Küçük diye hafife aldığı partimizi, FETÖ kumandasıyla ele geçirme oyunlarını da unutmuş değiliz” dedi. Bahçeli, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na da “Cumhurbaşkanı seçimini kazanacağından bu kadar eminse, kendisine çok güveniyorsa, buyursun aday olsun” çağrısı yaptı.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, TBMM’de partisinin grup toplantısında konuştu. Bahçeli’nin konuşmasından öne çıkanlar şöyle:
HDP İLE İTTİFAK KURANLAR ÇOCUKLARIMIZIN DÜŞMANIDIR: Gerçekleri saklayan, çocukların dağa ve kamplara silah zoruyla kaçırılmasını çarpıtan kim varsa, dilerim ki bir gün kendilerini Zap suyunun dibinde bulurlar. HDP’yle ittifak kuranlar aynı zamanda çocuklarımızın düşmanıdır. Terörist Demirtaş’a siyasi maksatlarla müşfik ve müspet yaklaşanlar çocuklarımızın, kadınlarımızın, güvenlik güçlerimizin, hülasa Türk milletinin karşısında oluşmuş zillet cephesidir. HDP’ye müsamaha ve merhamet analara hakaret, babalara hıyanettir.
DARBE BİLDİRİSİNİ HAKLI ÇIKARMAYA ÇALIŞANLAR VESAYETÇİ ÇEVRELERDİR: 104 emekli amiralin hazırlayıp 4 Nisan gece yarısı servis ettiği darbe bildirisini haklı çıkarmaya, makul göstermeye, ifade ve düşünce özgürlüğü kisvesiyle maskelemeye çalışanlar milli iradeye içten içe tahammülsüz olan vesayetçi çevrelerdir. Konu artık yargıdadır. Bu bildirinin arkasında duranların kimler olduğu, neyin amaçlandığı elbette bağımsız ve tarafsız mahkemeler eliyle vuzuha (açıklığa) kavuşturulacaktır. 4 Nisan bildirisine imza atmayan, ancak imza sürecinde açılan Whatsapp grubuna üye olan emekli bir amiral, hazırlanan metnin yayımlanmasından önce değiştirildiği iddiasını dile getirmiştir. Madem öyleydi, 104 kişiden birisi çıkıp da bu bildiriyi niçin inkar edemedi? İmza attığım metin bu değildir itirazını niye yapamadı? Emekli amirallerin iradesinin iğfal edildiğini ileri sürenler bize göre boşa konuşuyor, boşuna uğraşıyor, çünkü her şey gün gibi ortadadır.
TALAT AYDEMİR’İ HATIRLATTI: Eğer bildirinin son hali İP’in yönetiminde bulunan ve ilk imzacı olan Ergun Mengi tarafından hazırlanmışsa, bunun izahını yapması gerekenler şüphesiz bellidir ve milletimiz açıklama beklemektedir. CHP Genel Başkanı, ‘emekli olmuş amiraller dünyanın neresinde darbe yapabilir’ sorusunu pişkinlikle sorabilmiştir. Anlaşılan Kılıçdaroğlu cehaletinin ve cüretinin kurbanı olmaktan herhangi bir rahatsızlık duymamıştır. Talat Aydemir’in 20 Mayıs 1963 tarihindeki ikinci darbe teşebbüsü esnasında sadece emekli bir Albay olduğunu Kılıçdaroğlu dışında bilmeyen var mıdır? Tarihine yüz çevirmiş, üstelik devri iktidarlarında vuku bulmuş bir kalkışmadan haberi bile olmayan CHP Genel Başkanı’na milletimiz nasıl güvenecek, nasıl inanacak, nasıl itibar edecektir? Kılıçdaroğlu’nun akli ve zihni melekeleri iyice laçkalaşmıştır. Sıkıştıkça denge ve kontrolünü kaybetmektedir. İleri derecede su kaynatmaktadır.
BUYURSUN ADAY OLSUN: Katıldığı bir televizyon programında, yoldaşı İP Başkanı’nı ters köşeye yatırıp ‘Ortak görüş olursa Cumhurbaşkanı adayı olurum’ sözleriyle niyetini açık etmesi, bununla da kalmayarak kazanacağından şüphe duyulmaması gerektiğini söylemesi zamanlama itibariyle üzerinde durulması gereken bir beyanattır. Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı seçimini kazanacağından bu kadar eminse, kendisine çok güveniyorsa, buyursun aday olsun, korkakça değil mertçe milletimizin huzuruna çıksın, ben de varım desin. Milliyetçi Hareket Partisi’nin ve Cumhur İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı çoktan bellidir. Kılıçdaroğlu’nun elinden tutan yok, önüne geçen yok, aday olmasına bildiğimiz kadarıyla mani bir hal yok. Ondan bundan kahkaha bekleyeceğine, kararını belirlesin, cesaretle de arkasında dursun.
KILIÇDAROĞLU, MİLLİYETÇİLİK SENİN NE HALİNE: Kılıçdaroğlu geçen haftaki grup toplantısında milliyetçilikle ilgili kuru sıkı atmış, işkembeden sallamış. Bilmiyor ki, boş lakırdı karın doyurmaz, kuru gayret çarık eskitir. Diliyle omuzunu kaşıyan CHP Genel Başkanı, yayladaki yoğurda mantı kesiyor, sudaki balığa soğan doğruyor, demem o ki, hayal peşinde koşup duruyor. Yıkık değirmende altı ay bekleyen Kılıçdaroğlu, milliyetçiliğin ne olduğunu bana da dünyaya da gösterecekmiş. Sayın Kılıçdaroğlu, çapına çaputuna, milliyetçilik senin ne haline? Ne tuhaf ki, aksayanla aksıyorsun, suya gidenle susuyorsun, sofra gördün mü açım diyorsun. Şunu aklından çıkarma ki, alçacık eşek binmeye kolaydır, yünlüce koyun yolmaya kolaydır, senin milliyetçiliğin ise yalan üstüne yalan koymaktır. Dünyaya milliyetçiliği anlatacağım diyen Kılıçdaroğlu, gel onu sen benim külahıma anlat. Bu şahsın, az evvel katıldığı bir televizyon programından bahsetmiştim. Burada kendisine yöneltilen ‘LGBT, Türk aile yapısını bozuyor mu’ sorusuna, ‘Hayır, ilgisi yok, niye aile yapısını bozsun’ diyen birisinin ne milliyetçiliği ağzına almaya ne manevi değerlerden söz etmeye, ne de adamım diye ortalıkta dolaşmaya hakkı vardır. Kendisine tavsiyemiz, milletimize gölge etmesin, nifak saçan diline hakim olsun, gökkuşağı renklerine bürünerek eylemine ve işine baksın, bizden de uzak kalsın.
AKŞENER’E ‘KÜÇÜK ORTAK’ YANITI: CHP Genel Başkanı’nın ucuz ve uçuk üslubunun aynısı İP’in Başkanı’nda mevcuttur. Bu zavallı devamlı surette bize ‘küçük ortak’ diyor. Sanıyorum tedavisi imkansız bir kompleksin içinde bocalıyor. 104 emekli amirale önce zevzek diyen, sonra yaş tahtaya bastığını anlayınca durumu kurtarmaya çalışan, arkasından da bize sataşan bu İp’likçi başı mahalle aralarında dedikodu yapar gibi konuşmaktadır. Bir televizyonda, Sayın Cumhurbaşkanına seslenip 104 emekli amirali kastederek ‘Bu insanları küçük ortağınızın gazına gelip mahkûm ettirmeyin’ açıklamasında bulunmuştur. Biz küçük ortaklıktan gocunmuyoruz. Büyüklüğün Allah’a mahsus olduğu inancındayız. Kaldı ki, milletvekili sayımızın 48 olduğunun da bilincindeyiz. Küçük diye hafife aldığı partimizi, FETÖ kumandasıyla ele geçirme oyunlarını da unutmuş değiliz. Biz küçük olmasına küçüğüz, ancak Rabbim hiçbir partiyi zilletin küsuratı yapmasın, böylesi bir alçalmayı hiç kimseye nasip etmesin.
OTURACAĞIMIZ YERİ DE OTURTACAĞIMIZ YERİ DE BİLİRİZ: AB’nin bu iki temsilcisinin Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ni ziyaretleri esnasında, Konsey Başkanı’nın tekli koltukta, Komisyon Başkanı’nın da kanepede oturması günlerce Avrupa basınında tartışılmış, önyargılı kesimler tarafından ülkemiz haksızca eleştirilmiştir. Hâlbuki AB protokol birimleri arasındaki koordinasyonsuzluk ve iletişim kazaları böylesi bir tabloyu ortaya çıkarmıştır. AB Konseyi Başkanı’na Cumhurbaşkanı, Komisyon Başkanı’na da Başbakan protokolü uygulandığı bilinmektedir. Kimin nerede ve nasıl oturacağı belliyken, konuyu istismar eden zihniyetler hem kel hem fodul hem suçlu hem de maksatlıdır. AB Konseyi Başkanı kanepe krizinden sonra susmuş, ilerleyen günlerde söz konusu krizden kendi ekibinin sorumlu olduğunu itiraf etmiştir. Bir başka açıklamasında da bundan dolayı uykusuz geceler geçirdiğini söylemiştir. Hiç kimse kusura bakmasın, biz oturacağımız yeri de biliriz, buyur edip oturtacağımız yeri de biliriz. Bu koltuk meselesinden nem kapan, estirilen yalan rüzgârına kanan İtalya’nın acemi ve çaylak Başbakanı Sayın Cumhurbaşkanı’na diktatör iftirası atmıştır. İP’in Başkanı da İtalya Başbakanı’nın posta koyduğunu çok kaba, nezaketsiz ve argo bir üslupla ifade etmiştir. Diktatör suçlaması posta koymak değil, küstah ve kindar bir bühtandır. Diktatör arayan kendi geçmişine bakmalıdır. Çok şükür bizden Duçe çıkmadı, Führer çıkmadı, Firavun çıkmadı, Franko çıkmadı, Salazar çıkmadı, ülkemizde de Nazi kalıntıları ve kara gömlekliler görülmedi. İP’in Başkanı posta koymaya meraklıysa gitsin HDP’yi hedef alsın, gitsin PKK’ya ve FETÖ’ye tek bir laf etsin. İtalya Başbakanı çizmeyi aşmakla kalmamış, gizli Mussoli’ni hayranlığı yakasını ele vermiştir.