Tarih: 19.12.2022 23:01

ERDOĞAN: LGBT DENİLEN OLAY, BİZİM KİTABIMIZDA YOK. ÖNÜMÜZDEKİ DÖNEM, BU BÜYÜK TEHLİKEYE KARŞI DAHA MÜTEYAKKIZ ŞEKİLDE MÜCADELE EDECEĞİZ

Facebook Twitter Linked-in

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul’daki Kadın Emeği Zirvesi’nde, “Ülkemizde kadınların, gençlerin, çocukların sorunlarıyla ilgilenenlerin asıl üzerinde durmaları ve çözüm aramaları gereken mesele, evlatlarımızı topyekûn tehdit eden sapkın akımlardır. Ne demek istediğimi anlıyorsunuz, değil mi? Açık konuşacağım; LGBT denilen olay, bizim kitabımızda yok. Fakat CHP’nin kitabında var mı? Var. Diğer yavru muhalefetin kitabında var mı? Var. Onlarla beraber yürüyorlar mı? Yürüyorlar. Bizim, böyle bir şeye ihtiyacımız yok. Şimdi buradan nereye geliyorum; önümüzdeki dönem, bakanlıklarımızla, tüm ilgili kurumlarımızla, sivil toplum kuruluşlarımızla bu büyük tehlikeye, tehlikelere karşı daha müteyakkız şekilde mücadele edeceğiz” dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugün Pullman İstanbul Otel’de düzenlenen Kadın Emeği Zirvesi’ne katıldı. Erdoğan, burada şöyle konuştu:

“Kadınlarımızın, ülkemizin demokrasi ve kalkınma atılımlarının hepsinde olduğu gibi, son 20 yılda hayata geçirdiğimiz reformların tamamında da emeği ve katkısı vardır. Türkiye Yüzyılı’nı sizlerle birlikte kuracağız. Az önce altı hanım kardeşimizin girişimci ruhunu… Özellikle de bizim malum beş temel ilkemiz var; yatırım, istihdam, üretim, ihracat ve cari fazla yoluyla büyüme. İşte, onların eserleri. Bunun için kadınlarımıza daha fazla destek vermekte kararlıyız.

Kadınlarımız başta olmak üzere reel sektörümüze bir müjde vermek istiyorum. Hazine destekli kefalet sistemiyle firmalarımıza tahsis edilen kredilerin 200 milyar liralık kaynakla daha etkin kullanımını sağlayacak yeni bir adım attık. Özellikle fatura iptallerinden kaynaklanan sorunları çözecek yöntemleri de devreye alarak sistemin etkinliğini artırıyoruz. Yeterli teminata sahip olmayan, ama kredibilitesi yüksek firmalarımıza en az yüzde 75 oranında Hazine destekli kefalet sağlıyoruz. Elbette kadınlarımızı da unutmadık. Bu kapsamda kadın girişimcilerimize ve kadın kooperatiflerimize de 2 milyar liralık kefalet paketi tahsis ettik.

Görüldüğü gibi, kadınlarımıza her alanda pozitif ayrımcılık yaparak onların enerjilerini ve emeklerini hayalleriyle buluşturmaya da özel önem veriyoruz. Ailesine de kol kanat geren kadınlarımızın, üretimdeki başarılarıyla ülkelerinin kalkınmasına da daha çok omuz vereceklerinden şüphe duymuyoruz. Kadını yaradılışından gelen zenginliklerden soyutlayıp sadece bir meta hâline getirmek isteyenlere verilecek en güzel cevabın da bu olacağına inanıyorum.

“KADININ YER ALMADIĞI BİR SİYASİ HAREKET, YOK OLMAYA MAHKUMDUR”

İnsanoğlunun yarısını oluşturan kadınları dışlayan, yok sayan bir toplum, potansiyelinin ve gücünün yarısından vazgeçmiş demektir. Türkiye olarak bizim böyle bir lüksümüz de böyle bir kısır düşüncemiz de olamaz. Bizim erkeği, kadınıyla, genciyle, yaşlısıyla, engellisiyle her bir vatandaşımızın enerjisine, üretkenliğine, katkısına, birikimine ihtiyacımız var. İşte bu inançla AK Parti’yi kurarken toplumun istisnasız tüm kesimlerine ulaşacak bir teşkilatlanma yapısı oluşturduk. Bugün Türkiye'nin siyasi hareketleri içerisinde kadın kolları bizim gibi güçlü olan bir parti yok. Gerek ana kademesiyle gerek kadın kollarıyla gerek gençlik kollarıyla en güçlü parti biziz. E nasıl oldu bu? Yüzde 17,4’e AK Parti iktidarlarıyla geldi. Konuşuyorlar. Peki sorun şimdi bu muhalefete, ‘Sizin kadın milletvekili sayınız kaç, kadın üyeniz ne kadar?’ Göreceksiniz ki hepsi patır patır dökülüyor. Böyle bir dertleri de yok zaten. Ama bizim derdimiz var. Çünkü biliyoruz ki kadının yer almadığı bir siyasi hareket, yok olmaya mahkumdur.

“KİMLERİN KADIN HAKLARI İSTİSMARCISI OLDUĞU, KİMLERİN KADIN HAKLARINA SAHİP ÇIKTIĞI BU SÜREÇTE BELLİ OLACAK”

Geçmişte, ülkemizde sözde modernlik, ilericilik, çağdaşlık iddiasıyla kadınlarımızın inançlarından, kıyafetlerinden, esasen de doğrudan doğruya cinsiyetlerinden dolayı dışlayan bir zihniyetin biz, bu ülkede nobranlıklarına şahit olduk. Okullara, iş yerlerine, kamu binalarına sokulmayan kadınların gözyaşları bile, bu tek parti artığı faşistlerin yüreğini yumuşatmaya yetmemiştir. Türkiye, artık hatırlamak bile istemediği bu karanlık günlerini, AK Parti'nin demokrasi reformları sayesinde geride bırakmıştır. Bununla beraber, geçtiğimiz aylarda bir gece yarısı videosuyla yeniden gündeme getirilen başörtüsü ile ilgili yasal düzenleme teklifi, hepimize yeniden o meşhur günleri hatırlattı. Üstelik bu tartışma vesilesiyle gördük ki birileri hâlâ o karanlık dönemin özlemiyle yanıp tutuşuyor. Biz de dedik ki madem öyle, temel hak ve özgürlüklerin bu tür düzenlemelere konu edilemeyeceği inancımıza rağmen, meseleyi, yüreğiniz sıkıyorsa gelin anayasal düzeyde kalıcı olarak çözecek bir teklifte bulunduk. Tabii anayasa değişikliği Genel Kurul’da üçte iki çoğunluk gerektirdiği için tabii olarak, teklifimizi önce Meclis’te grubu bulunan partilere götürdük. Onlardan kayda değer bir geri dönüş alamadığımız teklifimizi, Cumhur İttifakı milletvekillerinin imzalarıyla Meclis’e sunduk. Şimdi, Meclis’teki komisyon ve Genel Kurul süreçlerini bekliyoruz. Kimlerin kadın haklarının istismarcısı olduğu, kimlerin de kadınların haklarına samimiyetle sahip çıktığı bu süreçte bir kez daha belli olacak.

“KÜÇÜK YAŞTA EVLİLİKLE İLGİLİ SIKINTILAR ESKİDEN BERİ YAŞANIYOR. ANCAK ÇOK İSTİSNAİ ÖRNEKLER DIŞINDA SORUN ÖNEMLİ ÖLÇÜDE ÇÖZÜLMÜŞTÜR”

Tam da bu süreçte yeni bir istismar konusu ortaya atılmış, daha doğrusu uzunca bir süredir idari ve hukuki takibi yapılan bir husus, bir anda ülkenin gündeminde öne çıkartılmıştır. Biz, hiçbir zaman, kız evladımızın fiziki ve ruhi olgunluğa erişmeden, hukuki olarak reşit hâle gelmeden evlendirilmesini tasvip etmedik, tasvip etmiyoruz. Zaten kendi aile hayatımızda da bunun bir örneği yoktur. Böyle davrandık. Hele hele, çocuk yaşta cinsel istismar ne İslami ne de insani olarak asla kabul edilebilecek bir davranış değildir. Gündeme gelen hadise konusunda da en başından itibaren tüm kurumlarımız gerekli takipleri yapmış, gereken süreçleri hassasiyetle işletmiştir. Aslına bakılırsa ülkemizde küçük yaşta evlilikle ilgili sıkıntılar maalesef eskiden beri yaşanıyor. Ancak son dönemde, her alanda olduğu gibi bu hususta da çok istisnai örnekler dışında sorun önemli ölçüde çözülmüştür. Ama bu arada başka sorunlar yaşamaya başladık. Mesela, sosyal medya başta olmak üzere, internet mecralarının, televizyonlardaki kimi programların etkisiyle çocuk yaştaki evlatlarımızın, görünüşlerinden diğer insanlarla ilişkilerine kadar her alanda ciddi savrulmalar yaşadıklarına şahit oluyoruz. Üstelik bu sancılı durum, sadece İstanbul gibi büyükşehirlerimizle sınırlı kalmayıp ülkemizin her köşesine yayılıyor.

“SİCİL DOSYALARINIZ ELİMİZDE. SEÇİME KADAR BUNLARI ANLATACAĞIZ”

Çocuk gelin sorununu çözen Türkiye, çocukların daha büyük felaketlerin kucağına itildiği bir başka tehditle karşı karşıya. Buradan tekrar muhalefetin geneline sesleniyorum. Ana muhalefeti, yavru muhalefeti, hepsine sesleniyorum: Kandil’in hesabını bugüne kadar sordunuz mu? Diyarbakır Anneleri acaba hangi partinin kapısında gözü yaşlı olarak bunca süredir ağlıyor ve gözü yaşlı olarak oradan birilerine lanetler okuyor? Hangi ilde 10, 11, 12, 13, 14, 15 yaşındaki o kız çocuklarımızı kaçıranlar kimler? Daha sizin dirsek dirseğe yürüdüğünüz, seçimlere beraber girmeyi düşündüğünüz partinin mensupları değil mi? PKK’nın parlamentodaki uzantıları değil mi? Bay Kemal, senin bunlara söyleyecek bugüne kadar bir sözün oldu mu? En ufak bir şey söyledin mi? Bir kere ya bir vicdansızlık yapma ya git de şu Diyarbakır Annelerine ‘geçmiş olsun’ de ya. Diyemez. Dediği anda seçim ortağını ne yapar, kaybeder. Hatta Meclis kürsüsünden devamlı, malum partiden milletvekili, ‘Biz olmasaydık siz şu anda parlamentoda olmayacaktınız’ diye onlara meydan okuyor. Niye? Çünkü Kandil’den sinyali alıyor. Kandil’dekiler ne diyor? Sayın Kılıçdaroğlu’na methiyeler düzüyor. Onların methiyesiyle yürüyor. Ankara’dan İstanbul’a onlarla beraber yürüdün. Önce sen, oradaki tüm hasarı gider, ondan sonra konuş. Münferit bir hadise üzerinden milletimizin inancına ve değerlerine saldıranlar, Meclis kürsüsünden gönüllü kuruluşlarımızı alenen tehdit edenler, vakıf ve derneklerimize alçakça iftira atanlar, esasen çıkardıkları gürültüyle gerideki bu vahim tabloyu gizlemeye çalışmazlar. Bu kesimlerin terör örgütlerinin istismar ettiği çocuklarla ilgili tek kelime ettiklerini ben duymadım. Sizler duydunuz mu, bilmiyorum. Yine bunların, taciz ve tecavüz iddialarının ayyuka çıktığı parti teşkilatlarının, Türkiye’nin değişik yerlerindeki inlerinde yönetimlerinde olan, ilçe başkanından belde başkanına kadar, bunların hesabını verdiniz mi ya? Bakıyorsunuz, ilçe başkanı taciz yapmış. Belde başkanı tecavüzde bulunmuş. Bunları benim Aile Bakanı’m belgeleriyle anlattı. Hepsi şu anda sizin sicil dosyanızda var. Bunları gayet iyi biliyoruz, yakından da takip ediyoruz ha. Sicil dosyalarınız elimizde. Seçime kadar da bunları meydanlarda anlatacağız.

“LGBT DENİLEN OLAY, BİZİM KİTABIMIZDA YOK”

Sosyal medya mecralarındaki rezaletleri bunların dile getirdikleri vaki mi? Değil. Bunca rezalete sırtını dönenlerin, hep birlikte kınadığımız bir hadise üzerinden yürüttükleri kirli kampanyanın gerisindeki gayenin farkındayız. Ne kız çocuklarımızın istismarına izin vereceğiz ne de kin ve nefret kokan hezeyanlarla milletimizin rencide edilmesine göz yumacağız. Ülkemizde kadınların, gençlerin, çocukların sorunlarıyla ilgilenenlerin asıl üzerinde durmaları ve çözüm aramaları gereken mesele, evlatlarımızı topyekûn tehdit eden sapkın akımlardır. Ne demek istediğimi anlıyorsunuz, değil mi? Açık konuşacağım; LGBT denilen olay, bizim kitabımızda yok. Fakat CHP’nin kitabında var mı? Var. Diğer yavru muhalefetin kitabında var mı? Var. Onlarla beraber yürüyorlar mı? Yürüyorlar. Bizim, böyle bir şeye ihtiyacımız yok. Şimdi buradan nereye geliyorum; önümüzdeki dönem bakanlıklarımızla, tüm ilgili kurumlarımızla, sivil toplum kuruluşlarımızla bu büyük tehlikeye, tehlikelere karşı daha müteyakkız şekilde mücadele edeceğiz. Birilerinin gündemi farklı da olsa, altını kalın harflerle çiziyorum, aile kurumunun temel direği olan kadınların üretim yanında siyasetteki varlık ve etkinliklerinin arttığı bir gerçektir. Güçlü aile olmadan, güçlü bir millet olmaz. Kadın olmadan siyasetin, üretimin, büyümenin olamayacağı anlayışımızın en somut örneklerinden biri de Meclis’teki temsil düzeyidir.

Okullarından maalesef kovulan ve bu ana muhalefetin şu anda başında bulunan zatın genel başkan yardımcısı olan bir kadın, ikna odalarında o bizim kızlarımızın başlarındaki örtüleri çıkartarak onları odaya alıp, orada onlara manevi işkenceyi yapıyorlar. Hâlâ utanmadan, sıkılmadan konuşuyorlar. Biz, sizin cemaziyülevvelinizi gayet iyi biliriz. Çünkü aynı acıyı ben de yaşadım. Birçok yakınlarım yaşadı. Adeta sanki farklı bir ülkede yaşıyormuş gibi, kızımı İstanbul’daki okuldan alıp, ondan sonra Türkiye’nin farklı bir iline adeta kaçırmak zorunda kaldım.

Bay Kemal, sen bunları yaşamadın. Zaten böyle bir derdin de yok. Biz öyle bir mücadele verdik ki 2002’den itibaren Meclis’teki kadın temsil oranı düzenli olarak yükselerek bugün yüzde 17,4 seviyesine kadar yükseldi.

Bu birlikteliğimiz, Altılı Masa’nın birlikteliğine benzemez. O, çöktü çöküyor. Yürümeye mecalleri yok. Yeter ki biz birbirimizi ‘Yaratılanı severiz Yaradan’dan ötürü’ anlayışıyla sevelim.

Ben, anacığıma zaman zaman, ‘Anacığım ayağının altını öpeyim’... Annem, gülerek ayağını çekerdi. ‘Anacığım, cennetin kokusunu almak istiyorum, müsaade et’ derdim. O çekerdi. Biz de anne, biz de kadın bu kadar muhteremdir. Ey muhalefet, bunu bilin. Onun için inancımıza saldırmayın. Haddinizi bilin.”




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —