞEYLERİ GENÇLERE AKTARMASI LAZIM: Gençlere muhakkak cevap vermek lazım. Her zaman gençleri sevmişimdir. Çok çok eskiden bir gün bir müdüre hanım 'Ah şimdiki bu gençler' diye şikâyet etti. Ben kadına kızdım, şaşırdım birden 'Ne demek istiyorsun ya dedim. 'Gençlerden ne istiyorsun ya, gençlere sen ne verdin' dedim. Biz büyükler bir şey vermedik çocuklara. Çocuklara neler vermemiz lazım? Onun için ben çocuklardan şikâyet edenlerden derhal soğuyorum. Ben de bundan şikâyet ediyorum. Onun için gençler benim için birinci derecede hitap edilecek insanlar. İyi niyetli olsunlar, çok okusunlar. Okuduklarını, bildiklerini anlatsınlar. Sümerler bak ne demiş biliyor musun? 'Mademki biliyorsun neden öğretmiyorsun?' Yani öğrendiğin bir şeyi öğretmezsen onun hiçbir değeri yok. Seninle beraber mezara gidecek. O kadar. Onun için öğret bildiğin kadar diyor. Yani herkesin bildiği şeyleri gençlere aktarması lazım. Onların da öğrendiği bir şeyi kendilerinden küçüklere öğretmesi lazım.
GENÇLER ATATÜRK’ÜN NUTUK KİTABINI VE KUR'AN’IN TÜRKÇESİNİ OKUSUNLAR: Gençlere söylemek istediğim, bütün devrimlerimizi okusunlar. Atatürk’ün Nutuk kitabını okusunlar o çok önemli. Kur'an-ı Kerim'in Türkçesini okusunlar, Arapçasını değil. Kur'an'ın Türkçesini Atatürk o zaman yaptırdı. Benim annem Arapça okuyordu Kur'an'ı. Fakat Atatürk Kur'an'ı tercüman ettirir ettirmez derhal annem o Kur'an'ı aldı ve bir daha Arapçası okunmadı. Ve kaç yaşındaydı o zaman ve ilk defa okuma yazma öğrenmişti. Kur'an'ın Arapçasını okumanın hiçbir faydası yok.
EĞİTİMİ DE YOK ETTİLER: (Pandemi sürecinde sağlıkçıların yaşadıkları) Doktorlara kötü muamele yaptılar. İnsanlarımız iyi terbiye almadıkları için ne yapacaklarını bilmiyorlar. İyi bir eğitim alamıyorlar. İyi bir eğitim yok. Olan eğitimi de yok ettiler. Herhalde bu bitecek. Böyle devam etmeyecek. Ama biraz zor.
YAŞAMIM HEP ÇALIŞMAKLA GEÇTİ: Benim yaşamın genel olarak çalışmakla geçti. Çalıştım, çok çalıştım. Eskisi gibi çok okuyamıyorum. Çok çabuk yoruluyorum. Gözlerim ağrıyor ama okuduğum zaman da eskisi gibi zevk alarak okuyorum. Herkes çok çalışsın, etraflarındaki insanlara sevgi ve saygı duysunlar. İş yapanlara karşı saygı duysunlar. Okusunlar, öğrensinler ve saygı duysunlar. Ama bunların da başında en önemlisi saygı hakikaten. Saygı ve sevgi bir arada olursa oluyor.”