Adıyaman'da enkazdan çıkarıldıktan sonra kaybolan Ayşegül Karlı'nın cenazesi aylar sonra bulundu. Ablasının DNA örneği alınmadan gömüldüğünü söyleyen Yusuf Karlı, 'Savcı olmaz öyle şey demiş, annem yalvar yakar ağlaya ağlaya savcıları ikna edip o mezarı açtırdılar. Ayşegül oradaydı' dedi.
BirGün'de Semra Kardeşoğlu'nun haberine göre, depremde 7 yakınını kaybeden 29 yaşındaki Yusuf Karlı'nın ablasını arama mücadelesi 2 ay sonra bitti. Kelimelere sığmaz bu arayışı bugün onlarca başka aile sürdürüyor. Depremin büyük acısı, kurtarma faaliyetlerinin yetersizliği, sonrasında başını sokacak bir çadır dahi bulamaması ve tüm bunlara rağmen belki de en zoru bu arayış süreci. Bir annenin, bir kardeşin morgları dolaşarak onlarca cenazeyi görmesi ve "Hiç değilse bir mezarı olsun" diye uğraşmasını anlatmak o kadar kolay değil.
AVUSTURYA’DAN ADIYAMAN’A
Yusuf Karlı, fizik alanında Avusturya'da doktora çalışmalarını sürdürüyordu. Bir yıllık bir aranın ardından bir konferans için Eskişehir'e geldi. Oradan uçakla memleketi Adıyaman'daki ailesini ziyaret etmek istedi. Ne var ki uçak hava muhalefeti nedeniyle Adıyaman yerine Hatay'a indi. Karlı o geceyi şöyle anlattı: "O zaman biri üniversite öğrencisi, diğeri mimarlık öğrencisi iki kardeşimi ziyaret edeyim dedim. Antep'te yaşayan ablam da onların yanındaydı. Otobüsle Adıyaman'a geçmeden ablam Ayşegül'e (benden bir yaş büyük) 'Gel beraber annemlere gidelim' dedim. Geldi. Onunla aile apartmanımıza ulaştık. Tüm aile 1 No'lu sağlık ocağı Caddesi’ndeki Maşallah Apartmanı'nda yaşıyordu. Eve geldikten birkaç saat sonra depreme yakalandık. Ben annemle enkazdan çıktım. Hastaneye ulaştık. Baba, amca, yenge, hala, enişte ve ninem hayatını kaybetti. Cenazeleri sonra çıkarıldı. Fakat ablam Ayşegül'den iz yoktu."
HER YERDE ARADIK
Karlı ailesi, bu büyük kaybın ardından bir başka zorlu mücadeleye girdi. Bu Gaziantep Üniversitesi Siyaset Bilimi bölümünde yüksek lisansını yapan Ayşegül Karlı'yı arama mücadelesiydi. Yakınları onu sağ çıkarıp bir ambulansa teslim etmişti. Sonrası yok. Sanki 30 yıl yaşamamış gibi. Günlerce bir hastaneden gelecek haberi beklemişler umutla. Yusuf Karlı "O arada öldüğünü hiç düşünmedik. Ama zaman geçtikçe umut tükendi. 'Artık bulalım bir mezarı olsun' dedik. Annem morgları dolaştı. Tüm hastanelerde aradık. Binlerce asılsız ihbarın peşine düşüp dolaştık. Mezarlık, morg, hastane arasında bir iz aradık. Annem DNA örneği verdi. Fakat uyuşan bir kimliksiz cenazeye ulaşamadık. Ta ki geçen perşembe gelen telefona dek" diyerek yaşadıklarını anlattı.
Adıyaman'da depremde ölen yüzlerce kişinin toprağa verildiği yeni mezarlıkta bir kadının 4283 no ile toprağa verildiğinin haberi geldi. Daha önceki ihbarlar gibi boş olduğunu düşünseler de peşine düştüler. Mezarlığa gittiğinde böyle bir mezar olduğunu doğruladılar. Görevliler kendilerinin yemek molasında olduğu sırada yurttaşlar tarafından bir kadının gömüldüğünü söyledi. Ancak ortada alınan DNA örneği, fotoğraf ya da özelliklerini gösteren tek kanıt yoktu.
4282 NO'LU MEZAR
Sonrasını Yusuf Karlı aktardı: "Depremin ikinci günü toprağa verilmiş. Savcılığa gittik böyle bir mezar olduğunu ve açtırmak istediğimizi anlattık. Önce kabul edilmedi talebimiz. Savcılık da bu mezardan habersizdi. Sonunda izin çıktı. Mezar açıldı. Ablamın sağ omzunda gül dövmesi vardı. Onun fotoğrafını gösterdik. Cenazeyi bize göstermediler. Savcı üzerindeki kıyafetleri söyledi. Omzundaki dövmeyi inceledi. Tuttu hepsi. O olduğuna karar verildi. Yine de bir aksilik olmasın diye diş örneği alındı. DNA kısa sürede netleşecek. Başındaki tahtanın üzerine ablamın adını yazdık. 4282 nolu mezarın artık bir adı var."
Yusuf Karlı'nın en büyük isyanı bir kaybın böyle bulunması. Söylediği son cümle "Ablam dövmeden bulundu. Bir çöp gibi gömmüşler ablamı. Bu acılar bir daha yaşanmasın. Ölenler böyle gömülmesin. Acılar böyle katlanmasın. İnsanlar ölüsünü bulduğuna sevinmesin" oluyor. Bu olay sonrası yakınlarını arayan ailelerden telefon gelmiş. Onların da umudu artmış. Ölüsüne ulaşma umudunun daha ötesi var mı gerçekten.