Eski HDP Eş Genel Başkanı Demirtaş, 7 Haziran-1 Kasım 2015 süreciyle ilgili özeleştiri yaptı.
Eski HDP Eş Genel Başkanı Demirtaş, 7 Haziran-1 Kasım 2015 süreciyle ilgili özeleştiri yaptı. "Daha etkili bir barış söylemiyle çatışmaların önünü alabilmeliydik" diyen Demirtaş, "Ne hikmetse herkes benden özeleştiri istiyor." ifadelerini kullandı.
Kasım 2016'dan bu yana Edirne F Tipi Kapalı Cezaevi'nde tutuklu bulunan ve özellikle Mersin'deki polisevine saldırı sonrası Kandil'le yaşadığı gerilim dikkati çeken eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, 29 gazetecinin 29 sorusunu yanıtladı.
Siyasetçiye yönelten soru ve yanıtları, Artı Gerçek yazarı İrfan Aktan köşesinde yayınladı.
Demirtaş'ın "Yüzlerce insanın hayatını kaybettiği 7 Haziran-1 Kasım 2015 sürecinde HDP Eş Genel Başkanı'ydınız. Türkiye yeni bir seçime giderken son Mersin saldırısı ile benzer bir sürecin ortaya çıkacağı endişesini yaşıyor, bu yönde uyarılar yapılıyor. O döneme dair bir siyasetçi olarak özeleştiriniz var mı, bugün başta kendi partiniz olmak üzere muhalefete önerileriniz nedir?" şeklindeki soruya verdiği yanıt dikkati çekti.
"Özeleştirim var. Daha etkili bir barış söylemiyle çatışmaların önünü alabilmeliydik" diyen Demirtaş, "Fakat ne hikmetse o dönem yaşanan ve yaşatılan dehşet senaryolarına ilişkin herkes benden özeleştiri istiyor. Oysa o dönemin faturasını bir kişiye ya da birkaç kişiye çıkarmak doğru değil. Bu, kolaycı bir yaklaşımdır ve büyük haksızlıktır. Eğer bu her şeyi çözecekse tüm haksızlığına rağmen ben sorumluluk üstlenirim ama durum öyle değil" ifadesini kullandı.
Tutuklu siyasetçiye yöneltilen sorular ve onun verdiği yanıtlar şöyle:
- Yücel Göktürk (Express dergisi, birartibir.org)
-Metropoll'ün eylül sonunda açıkladığı ankette HDP'nin yüzde 12-14 bandında olmasını nasıl yorumluyorsunuz? Bu oranın daha yukarılara çıkarılabilmesi için nasıl bir söylem, nasıl bir politika geliştirilmesi gerektiğini düşünüyorsunuz?
HDP’nin oy potansiyelinin yüzde 20 – 25 bandında olduğunu biliyoruz. Bu potansiyeli açığa çıkarabilmenin yolu, Emek ve Özgürlük İttifakı’nın açıkladığı bildirgede yer alan hedeflerin somut bir program, söylem ve eyleme dönüştürülmesinden geçiyor. Adı üstünde, emek politikası çerçevesinde net bir sınıf bakış açısıyla işçiden, çalışandan yana bir ekonomi programı ilan edilebilir. Bu program sade, anlaşılır ve inandırıcı bir sol program olmalı. Demokratik ekonomi anlayışıyla işsizliğin, sömürünün ve yoksulluğun nasıl bitirileceği, geniş kitlelere ikna edici bir dille aktarılabilmelidir. Özgürlükler başlığı altında da ayırımsız herkesin bireysel ve kolektif haklarının nasıl güvence altına alınacağı, madde madde ve yine en sade şekilde ilan edilebilir. Belki bu programı uygulayacak bir gölge kabine de isim isim kamuoyunun huzuruna çıkıp halka güven vermeyi hedefleyebilir. Bunlar benim arkadaşlarıma naçizane önerilerim tabii ki. Daha fazlasını ve doğrusunu kendileri yapacaklardır.
2- Ali Haydar Fırat (Politik Yol)
-İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, 27 Eylül’de katıldığı bir TV programında Sayın Kılıçdaroğlu’nun adaylık ihtimalinin önüne çeşitli bariyerler koydu. HDP ile de hiçbir biçimde aynı masada olmayacaklarını söyledi. Sizce Sayın Akşener hangi toplumsal ve siyasal güçlerle bu seçimi kazanmayı düşünüyor? Kılıçdaroğlu’nun aday olmaması, karşımıza nasıl bir tablo çıkarır?
Doğrusu, ben kendisinin konuşmasını bir bariyer gibi algılamadım ama Altılı Masa, kendi adayını nasıl belirleyeceğine kendisi karar verecek. Bu bizim dahil olabileceğimiz bir süreç değil. Nasıl kazanacakları sorusunun muhatabı da doğal olarak kendileridir, bunu onlara sormak daha doğru olur.
'SEÇİMLERDEN SONRA 7 HAZİRAN-1 KASIM 2015 DÖNEMİ İÇİN MECLİS ARAŞTIRMA KOMİSYONU KURULMALI'
3- Candan Yıldız (T24)
-Siz Ahmet Davutoğlu’nun katılım ve şikayetinin de olduğu bir davadan yargılanıyorsunuz. Davutoğlu’nun şikayetten feragat etmesinin sizin açınızdan ne gibi bir anlamı olacak? Sizce 7 Haziran-1 Kasım 2015 süreciyle ilgili kimler konuşmalı?
Hukuki açıdan değişen pek fazla bir şey olmaz ama siyasi tutum açısından olumlu bir adım olur. Özgürlükleri savunmak pratikte de tutarlı olmayı gerektirir. 7 Haziran 2015 - 1 Kasım 2015 arasında yaşananları birilerinin anlatmasını bekleyerek gerçekleri öğrenemeyeceğiz. Seçimden sonra bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulmalı ve o dönem tüm yönleriyle araştırılıp rapor alarak TBMM 'ye sunulmalı. Ben de o komisyona beyanda bulunmaya, katkı sunmaya hazırım. O dönemde son derece sinsi, kirli ve karanlık bir operasyonlar silsilesi yaşandı. 15 Temmuz şaibeli darbe girişiminin taşları da o dönemde döşendi. Bunların hepsinin ortaya çıkarılması hayati önemdedir. Bugünkü tek adam rejimini inşa süreci de o dönemin yıkımı üzerinden planlandı. Gerçekler mutlaka ortaya çıkarılmalı, hesaplaşma ve yüzleşme gerçekleşmeli ki, bu tür kirli oyunlar bir daha sahnelenmesin.
'EN İDEAL GÜNAH KEÇİSİ OLARAK GÖSTERİLİYORUM'
4- Nergis Demirkaya (Gazete Duvar)
-Yüzlerce insanın hayatını kaybettiği 7 Haziran - 1 Kasım 2015 sürecinde HDP Eş Genel Başkanıydınız. Türkiye yeni bir seçime giderken son Mersin saldırısı ile benzer bir sürecin ortaya çıkacağı endişesini yaşıyor, bu yönde uyarılar yapılıyor. O döneme dair bir siyasetçi olarak özeleştiriniz var mı, bugün başta kendi partiniz olmak üzere muhalefete önerileriniz nedir?
Özeleştirim var Nergis Hanım. Daha etkili bir barış söylemiyle çatışmaların önünü alabilmeliydik. Fakat ne hikmetse o dönem yaşanan ve yaşatılan dehşet senaryolarına ilişkin herkes benden özeleştiri istiyor. Oysa o dönemin faturasını bir kişiye ya da birkaç kişiye çıkarmak doğru değil. Bu, kolaycı bir yaklaşımdır ve büyük haksızlıktır. Eğer bu her şeyi çözecekse tüm haksızlığına rağmen ben sorumluluk üstlenirim ama durum öyle değil. O sürecin iki taraftan da aktörleri tek kelime özeleştiriye yaklaşmazken en ideal günah keçisi olarak gösteriliyorum.
Oysa işin içinde darbeci çeteler var, IŞİD çeteleri var; istihbaratın, JÖH ve PÖH’ün de dahil olduğu SADAT çeteleri var. Hepsi açığa çıkmalı. Seçimden hemen sonra bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulsa ve o dönem tüm yönleriyle araştırılsa çok daha sağlıklı olur. Cizre bodrumlarında diri diri yakılan onlarca kişinin varlığı bile halen kabul edilmemişken hangi gerçekleri konuşabiliriz ki? Muhalefet bu defa daha dikkatli ve cesur olmalı, barış söyleminden ve ısrarından geri adım atmamalı. Çünkü AKP-MHP ittifakı savaş politikasından beslenen bir çizgiyi yıllardır uyguluyor. Herkesin çok dikkatli olması lazım. Siz gazetecilerden bir de ricam var, o dönemde sokağa çıkma yasağı uygulanan ve yakılıp yıkılan şehirlerde operasyon sorumlusu komutanlar kimlerdir ve sonları ne oldu, buna bir bakın lütfen.
7 HAZİRAN - 1 KASIM 2015 ARASINDA NE OLMUŞTU?
Bahsi geçen dönemde AKP, yüzde 40.8 oy alarak iktidara geldiği 2002 seçimlerinden sonra ilk kez parlamentodaki tek başına iktidar çoğunluğunu kaybetti. HDP ise yüzde 13.1 oyla 80 milletvekiliyle Türkiye Büyük Millet Meclisi'ndeki (TBMM) yerini aldı.
Meclis'teki aritmetik koalisyon hükümetini zorunlu kılıyordu. AKP'nin ilk koalisyon teklifini götürdüğü MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ise çözüm sürecine göndermede bulunarak, 3 formül öne sürdü.
Bahçeli, 'AKP - HDP' ya da 'AKP - CHP - HDP' koalisyon hükümetlerini önerdi; bunlar olmazsa en erken tarihte seçime gidilmesi gerektiğini söyledi.
Erdoğan'ın hükümeti kurma görevini verdiği dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu, bu gelişmenin ardından CHP'yle koalisyon görüşmelerini başlattı. Ancak CHP'yle 26 Ağustos'a kadar süren 'istikşafi' görüşmelerden sonuç çıkmadı. 1 Kasım için erken seçim kararı alındı.
ÇÖZÜM SÜRECİ BİTTİ
Bu sırada 2009'da Oslo görüşmelerinde temeli atılan ve zaman zaman kesintilerle devam eden Kürt sorunu konusundaki 'çözüm süreci' de noktalandı. Seçimlerden kısa süre sonra PKK, yol kesme ve şantiye basma eylemlerine başladı.
SURUÇ VE CEYLANPINAR SALDIRILARI
Çözüm sürecinin sona ermesinin ardından Türkiye, canlı bombaların intihar saldırılarına sahne oldu, bu saldırılarda onlarca insan yaşamını yitirdi.
Saldırıların ilki 20 Temmuz'da, Şanlıurfa'nın Suruç ilçesinde yaşandı. Kobani'ye yardım göndermek için toplanan Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu (SGDF) üyelerinin basın açıklaması yaptığı sırada intihar saldırısı düzenlendi. IŞİD tarafından düzenlenen canlı bomba saldırısı sonucu 33 kişi hayatını kaybetti.
Suruç saldırısından 2 gün sonra, 22 Temmuz'da ise Şanlurfa'nın Ceylanpınar ilçesinde iki polis evlerinde başından vurularak öldürüldü.
Olaydan bir gün sonra, PKK ve IŞİD'e yönelik operasyonlar başlatıldı.
Ceylanpınar saldırısını önce sahiplenen, sonra reddeden PKK, çözüm sürecinde aldığı 'ateşkes' kararını sona erdirdi.
ANKARA GARI SALDIRISI
7 Haziran seçimlerinden sonra Türkiye, tarihinin en kanlı olaylarından birini de 10 Ekim'de yaşadı.
Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Türk Tabipleri Birliği (TTB), Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB), HDP ve çok sayıda sivil toplum örgütünün katılımıyla Ankara Garı'nda düzenlenen 'Barış mitingi', iki canlı bombanın saldırısıyla kana bulandı.
IŞİD tarafından yapılan saldıda 102 kişi yaşamını yitirdi. Başbakan Ahmet Davutoğlu ise saldırıda IŞİD ve PKK işbirliği olduğunu belirtip, ilk kez 'kokteyl terör' ifadesini kullandı.
1 KASIM SEÇİMLERİ: AKP TEK BAŞINA İKTİDAR
Saldırılar ve katliamların gölgesinde 1 Kasım seçimlerine giden Türkiye'de güvenlik kaygısı ön plana çıktı. AKP, yüzde 49.5 oy alarak 317 milletvekilini Meclis'e gönderdi ve yeniden tek başına iktidar oldu.
HDP oylarında ise ciddi düşüş yaşandı; yüzde 10.7 oy alarak seçim barajını kılpayı geçebildi.
'AÇIKLAMALARIM, ÖZEL OLARAK BİRİLERİ RAHATLASIN DİYE YAPTIĞIM ÇALIŞMALAR DEĞİL'
5- Gökhan Kazbek (SoL Gazete)
-Biz Altılı Masada 'kriz mi, anlaşmazlık mı var, cumhurbaşkanı adaylığı konusunda ortak aday çıkarabilecekler mi' diye tartışırken, görünen o ki, Emek ve Özgürlük İttifakı’nda da bazı çelişkiler var. Siz zaman zaman yaptığınız açıklamalarla HDP’nin söyleyemediklerini söyleyerek bu ittifaka müdahale ediyor musunuz? Bu açıklamalarınız ve müdahaleleriniz Kemal Kılıçdaroğlu’nun Altılı Masa'da elinin rahatlamasına sebep oluyor diyebilir miyiz? HDP’nin aday çıkartması seçimleri ikinci tura götürebilir. Siz HDP’nin bu işin ilk turda bitmesi için bir irade göstereceğini söyleyebilir misiniz?
Bildiğim kadarıyla Emek ve Özgürlük İttifakında herhangi bir kriz yok. Benim ittifak sürecine bir müdahalem de olmadı. İttifak bildirisini ve son bileşenleri basından öğrendim. Gelişmeler elbette bana aktarılıyordu. Ancak ben çalışmaların hiçbir aşamasına doğrudan ya da dolaylı müdahale etmedim. Buna hakkım yok, böyle bir anlayışa da sahip değilim. Açıklamalarım, özel olarak birileri rahatlasın diye yaptığım çalışmalar değil elbette. Ben kendi fikirlerimi, inandığım şekilde ifade ediyorum sadece. HDP‘nin ilk turda aday çıkarıp çıkarmayacağına HDP yönetimi karar verecek, bunu onlara sormalısınız.
'LAİKLİK VE ANTİEMPERYALİZM KONUSUNDA ÇEKİNGEN OLMAMAK LAZIM'
6- İbrahim Varlı (BirGün)
-İran’daki molla rejimine karşı kadınlar haftalardır ayakta. Siz de Mahsa Amini’nin öldürülmesine tepki vermek ve kadınlara destek olmak için saçınızı kestiniz. Kadınların isyanı laikliğin ülkede ve bölgede ne kadar elzem olduğu bir kez daha gösterdi. Eski Eşbaşkan olarak; HDP ile Emek ve Özgürlük İtitfakı’nın programında “laiklik ve anti emperyalizm vurgusu eksik” yönündeki eleştiri ve yorumlara dair ne söylemek istersiniz?
Tüm eleştiriler değerlidir, serinkanlılıkla değerlendirilmelidir. Ancak partilerin veya ittifakların öncelik sıralamasına bakarak önyargılı davranmamak lazım. Tüm ittifakların kendi içinde eksikleri var. Belki solun kendi arasında rekabetinden çok, yoldaşça mücadele dayanışmasını ve birbirlerinin eksiğini tamamlamalarını teşvik etmemiz daha doğru, daha faydalı olur ve tabii ki laiklik de anti emperyalizm de sol açısından ilkesel bir sahiplenmeyi gerektirir. Bu konuda çekingen olmamak lazım. Bununla birlikte kimlik hakları, kolektif haklar, inanç özgürlüğü de solun herkesten çok sahip çıkması gereken başlıklardır. Bunlar bütünlüklü olarak ele alınırsa ve seçimler dahil olmak üzere mücadele alanlarında dayanışma içinde hareket edilirse sol ittifaklar birbirine güç vermiş olur.
'LGBT+ BİREYLER AHLAKSIZ DEĞİL, ASIL AHLAKSIZLIK AYRIMCILIĞA SESSİZ KALMAKTIR'
7- Yıldız Tar (Kaos GL)
-Başkanlık seçimlerinde, LGBTİ+ haklarını savunan tek aday olarak öne çıkmıştınız. O günden bugüne devletin LGBTİ+'lara baskıcı politikaları arttı, neredeyse savaş ilan edildi. HDP de dahil olmak üzere muhalefetin ise gündemine çokça girmiyor bu durum. Sizce, böylesi bir durumda muhalefet partilerinin izlemesi gereken yol nedir?
Sanırım seçime yüklenen tarihi önem nedeniyle hiç kimse muhafazakar seçmeni kızdırmak, ürkütmek istemediği, bir de iktidarın havuz medyasının lincine uğramaktan kaçındığı için LGBTİ+’lara yönelen saldırganlığa ve hukuksuzluğa sessiz kalınıyor. Açık konuşmak gerekirse böylesine ajite edilmiş bir topluma, tarihi bir seçim öncesinde LGBT+’ların insan haklarını anlatabilmek kolay bir iş değil. Bunu hiçbir siyasi partinin yapabileceğini sanmıyorum. Ama ben buradan yüksek sesle en azından şunu söyleyebilirim; LGBT+ bireyler hasta değiller, sapkın değiller, ahlaksız değiller, hepimiz kadar insandırlar. Hepimiz kadar da insan onuruna ve haklarına sahiptirler. Ayırımcılık bir suçtur ve asıl ahlaksızlık, ayırımcılığa sessiz kalmaktır. Asıl ahlaksızlık tarikat yurtlarındaki çocuklara tecavüz edilmesine sessiz kalmaktır. Asıl ahlaksızlık hırsızlığa, yolsuzluğa sessiz kalmak, ortak kalmaktır.
'BAĞNAZLIK, TUTUCULUK BİR ETNİK KİMLİĞE MAL EDİLEMEZ'
8- Orhan Bursalı (Cumhuriyet)
-Sizce HDP, Kürtlerin yoğun yaşadıkları bölgelerde dini bağnazlıktan bağımsızlaşması ve daha demokratik bir toplumsal yapının inşa edilmesi için ne yapıyor, ne yapmalı? Neden böylesi toplumsal bir sorun üzerine politika ürettiğini görmüyoruz?
Sevgili Orhan Bursalı, sorunuzda iyi niyet olduğundan hiç şüphem yok ama soruda sanki dini bağnazlık Türkiye’de Kürtlerde var ve bunu çözmekten sorumlu olan da HDP’dir gibi bir alt metin var. İkisine de katılmıyorum maalesef. Bağnazlık, tutuculuk veya aşırı muhafazakarlık bir etnik kimliğe mal edilemez. Bu doğru bir yaklaşım olmaz. Ayrıca toplumsal değişim ve aydınlanma, sadece bir partinin yapabileceği bir şey değildir. Daha doğrusu siyasi partilerin böyle bir rolü de, gücü de olmamalıdır. Partilere bu misyonu yüklemek beraberinde jakobenizmi ve toplumsal mühendisliği getirir. Aydınlanma dediğimiz şey, aydınların öncülüğünde ve tabandan gelişecek toplumsal hareketlerle mümkün ve gerçekçi olur. Bu sürecin öncü güçleri kadın ve gençlik platformları, akademi ve sanat, edebiyat dünyası, üniversite öğrencileri, ekoloji hareketleri, sendikalar, odalar, meslek örgütleri gibi çevreler olmalıdır. Siyasi partiler bu sürecin destekçisi ve kolaylaştırıcısı olabilir en fazla. HDP bunu yapmaya çalışan bir partidir ve bu konuda bir hayli de yol almıştır. Keşke bir haftanızı Hakkari’de ya da Şırnak’ta geçirip Kürt kadınlarının gücünü, toplumsallığını yerinde gözlemleyebilseniz. Belki size bir fikir verebilir.
'AKP-MHP HÜKÜMETİNİN SAVAŞ POLİTİKASINA KARŞI ÇIKMADAN BARIŞ İÇİN SAMİMİ DAVRANMIŞ OLMAYIZ'
9- Murat Yetkin (Yetkin Report)
-HDP’nin öncülüğünde Emek ve Özgürlük İttifakının kurulup parlamenter siyaseti savunmasından bir gün sonra PKK Mersin’de karakola saldırdı ve sonra da bunu üstlendi. Nasıl değerlendiriyorsunuz, neye bağlıyorsunuz?
Bu konuda kendi duruşumu, tavrımı, değerlendirmelerimi net olarak açıkladım. Savaş ve şiddet dışındaki çözüm arayışlarında ısrarcı olmalıyız. Bir siyasetçinin temel görevlerinden biri, kendi siyasal alanını savunmak ve ilkesel duruşta ısrarcı olmaktır. Ancak AKP-MHP hükümetinin yıllardır sürdürdüğü ve halen eli kanlı şekilde devam ettirdiği savaş politikasını görmeden, ona karşı çıkmadan barış için samimi davranmış olmayız. Evet silah, şiddet olmasın ama AKP-MHP içeride ve dışarıda istediği şekilde savaşta ısrar ederken sessiz kalmak da savaşı onaylamak olur. Bu konuda ilkeli olmak ve tüm savaş politikalarına tutarlı bir şekilde karşı çıkıp samimi bir barış programını ortaya koymakla olur. Biz demokratik siyasete dair umudu büyütmek ve korumak için çalışmaya devam edeceğiz.
'GENEL MERKEZİMİZİN İRADESİNE SAYGILI OLMAYA ÖZEN GÖSTERİYORUM'
10- Çağrı Sarı (Evrensel)
-İktidarın tutuklama yoluyla başka hedefler yanında siyasetin dışına atma çabasını nafile kılan çok yönlü bir üretim içindesiniz ve iktidar yanlısı çevreler dahil bu çabalarınızın hakkı teslim ediliyor. Özellikle uzunca zamandır siyasetin başat gündemi haline gelen Türkiye’nin kritik seçimine dair görüşleriniz ilgiyle takip ediliyor ve elbette eleştiriler de oluyor. Bunlar arasında, güncel siyasete dair yaptığınız bazı açıklamaların partinizi zor durumda bıraktığı, HDP’nin ve kurumsal görüşlerinin önüne geçtiği, bunun da rahatsızlık yarattığı eleştirisi de var. Bu yöndeki eleştiriler için ne söylersiniz?
Eleştirileri saygıyla karşılıyorum, hepsine değer veriyorum. Daha dikkatli bir dil ve yöntem kullanarak Genel Merkezimizin iradesine saygılı olmaya özen gösteriyorum. Herkesten de bana karşı aynı saygıyı bekliyorum, doğal olarak.
'SEÇİMLERDEN DEMOKRASİ ÇIKARMALIYIZ, SONRASI İDEOLOJİK VE SINIFSAL BİR MÜCADELE OLACAKTIR'
11- Saadet Yıldız (Gazete Karınca)
-Seçim gündeminin giderek yoğunlaştığı bu günleri siz nasıl takip ediyorsunuz? İç siyasetin gerilimi ittifaklar ve masa üzerinden yürütülürken, Ortadoğu’daki dengeler ve en son İran’da yaşananlar bize nasıl çözüm ve çözümsüzlükleri getiriyor?
Seçimlerden büyük bir demokrasi çıkarmayı başarmalıyız. Sonrası ise daha ideolojik ve sınıfsal bir mücadele olacaktır. Neoliberal politikalara karşı sol değerleri ve programları büyütmenin mücadelesi öne çıkacaktır. Başka türlü bu cendereden kurtuluş yok. Bölgesel ve ulusal düzeyde yaşananlar gerçekten büyük derslerle doludur, anlayana elbette. Öncelikle, toplumsal birliğin demokratik ilkeler etrafında sağlanması dışında tüm milliyetçi, mezhepçi, dinci seçeneklerin ne kadar kırılgan, yanlış ve acılı olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla tüm ittifaklar öncelikle evrensel demokratik ilkeler konusunda fikir birliği ve uzlaşma içinde olmalı.
'YILLARDIR KRİTİK MESAJLARIMI YAYINLANMADAN ÖNCE GENEL MERKEZİMİZLE PAYLAŞIYORUM'
12- Abdurrahman Gök (Mezopotamya Haber Ajansı)
-Kimi gelişmelere ilişkin partiniz açıklama yapmadan sizin beyanatlarda bulunmanızın HDP’nin kurumsal kimlik ve temsiliyeti ile kolektif siyaset yapma anlayışına tezat bir durum teşkil ettiği yönünde yorumlar ve eleştiriler yapılıyor zaman zaman. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Tüm eleştirilere saygı duyuyorum. Kritik yazılarımı, mesajlarımı ve röportajları çoğu zaman, yayımlanmadan önce Genel Merkezimizle yıllardır paylaşıyorum. Tıpkı bu röportajı kendileriyle paylaşıp bilgi verdiğim, görüş ve önerilerini aldığım gibi benzer şeyleri yapmaya özen gösteriyorum. Bu konuda partimizle aramızda bir sorun ya da kopukluk yok.
13- Nevşin Mengü (YouTube)
-Sayın Demirtaş, Halk TV'nin sorularını yanıtlarken önemli bir çıkış yaparak, “Bugün olsa kurmayacağım ya da o şekilde ifade etmeyeceğim bazı cümleler var. Örneğin ‘Başkan Apo’nun heykelini dikeceğiz’ ifadesi hem bağlamından koparılmaya hem yanlış anlaşılmaya çok müsait bir ifadeydi” dediniz. Acaba partiniz HDP ve seçmeniniz bu açıklamalarınıza katılıyor mu?
Katıldıklarından kesin olarak eminim. Çünkü bizim derdimiz heykel dikmek değil, demokratik bir toplum inşa edebilmektir. O özeleştiriyi, şekle değil, öze odaklanmak açısından yaptım. Kitlemizin de HDP yönetiminin de partililerimizin de böyle düşündüğünü biliyorum. Çünkü o konuşma hem Öcalan’ın hem de benim aleyhime çok kullanıldı. Bu nedenle de Öcalan’ın çözüm önerileri yerine hep “heykel” meselesi kirli bir propaganda unsuru olarak kullanıldı. İktidarın kirli propaganda yöntemiyle, Öcalan’ın fikirleri ve çözüm önerileri bu gibi nedenlerle kamuoyuna sağlıklı ve olması gerektiği gibi yansımadı. Öze odaklanmak yerine şekle takılıp kalındı. Benim anlatmak istediğim buydu.
'ÖCALAN’I İYİ TANIDIĞIMI DÜŞÜNÜYORUM'
14- İrfan Aktan (Artı Gerçek)
-Yazdıklarına, çözüm sürecinde söylediklerine, İmralı ziyaretiniz sırasında anlattıklarına dayanarak baktığınızda, sizce üzerindeki tecride son verilse Öcalan’ın şu andaki Türkiye siyaseti okuması nasıl olur? Öcalan’ı en iyi kavradığı söylenen bir siyasetçi olarak, sizce kendisi seçim sürecine nasıl bir strateji önerisinde bulunur?
Şu söyleyeceklerimi sığ bir övgü olarak ele almayın lütfen ama Öcalan bir siyaset ustasıdır ve sadece Türkiye için değil, Orta Doğu’nun temel sorunlarının demokratik çözümü için gerçekten önemli, gerçekçi çözüm önerileri sunmuş biridir. Kendisinin dışarıyla doğrudan teması sağlanabilirse hem toplumsal barışa hem de demokratikleşmeye çok katkısı olacağından kimsenin şüphesi olmasın. Öcalan, seçim gibi dönemsel süreçlere odaklanmaz diye tahmin ediyorum. Onun radikal demokrasiye dair daha stratejik bir yaklaşımı olacaktır diye düşünüyorum. Ben Öcalan ile defalarca, günlerce yüz yüze görüştüm. İmralı’daki bütün görüşme tutanaklarını da ben yazdım. Dolayısıyla Öcalan’ı iyi tanıdığımı düşünüyorum. Bu deneyimlerime dayanarak da kendisinin ciddi bir barış ve demokratikleşme gücünün olduğunu rahatlıkla belirtebilirim.
'HDP’DE ZAMAN ZAMAN ÇEŞİTLİ KONULARDA GÖRÜŞ AYRILIKLARI OLUR AMA AYRIŞMA OLMAZ'
15- Özlem Gürses (TV OZ-Youtube)
-Sayın Demirtaş, 12 Kasım 2021 günü eşiniz Başak Demirtaş sizi bir ziyaretinde ikili bir fotoğrafınızı Twitter'da paylaşmış ve 'Az önce cezaevinde ‘cumhurbaşkanımızla’ görüştüm' diye yazmıştı. Partiniz HDP bu kare ve mesajla ilgili hiçbir yorum ya da değerlendirme yapmamıştı. Bugün de zaman zaman sizin açıklamalarınızla parti yönetimi arasında, sanki siz hiçbir şey söylememişsiniz gibi bir 'vakum' oluşuyor. Sizce bunun nedeni nedir? HDP içinde size yönelik bir tepki ya da mesafe mi var? Konu gündeme gelse HDP sizi gerçekten aday gösterir mi? Yoksa tam tersine 'daha az' konuşmanızı mı isterler?
Sorularınız haklı ama tamamının cevabı HDP Genel Merkezinde, Özlem Hanım. Bazı görüş ayrılıklarımızın olduğu doğru ama HDP zaten böyle bir partidir. HDP çok bileşenli, çok kültürlü bir partidir. Bizler hiçbir konuda birebir aynı düşünmeyiz ki. Bu, ben dışarıda eşbaşkanken de böyleydi. Dolayısıyla HDP’de bir konuda görüş ayrılıkları olması demek, başka partilerde olduğu gibi bir ayrılık ya da ayrışma demek değil, çok düşünce, çok akıl olması demektir ve bu, hiç de kötü bir şey olmadığı gibi zenginliktir. HDP böyle zengin bir partidir ve gücünün önemli kaynaklarından biri bu özelliğidir. Bir cümleye sığdırmak gerekirse HDP’de zaman zaman çeşitli konularda görüş ayrılıkları olur ama ayrışma olmaz. Tüm farklılıklarımızla beraber HDP’yiz biz. Ben de kendimi gururla, iyi bir HDP’li olarak tanımlıyorum. Eleştirileri de saygıyla karşılıyor, anlamaya gayret ediyorum.
'CEZAEVİNDEYKEN HEM MUHALEFET HEM DE İKTİDAR KANADIYLA ASLA BİR PAZARLIĞIM OLMADI, OLMAYACAK'
16- Hilmi Hacaloğlu (VOA)
-Neredeyse altı yıldır cezaevindesiniz. Demir parmaklıklar arkasında olmanıza rağmen Türkiye siyasetinin en güçlü aktörlerinden biri olmayı sürdürüyorsunuz. İki hafta önce Hakkari’de konuştuğum gençlerde sözlerinizin ne kadar etkili olduğunu bizzat gördüm. Gelecek seçimler Türkiye’de demokrasi üzerindeki baskının sona erdiği demeyelim ama büyük ölçüde azaldığı bir yeni döneme dair bir umut veriyor ve beklenti yaratıyor mu sizde? Ortak adayla seçimin birinci turda bitmesi gerektiğini söylemiştiniz. Bu ay gönderdiğiniz mektupta, seçimin ikinci tura kalmasını risk olarak görüyor musunuz? Ve bu risk nasıl bertaraf edilebilir?
Seçimlere dair umutluyum ve değişimin, mücadele ederek sağlanabileceğine yürekten inanıyorum. Seçimlerin ilk turda ortak adayla kazanılması için HDP kendi ilkelerini açıkladı zaten. Bu yaklaşım dikkate alınırsa ilk turda kazanmak hiç zor değil.
17- Reyhan Hacıoğlu (Yeni Yaşam)
-6'lı masa denilen Millet ittifakı masasında ısrarla Kürt sorununda bir kaçış söz konusu. Böylesi bir ittifakın programının toplumda bir karşılığı olur mu seçimde. Ve buna rağmen zaman zaman yaptığınız açıklamalar bir olumlama olarak görülüyor. Hatta bir pazarlık yorumlarına kadar dahi gidiyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Altılı Masa'daki bazı partiler, Kürt Sorununa dair zaman zaman birkaç cümle kuruyorlar ama Altılı Masa'nın kendisi, kurumsal olarak Kürt Sorununun çözümüne dair henüz tek kelime etmiş değil. Bu son derece ciddi bir eksikliktir ama bu eksikliği giderip gidermemek de kendi bilecekleri bir şeydir. Ben şahsen bu konuda cesur ve gerçekçi olmalarını beklerim. Esas çözüm programı Emek ve Özgürlük İttifakından çıkacaktır. Benim açıklamalarım bir olumlamadan çok teşvik etme ve cesaretlendirme, diyalog kapılarını aralama çabası olarak algılanırsa daha doğru olur ve anlaşılır. Pazarlık sorunuz çok açık değil ama kastettiğiniz benim bir pazarlık içinde olabileceğim yorumuysa bunun net olarak herkesin bilmesini isterim ki, cezaevindeyken hem muhalefet hem de iktidar kanadıyla asla bir “pazarlığım” olmadı, olmayacak. Zaten iktidar kanadıyla doğrudan ya da dolaylı en küçük temasım bile olmadı. Siyasette pazarlık doğaldır, meşrudur ama bunu HDP Genel Merkezi yürütür, ben değil. Bu konuda spekülasyonlara değil bana kulak verilmesini isterim. Ötesi, yanlış ve yanılgılı sonuçlara götürür.
9367,77%3,72
34,47% 0,05
36,42% 0,21
2956,00% 0,72
4956,37% 0,55