Tarih: 18.06.2022 22:45

ALTI MUHALEFET PARTİSİ, GÜÇLENDİRİLMİŞ PARLAMENTER SİSTEMİ ANLATMAK İÇİN BİR ARAYA GELDİ

Facebook Twitter Linked-in

Panelin ikinci oturumunda konuşan İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Bahadır Erdem, seçim güvenliğine ilişkin endişelere değinerek 'Her türlü şeyi yapacaklar ama korkmayın, ne halt ederlerse etsinler bu seçim güvenle yapılacak, hem cumhurbaşkanlığı seçimini hem milletvekilliği seçimini bizler kazanacağız' ifadelerini kullandı.
Sözcü'den Fırat Fıstık'ın ve ANKA Haber Ajansı'ndan Edda Sönmez ile Adem Karabayır'ın aktardığına göre; CHP, İYİ Parti, Deva Partisi, Gelecek Partisi, Saadet Partisi ve Demokrat Parti'nin genel başkan yardımcıları, İstanbul Kartal'da Kent Kültürü ve Demokrasi Derneği'nin organize ettiği panelde Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem'in ayrıntılarını anlattı, sorularını yanıtladı.

Panelin ilk oturumunda CHP Genel Başkan Yardımcısı Muharrem Erkek, Deva Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Yeneroğlu ve Demokrat Parti Genel Başkan Yardımcısı Bülent Şahinalp yer aldı.

'ÜLKEYİ BİR TEK ADAM SİSTEMİNİ SÜRÜKLEDİ'

İlk konuşmayı CHP Genel Başkan Yardımcısı Muharrem Erkek yaptı. Erkek, sözüne başlarken bu sisteme OHAL koşullarında geçildiğinin altını çizdi ve şunları söyledi:

Bu sisteme nasıl geçildi? Bu çok önemli. 16 Nisan 2017 tarihinde gerçekleşen referandum hangi şartlarda gerçekleşti? Normalde hiçbir demokratik ülkede olağanüstü hal dönemlerinde köklü sistem değişikliklere dayanan referandumlar olmaz, seçimler olmaz. Ama maalesef, darbeye teşebbüsü 'Allah'ın lütfu' olarak gören ve tanımlayan bir iktidar; OHAL dönemi içerisinde suiistimalci, kötü niyetli bir anayasa değişikliği ile anayasayı araç olarak kullanarak ülkeyi bir tek adam sistemine sürükledi. Normalde bu referandumun OHAL bittikten sonra olması gerekiyordu. Ama özellikle OHAL içerisinde yapıldı. Sağlıklı bir anayasal kamuoyu oluşmasına müsaade edilmedi.

'BU DEMOKRATİK BAŞKANLIK SİSTEMİ DEĞİL, SON DERECE UCUBE BİR SİSTEM'

Neden Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi nedendi adına? Bugün ülkemizin yaşadığı sistem kesinlikle ve kesinlikle demokratik bir başkanlık sistemi de değildir. Bu sisteme; devletin ve egemenliğin kişiselleştirildiği, egemenliğin şahsileştirildiği, yani lidere, patrona, sadakate dayanan bir sistem. Demokrasi değil, monokrasi dedikleri, yani bir kişinin egemenliği. Bu demokratik başkanlık sistemi de değil son derece ucube bir sistem. Onun için zaten sorunlarımız her geçen gün daha da ağırlaşıyor. İşte 'Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi' dendi. Neden dendi? Çünkü bizde cumhurbaşkanlığı, bin yıllık devlet geleneğimizde ve Türkiye Cumhuriyeti'nde de yüce bir makamdır.

'TÜRKİYE'NİN YARININI İNŞA ETMEK, DEMOKRASİ, DEMOKRATİK HUKUK DEVLETİ İÇİN GÜÇLENDİRİLMİŞ PARLAMENTER SİSTEM DİYORUZ'

Cumhurbaşkanlığı makamı örtüsü altında otoriter bir sistem inşa ettiler. Ve bugün şunu asla unutmayın. Dünyada da öyledir.  Otoriter tek adam rejimleri her zaman adaletsizliklerden, çatışmalardan, kaostan, kutuplaşmadan beslenir. Onun için bizlere düşen büyük bir görev var. Bu kutuplaşma girdabına asla girmeyeceğiz. İşte onun için 6 partinin birlikte çalışması çok değerli. Dikkat ederseniz 'Bir araya gelmeleri mümkün değil' diyorlardı, bir araya geldik. 'Bir arada kalmaları mümkün değil' diyorlardı, bir arada kaldık. Ve şu anda birlikte çalışıyoruz. Ne için çalışıyoruz? Türkiye'nin yarınını inşa etmek için, demokrasi için, demokratik hukuk devleti için Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem diyoruz.

'EKONOMİYİ DÜZELTECEK OLAN DA HUKUK SİSTEMİDİR'

Evet, maalesef ülkemiz, 16 Nisan 2017 tarihinde OHAL döneminde dayatılan, gerçekleştirilen referandumla böyle bir sisteme savruldu. Fransız anayasa hukukçusu ve siyaset bilimcisi Maurice Duverger’in çok güzel bir sözü vardır. 'Demokrasinin kurum ve kurallarıyla tam olarak yerleşmediği toplumlarda başkanlık gibi sistemler çılgınlıktır' der. Çünkü mutlaka otoriterleşme, keyfiliğe gider. Onun için ekonomik kriz derinleşiyor, onun için hayat pahalılığı, işsizlik, yoksulluk artıyor. Adaleti de yok eden bir sistem. Çünkü, adaletin olmadığı yerde aş, iş, ekmek asla olmaz. Yani sistem ve ekonomi doğrudan bağlantılı. Sistem ve adalet doğrudan bağlantılı. İşte Ece Güner Toprak’ın 'Başarabiliriz' kitabında da yazar 'Ekonomiyi de düzeltecek olan hukuktur sistemdir' diyor. Çok doğru. Onun için 6 partinin, sağlıklı, güven veren bir hükümet sistemi üzerinde anlaşmış olması Türkiye'nin geleceği açısından çok değerli.

'TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ'Nİ BİR ŞAHIS DEVLETİNE DÖNÜŞTÜRME ÇABALARI VAR'

Bu sistem neyi getirdi? Hukuksuzluğu getirdi, keyfiliği getirdi. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni bir şahıs devletine dönüştürme çabaları var. Buna asla ve asla müsaade etmememiz lazım. 1789 İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi'nin 16. maddesi çok önemlidir. Şöyle der madde: 'Kuvvetler ayrılığının sağlanmadığı ve insan haklarının güvence altına alınmadığı bir toplumda anayasa da yoktur.' Aslında bizim şu anda anayasamız yok. Ama, biz anayasal bir hukuk devleti değiliz. Şeklen anayasası olan bir devlet olduk. Çünkü bu sistem anayasayı da hukuk devletini de temelinden zedeledi. Tam keyfilik hakim. Halbuki ne olması lazım. Kuvvetler ayrılığı için güçlerin bir elde toplanmaması, güçlerin bir arada toplanmaması lazım. Yasama, yürütme, yargı diyoruz. Bu sistemde bu mümkün değil.

'PARTİLİ CUMHURBAŞKANLIĞI SİSTEMİ'NDE TAM BİR; KİŞİ, PARTİ VE DEVLET BİRLEŞMESİ YAŞIYORUZ'

Bu sistemde, Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi'nde tam bir; kişi, parti ve devlet birleşmesi yaşıyoruz. Onun için mesela Erdoğan çıkıp, 'Adalet Kalkınma Partisi'nin kaderiyle Türkiye’nin kaderi tırnak gibi olmuştur' diyor. Bu son derece tehlikelidir. Egemenliğin şahsileştirilmesidir. Parti devleti sistemini arzu etmektir. Ve Türkiye’yi vuracak en büyük kötülüktür. Maalesef o aşamaya geldiler. Bizim gücü bir tek kişide toplamak yerine ne yapmamız lazım? Güçlü kurallar, bağımsız ve tarafsız yargı, güçlü ekonomik kurumlar ve güçlü kadrolar olması lazım. Bugün maalesef bütün güç bir kişiye verildiği için ve ona sadakate dayalı bir sistem yaratıldığı için, liyakat ve adalet yok edildiği için Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem'e ihtiyacımız var. Neden Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem? Neden yeni bir hükümet sistemi öneriyoruz? 12 Eylül darbe yasası zayıflatılmış bir parlamenter sistem yarattı. Sağlıksız bir parlamenter sistemi yarattı. Onun için güçlü parlamenter sistem.

'BARAJIN YÜZDE 3 OLARAK BELİRLENMESİ NOKTASINDA MUTABAKAT SAĞLADIK'

DEVA Partisi Hukuk ve Adalet Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Yeneroğlu, Meclis’in güçlendirilmesi için yasama faaliyetlerinin etkinleştirilmesi gerektiğini belirttiği konuşmasında bunun için yeni bir Meclis İçtüzüğü hazırlayacaklarını söyledi. Yeneroğlu, özellikle yasama dokunulmazlığına dair istisnaların açıkça düzenlenerek belirsizliğe ve keyfiliğe son verilmesi gerektiğini de söyledi. Ece Güner Toprak'ın moderatörlüğündeki panelin ilk oturumunda konuşan Mustafa Yeneroğlu, şunları söyledi:

Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) giden yolların ilk önce demokratikleştirilmesi gerekiyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne giden yolların demokratikleştirilmesi için, milletin büyük bir çoğunluğunun Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde temsil edilebilmesi için barajın ciddi manada düşürülmesi gerekiyor. Bu sebepten dolayı barajın yüzde 3 olarak belirlenmesi noktasında mutabakat sağladık.

'CİDDİ BİR SORUN OLAN SİYASETİN FİNANSMANI, SORUNUN AŞILMASI GEREKİYOR'

Mutlaka siyasi partiler kanunu ve seçim kanunları değiştirilmesi gerekiyor. Bunlar değiştirilmediği takdirde zaten güçlü bir parlamenter sistem oluşturmanız mümkün değil. Çünkü güçlü bir parlamenter sistem oluşturabilmeniz için güçlü milletvekilleri de olması gerekiyor. Yine parlamenter sistem içerisinde mekanizmaları da güçlendirmeniz gerekiyor. Bunun için de mutlaka siyasi parti kanununun mevzuatının siyasi partiler ve seçim mevzuatının değiştirilmesi, parti içinde demokrasinin güçlendirilmesi, partilerin iç işleyişi ve örgütlenme şekliyle ilgili demokrasi sorunlarının aşılması, seçmen milletvekili arasındaki bağın güçlendirilmesi gibi hususların ele alınması gerekiyor. Özellikle ve özellikle Türkiye'de çok ciddi bir sorun olan siyasetin finansmanı sorununun aşılması gerekiyor. Şu anda siyasetin çok büyük bir bölümü itibariyle kayıt dışı finanse edildiğini biliyoruz. Kayıt dışı finansmanı ortadan kaldırmadığımız sürece demokratikleşme sürecinin başlangıcında çok ciddi hatalar yapılabileceğini, dolayısıyla bu sistemin uygulanabilmesi, gerçekten başarılı olabilmesi için bu sorunların aşılması gerektiğini düşünüyoruz.

'SİYASETİN FİNANSMANIYLA İLGİLİ ÇOK DETAYLI BİR ÇERÇEVE ORTAYA KOYDUK'

Aynı zamanda siyasi partilerle ilgili, seçim mevzuatıyla ilgili tabii ki yasak ve yaptırımların Avrupa Konseyi standartlarına uygun bir biçimde tekrar gözden geçirilmesi ve mevcut uygulamanın da demokratik olmadığını da özellikle altını çizmek gerekiyor. Siyasetin finansmanıyla ilgili biz güçlenmiş parlamenter sistem mutabakat metnimizde de çok detaylı bir çerçeve ortaya koyduk. Özellikle siyasetçi kanunu oluşturulması, yolsuzluklarla mücadele konusu seçim zamanında kampanyaların şeffaf olması ve bunların mümkün mertebe limitlenmesi ama bütün kampanyaları da harcanan o paraların da ayrıntılı olarak hesabının verilmesi siyasi partilerin güçlenebilmesi için hazine yardımının daha adil bir biçimde dağıtılması gibi hususları detaylı olarak ele aldık.

'ANAYASADA, PARTİLER KANUNUNDA VE SİYASETİN FİNANSMANI İLE İLGİLİ DEĞİŞİKLİKLER YAPACAĞIZ'

Adil seçimin olabilmesi için Avrupa Konseyi standartları doğrultusunda fikir özgürlüğü olması lazım, toplantı, gösteri özgürlüğü olması lazım. Sadece seçim günüyle ilgili meseleler değil. Ondan önce de birçok çerçeve var. Bunun da ele alınması gerekiyor. Bununla ilgili de hem anayasada bazı düzenlemeler yapacağız hem de meclis iç tüzüğünde ve siyasi partiler kanunun seçim mevzuatı ve siyasetin finansmanıyla ilgili çalışacağımız mevzuatta da bir dizi değişiklikler yapacağız.

'ÇOĞULCU BİR MÜZAKERE ORTAMI SAĞLAMA NOKTASINDA BİR DİZİ DEĞİŞİKLİKLERİMİZ VAR'

Yine meclisin güçlendirilmesi için yasama faaliyetlerinin etkinleştirilmesi gerekiyor. Bunun için yeni bir meclis iç tüzüğü hazırlayacağız ve bu meclis iç tüzüğünün tekrar delik deşik edilememesi için de değişikliği yaptıktan sonra da ancak nitelikli bir çoğunlukla meclis iç tüzüğünün tekrar değiştirilme olanağını karara bağlayacağız. Yine meclisimizi bir müzakere organı çoğulcu bir müzakere ortamı sağlama noktasında bir dizi değişikliklerimiz var.

'DOKUNULMAZLIKLARIN KALDIRILMASININ NİSABININ TEKRAR GÖZDEN GEÇİRİLMESİ GEREKİYOR'

Yasama bağışıklığıyla ilgili ciddi değişiklikler düzenlemeler yapılması gerekiyor. Özellikle yasama dokunulmazlığı istisnalara açıkça düzenlenerek belirsizliğe ve keyfiliğe son verilmesi gerekiyor. Dokunulmazlıkların kaldırılmasının nisabının tekrar gözden geçirilmesi gerekiyor.

'TORBA KANUNU UYGULAMASINA KESİNLİKLE SON VERECEĞİZ'

Kanun yapım süreçlerinin demokratikleştirilmesi çok önemli bir husus. Bir kere torba kanunu uygulamasına kesinlikle son vereceğiz. Yani adı torba ama şu anda uygulanan adeta bir çuval kanun sistemi. Buna kesinlikle son vereceğiz. Ama yetmez. Asıl önemli olan kanun yapım süreçlerinde meclis komisyonlarının etkinleştirilmesi gerekiyor. Kanunların orada müzakere edilerek olgunlaştırılması gerekiyor. Dolayısıyla oraya ağırlık vereceğiz. Oraya sivil toplumun da güçlü bir biçimde dahil olmasını sağlayacağız. Yine orada apar topar meclisten geçirme olanağına son vereceğiz. Bekleme süreleri koyacağız ve gerçekten titizlikle tartışılmasını ve bu tartışma içerisinde de kanunların yapımı ile ilgili de nitelikli kanun yazımlarının üzerinde de duracağız. Şu anda anayasamızda çok fazla yazım hatası var. Utanç verici bir şey.

'KOMİSYONLARIN YÖNETİMİNDE ADİL TEMSİL GEREKİYOR'

Yine kanun yapım süreçlerinin ötesinde meclisin denetim yetkisi güçlendirilmesi gerekiyor. Öncelikle komisyonların daha işlevsel hale getirilmesi teknik kapasitelerin arttırılması gerekiyor. Komisyonların yönetiminde adil temsil gerekiyor. Şu anda birçok komisyonda muhalefet partileri yönetimde hiçbir şekilde temsil edilmiyor. Bu mutlaka değiştirilmesi gerekiyor. Milletvekillerinin yasama faaliyetlerine yönelik özellikle yasama kültürü içerisinde faaliyet gösterebilmeleri için destek hizmetleri çok ciddi manada arttırılması gerekiyor.

'ÖZELLİKLE YOLSUZLUKLARIN ÜZERİNE ÇOK ETKİN VE KARARLI BİR BİÇİMDE GİDİLMESİNİ SAĞLAYACAĞIZ'

Yine komisyonların teknik kapasitelerini artıracağız. Orada personel, bütçe konusunda ciddi değişiklikler yapacağız. Denetim komisyonlarının yapısını ve etkisini güçlendireceğiz. Komisyonların davetlerine icabet sorumluluğu getireceğiz. Siyasi etik komisyonunu mecliste kuracağız ve özellikle yolsuzlukların üzerine çok etkin ve kararlı bir biçimde gidilmesini sağlayacağız. Bunun ötesinde tabii birçok konu var. Sözlü soru önergesi, yazılı soru önergeleri, gen sorunun kabul edilmesi, meclis soruşturması için yeter sayılarının düşürülmesi mutlaka mecliste muhalefet için ayrılmış genel görüşme olanağının sağlanması gibi yine araştırma meclis araştırma komisyonlarının raporlarının takip mekanizması gibi birçok husus var.

'KESİN HESAP KOMİSYONU KURULMASI İLE İLGİLİ MUTABAKATIMIZ VAR'

Bütçe tabii en önemli mesele, meclisin varlık sebebinin en önemli boyutlarından birisi. Onun için bütçe hakkının devredilmez bir yetki ve denetim aracı olarak düzenlenmesi konusuyla ilgili çalışmalarımız var. Kesin hesap komisyonu kurulması ve bu kesin hesap komisyonunun başına da muhalefetten birisinin başkan olarak getirilmesi konusuyla ilgili mutabakatımız var.

'GÖREVİ BİTEN CUMHURBAŞKANI AKTİF SİYASETE DÖNEMEYECEK'

Demokrat Parti Genel Başkan Yardımcısı Bülent Şahinalp, güçlendirilmiş parlamenter sisteminde Cumhurbaşkanı'nın ve bakanlar kurulunun yapısı, bakanların görevlendirilmesi ve OHAL ilan etme yetkisinin nasıl olması gerektiğine dair partisinin görüşlerini şöyle aktardı:

Yarının Türkiye'sini inşa etmek için hazırladığımız, güçlendirilmiş parlamenter sistemde kuvvetler ayrılığı ilkesine ve etkin denge ve denetleme mekanizmalarına dayanan bir hükümet sistemi amaçlıyoruz. Öngördüğümüz bu sistemde millet iradesinin üstünlüğünü esas alan etkili ve katılımcı bir yasama organının yanında istikrarlı ve hesap verebilir bir yürütme organı oluşturacağız. Güçlendirilmiş parlamenter sistemde yürütme organı devletin ve milletin birliğini temsil eden tarafsız siyasi sorumluluğu olmayan bir cumhurbaşkanı ile yürütmenin asıl yetkili ve sorumlu kanadı olan yasama organının kendi içinden çıkan ve meclise karşı siyasi sorumluluğu bulunan bir bakanlar kurulundan müteşekkir olacaktır. Bu sayede cumhurbaşkanı kendisinden beklenen uzlaştırıcı hakem rolünü üstlenebilecek Cumhurbaşkanlığı devletin ve milletin birliğini temsil etmesi amacıyla tarafsız ve partiler üstü bir yapıya kavuşturulacaktır.

'CUMHURBAŞKANI'NIN GÖREV SÜRESİNİ 7 YIL OLARAK BELİRLEDİK'

Güçlendirilmiş parlamenter sistemde cumhurbaşkanlığı makamının niteliğini, süresini, görev ve yetkilerini şu şekilde düzenledik: Cumhurbaşkanı ile Meclis'in görev sürelerinin ayrıştırılması amacıyla cumhurbaşkanının görev süresini 7 yıl olarak belirledik. Bizler cumhurbaşkanının hem toplumun farklı kesimleri hem de Meclis'teki partiler arasındaki tarafsızlığını tam anlamıyla sağlayabilmesini amaçlıyoruz. Bu nedenle cumhurbaşkanının yalnızca bir dönem için seçilmesi kuralını getirdik. Güçlendirilmiş parlamenter sistemde Cumhurbaşkanlığı makamını milletin ve devletin birliğini temsil eden tarafsız bir makam olarak düzenleyeceğiz. Bu noktada Cumhurbaşkanı seçilen kişinin varsa partisiyle ilişkiyi kesilecek ve görevi sona eren cumhurbaşkanı aktif siyasete bir daha dönemeyecektir.

'CUMHURBAŞKANLIĞI TEMSİLİ GÖREV VE YETKİLERE SAHİP BİR MAKAM OLARAK DÜZENLENECEK'

Devletin başı sıfatını taşıyan Cumhurbaşkanlığı temsili görev ve yetkilere sahip bir makam olarak düzenlenecektir. Yürütmeye dair icrai yetkiler ise Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne. Karşı siyasi sorumluluğu olan başbakan ve bakanlardan oluşan Bakanlar Kurulu tarafından kullanılacaktır. Cumhurbaşkanı'nın istisnai nitelikte olan tek başına yapacağı işlemleri ise anayasada ayrıntılı olarak düzenleyeceğiz. Cumhurbaşkanının izah ettiğim şekilde icrai bir yetkiye sahip olmamasına uygun olarak göreviyle ilgili siyasi sorumsuzluğu esas alınacaktır.

'CUMHURBAŞKANI MECLİSTE EN ÇOK MİLLETVEKİLİNE SAHİP PARTİYE HÜKÜMETİ KURMA GÖREVİ VERECEKTİR'

Güçlendirilmiş parlamenter sistemde öngördüğümüz bakanlar kurulunun yapısını ise şöyle öngördük: Başbakan, parlamenter sistem gelenek ve ilkelerine uygun olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri tarafından belirlenecektir. Başbakanın belirlenmesi bakımından Cumhurbaşkanı Meclis'te en çok milletvekiline sahip partiye hükümeti kurma görevi verecektir. Hükümetin Anayasa'da ön görülen süre zarfında kurulamaması halinde bu görev, milletvekili sayısıyla doğru orantılı olarak diğer partilere sırasıyla verilecektir.

'BAŞBAKAN VE BAKANLAR, TBMM'YE KARŞI HEM BİREYSEL HEM DE KOLEKTİF OLARAK SORUMLU TUTULACAK'

Bakanlar, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri veya ihtiyaç duyulduğu takdirde milletvekili seçilme yeterliliğine sahip kişiler arasından başbakan tarafından atanacaktır. Bakanlar Kurulu başkanla toplanacaktır. Yetkide ve sorumlulukta paralellik ilkesi gereği Başbakan ve Bakanlar Kurulu meclise karşı sorumlu olacaktır. Buna göre başbakan ve bakanlar Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne karşı hem bireysel hem de kolektif olarak sorumlu tutulacaklardır.

'HÜKÜMET KURULMASINDA BASİT, DÜŞÜRÜLMESİNDE SALT ÇOĞUNLUK ARANACAK'

Bu noktada getirdiğimiz çok önemli bir yenilikten de bahsetmek istiyorum. Hükümetin kurulmasını kolaylaştırmak amacıyla hükümet kurulmasında basit çoğunluk, düşürülmesinde ise TBMM üye tam sayısının salt çoğunluğu esas alınacaktır. Güçlendirilmiş parlamenter sistemde hükümete istikrar kazandırmak amacıyla sistemde gensoru ile yapıcı güvensizlik oyu birleştirilecektir. Hükümetin düşürülmesi, yeni hükümetin TBMM'nin üye tam sayısının salt çoğunluğuyla seçilmesi şartına bağlı olacaktır. Böylece bir yandan hükümetin düşürülmesi zorlaştırılırken diğer yandan olası hükümet krizleri de önlenmiş olacaktır. Güçlendirilmiş parlamenter sistemde yeni hükümetin kurulması güvence altına alınmadan, mevcut hükümet düşürülemeyecektir.
'CUMHURBAŞKANININ YA DA BAKANLAR KURULU'NUN TEK BAŞINA OHAL İLAN ETME YETKİSİ OLMAYACAK'

Yürütme başlığı altında ele aldığımız bir diğer konu ise olağanüstü hal yönetimidir. Buna göre güçlendirilmiş parlamenter sistemde Cumhurbaşkanının ya da Bakanlar Kurulu'nun tek başına OHAL ilan etme yetkisi olmayacaktır. Olağanüstü hal ilan etme yetkisi Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu'na ait olacaktır. Bu yetki TBMM'nin onayına tabi tutulacaktır.

'OHAL KHK'LERİNE HUKUK SİSTEMİMİZDE YER VERİLMEYECEKTİR'

Olağanüstü hal rejiminin istisnai niteliğinin bir gereği olarak OHAL için öngörülen süreler kısaltılacaktır. Olağanüstü hal rejiminin keyfi bir yönetime dönüşmesine engel olmak amacıyla olağanüstü hal kanun hükmünde kararnamelerine hukuk sistemimizde yer verilmeyecektir. Bu kapsamda olağanüstü halin hukuk devletinin güvenceleri çerçevesinde sürdürülmesini sağlamak üzere olağanüstü hal kanununda gerekli düzenlemeler yapılacaktır.

“KADINA VE ÇOCUĞA ŞİDDET İŞLEYEN BİRİ MİLLETVEKİLİ OLAMAYACAK”

Muharrem Erkek, mevcut durumla ilgili bir seçim daha olması gerektiğine dair bilgi kirliliği  yaratıldığını, geçiş için bir seçim zorunluluğu olmadığını söyledi.

“Hükümet düşürülmek isteniyorsa, 301 milletvekilinin oyuyla yeni başbakan seçecek. Böyle bir durumda istikrarsızlık da engellenmiş oluyor” diyen Yeneroğlu ise kadın temsili konusunda da kota uygulanması gerektiğini belirtti. Aynı konuda Erkek de “Kanunda milletvekili olamayacak kişiler yazıyor. Ona ekleme yapacağız; bir kişi çocuğa ve kadına şiddet işlediyse milletvekili olamayacak” dedi.

Seçim güvenliği için il il çalışıldığını belirten Erkek, “Mutlaka her sandığa sahip çıkmalıyız, çıkacağız. Hiçbir iktidar sandığa rağmen kalamaz” diye konuştu.

'YENİSİ KURULAMIYORSA HÜKÜMET DEVRİLMEYECEK'

Panelin ikinci oturumunda da Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Serap Yazıcı, İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Bahadır Erdem ve Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Bülent Kaya konuştu.

Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcı Prof. Dr. Serap Yazıcı, güçlendirilmiş parlamenter sistemin, normal parlamenter sistemden farkının tıkanıklığa çözüm üretilmesi olduğunu belirterek “Güçlendirilmiş parlamenter sistemde yapıcı bir mekanizma olacak. Yıkmakta birleşen çoğunluk, yenisini kurmakta birleşemiyorsa hükümeti yıkamayacak, yenisini kuramayacak” dedi. Yazıcı şunları söyledi:

'NE YAZIK Kİ HİÇBİR ZAMAN TÜRKİYE GERÇEK BİR HUKUK DEVLETİ OLAMADI'

Türkiye aslında 1961 Anayasası’ndan itibaren hukuk devleti olduğunu deklare etmiş bir anayasa düzenine sahip. 1982 Anayasası'nda da bu tekrarlanmış durumda. Ama ne yazık ki hiçbir zaman Türkiye gerçek bir hukuk devleti olamadı. Özellikle 15 Temmuz darbe teşebbüsünün bastırılmasının ardından ilan edilen olağanüstü hal rejimi döneminde Anayasa öylesine açık bir biçimde ihlal edildi ve vatandaşlar mağdur edildi ki gerçek bir hukuksuzluk rejimi ortaya çıktı. Zaten Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi de bu hukuksuzluğu kurumsallaştırmak için icat edilmiş bir sistem oldu. Bu sistemde, Cumhurbaşkanı'nın elinde yürütme gücünün tamamı toplanmış değil. Aynı zamanda yasama üzerinde kontrol yetkisi var. Ne yazık ki yargı cihazının tamamına da hükmedecek bir güce sahip.

'BİNLERCE HAKİMİN VE SAVCININ KADERİNİ BELİRLEYEN KURULUN BÜTÜN ÜYELERİ CUMHUR BLOĞU TARAFINDAN BELİRLENMEKTE'

Tabii nasıl diyeceksiniz? En önemlisi şöyle: Bildiğiniz gibi hakim ve savcıların özlük haklarını güvence altına alan mekanizmalara ihtiyacımız var. Bunlardan en önemlisi hakim ve savcıların özlük hakkı konusunda karar verecek organların özerk olabilmesi. Yani bizim Hakimler ve Savcılar Kurulu dediğimiz kurul. Şimdi ilginç bir biçimde Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçilirken yargıyı düzenleyen Anayasa hükmüne, bağımsızlığın yanında, tarafsızlık ibaresi eklendi ve kamuoyu zannetti ki yargı daha da güçlenecek. Oysa tam aksi oldu. Neden? Çünkü 13 kişiden oluşan Hakimler ve Savcılar Kurulu'nun 6 üyesini sayın Cumhurbaşkanı doğrudan doğruya seçebilmekte. 7 üyesini de Meclis'te cumhur bloğu seçmekte. Yani sözün kısası Türkiye'de binlerce hakimin ve savcının kaderini belirleyen bu kurulun bütün üyeleri cumhur bloğu tarafından belirlenmekte. Böyle olduğu için hakimler ve savcılar Anayasa'nın ve kanunların kendilerine emrettiği görevleri yerine getirirken, maalesef bağımsız hareket edememekte, kendilerini atayan ve azledebilecek olan iradenin emir ve talimatlarına açık hale gelmekte.

'TÜRKİYE MAALESEF UZUN BİR SÜREDEN BERİ BU HUKUKSUZLUĞU YAŞIYOR'

Halbuki Anayasamızın 138. maddesi diyor ki 'Hakim ve savcılar bağımsızdırlar, anayasaya, kanunlara, hukuka ve vicdani kanaatlerine göre karar verirler.' Ama maalesef Türkiye'de böyle olamıyor. Daha önemlisi Türkiye maalesef uzun bir süreden beri bu hukuksuzluğu yaşıyor. Otomatik tutukluluğa hükmedilebilmesi için sulh ceza hakimlikleri kuruldu. Gerçekten bu hakimlikler otomatik bir biçimde tutukluluğa hükmediyor. Halbuki bir hukuk devletinde tutukluluk istisnadır. Ancak sanığın hakkında ceza davası açılan sanığın kaçma riski varsa veya delilleri karartma riski varsa o zaman tutukluluğa hükmedilir. Halbuki biz kamuoyunda tanınan isimlerin tutukluluk süreçlerinden biliyoruz. Haklarında hüküm verilmiyor ama yıllarca tutuklu olarak özgürlüklerinden mahrum kılınıyorlar. Bu yolla da üstelik Türkiye Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ilgili hükümlerini ihlal edilmiş olunuyor.

'SAVCILAR KURULU VE HAKİMLER KURULU BİRBİRİNDEN AYRILACAK'

Dolayısıyla neyi güçlendireceğiz? Yargıyı gerçek anlamda tarafsız ve bağımsız bir organ yapmak üzere gerekli tedbirleri alacağız. Bu hakim ve savcıların özlük hakları konusunda karar verecek olan organlar, Türkiye'nin de üyesi olduğu Avrupa Konseyi'nin iki yan kuruluşu Venedik Komisyonu ve Avrupa Konseyi Yargıçlar Kurulu'nun kararlarına uygun olarak yeniden tasarlanacak. Savcılar Kurulu ve Hakimler Kurulu birbirinden ayrılacak ve her iki organın üyeleri de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nce ve nitelikli çoğunluk kuralıyla seçilecek biçimde yeniden oluşturulacak. Bu tabii çok önemli. Bu durum, kurullara demokratik meşruiyet kazandıracak. Bu Hakimler ve Savcılar Kurulu özerklik kazandıktan sonra Yargıtay üyelerinin seçiminde bu kurul yetkili kılınacak. Böylece temyiz mahkemesi daha bağımsız bir organ haline gelecek. Danıştay'ın üyelerinin dörtte üçünü gene bu kurul seçecek. Dörtte birini Türkiye Büyük Millet Meclisi nitelikli çoğunlukla seçecek. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve vekilini gene sözü geçen kurul seçecek. Tabii bunlar hep yargıyı bağımsız hale getirecek.

'2002 YILINDAKİ AK PARTİ İKTİDARININ KURULDUĞU YILI BİR ÖNCEKİ DÖNEM HAZIRLADI'

İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Bahadır Erdem, konuşmasında hükümetin ekonomi politikalarını eleştirirken, "Enflasyon yüzde 70 derseniz doğru haber, yüzde 100 derseniz yalan haber. Hangisi yalan? Kim karar verecek? Hep birlikte akılla kazanacağız. Biz onlar gibi değiliz, geldiğimiz anda bu sisteme göre gelsek de parlamenter sisteme benzeterek yöneteceğiz" dedi.

TBMM Adalet Komisyonu’nda kabul edilen internet medyası ve sosyal medyaya yeni yaptırımlar öngören yasa teklifine de değinen Erdem, şöyle konuştu:

Her dönemi bir önceki dönem hazırlar. Yani 2002 yılındaki AK Parti iktidarının kurulduğu yılı bir önceki dönem hazırladı. Şimdi de bu tek adam rejimi, bu her şeyin tek bir kişinin dudağına bağlandığı rejim, iktidarın yargı üzerinde olabilecek her türlü baskıyı kurduğu rejim, iktidarın basın üzerinde her türlü baskıyı kurduğu basının neredeyse yüzde 90'nı kendi eline geçirdiği bu rejim, bu adil olmayan rejim bu hukukun olmadığı rejim, insan haklarının, fikir özgürlüğünün olmadığı rejim, basın özgürlüğünün olmadığı rejim de hep birlikte bir araya gelerek seçimden sonra kazanacağımız dönemi hazırlıyor.

'BİZ ZATEN ÇOK DİKKATLİYİZ'

Biraz evvel arada bir seyircimiz bir hanımefendi 'Çok korkuyorum' dedi. 'Biriniz bir şey yapacaksınız yanlış bir şey söyleyeceksiniz bu insanlar şöyle, bu insanlar şöyle, bu insanlar böyle, dikkatli olun' dedi. Çok haklısınız, ama biz zaten çok dikkatliyiz. Bakın bizi ne bir araya getirdi sizce? Altılı bu masa dediğimiz, amacı demokrasi olan, amacı kuvvetler ayrılığı olan, amacı hukukun yeniden üstün olacağı bir Türkiye’nin yeniden yeşereceği bu dönem, bu siyasi partiler bir araya getirdi. Bu 20 yıldan beri öğrendiklerimiz. Bize yapılan zulüm. Evet Siyasi Partiler Kanunu'nu olabilecek şekilde kendi lehlerine değiştiriyorlar. Evet bir yıldan üç yıla kadar hapis öngörüyorlar. Sosyal medyayı da şu anda baskı altına alınıyor. Yani biri tweet atacak, biri efendim instagramda post paylaşacak, Facebook'ta bir fikrini paylaşacak sonra ceza ile karşı karşıya kalacak. Sadece vatandaşı, onun dışındakiler artık özgür medya. Bütün medya AKP’nin elinde olursa, Cumhur İttifakı'nın elinde olursa, geriye kalan bütün muhalif fikirler, gerçekler, yalan olmayan gerçekler de ancak ve ancak Türkiye'ye ve vatandaşlarımıza sosyal medya eliyle, sosyal medya gazeteciliğiyle ulaşır. Bugün bütün gazetecilerin kanalları var. 

'HEM CUMHURBAŞKANI SEÇİMİNİ HEM DE MİLLETVEKİLLİĞİ SEÇİMİNİ BİZLER KAZANACAĞIZ'

Neden bu var? Çünkü bu rejim bize bunu öğretti. Bakın haklısınız her türlü şeyi yapacaklar ama korkmayın kesinlikle ne halt ederlerse etsinler, çok özür diliyorum bu sözü kullandığım için bu seçim güvenle yapılacak ve bu seçimde kesinlikle ve kesinlikle hem cumhurbaşkanlığı seçimini hem de milletvekilliği seçimini bizler kazanacağız. Bundan en ufak bir şüpheniz olmasın.

'BİZİ KORKUTMAK İÇİN HER TÜRLÜ ZALİMLİĞİ YAPIYORLAR, AMA BİZ DE DEMOKRASİYE SAHİP ÇIKMAYI ÖĞRENDİK'

Bakın altılı masa; ‘Seçim Güvenliği Masası’ kurdu. Niye her bir seçim sandığına, o seçimdeki sandığın namusunu koruyacak kendi aramızdan görevli arkadaşlarımızı seçiyoruz. Yani çok haklısınız, onlar bizi korkutmak için her türlü zalimliği yapıyorlar, ama biz de demokrasiye sahip çıkmayı öğrendik. Unutmayın demokrasi de hak eden devletlere geliyor. Bizim de bunu hak etmemiz lazım ve bizi de bunu fazlasıyla hak ediyoruz. Onun için hiç korkmayın. Soruyu soran hanımefendi, sakın korkmayın, satranç oynar gibi hamleleri düşünüyoruz.

'ORTAK PAYDA HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ'

Ortak bir hedefimiz var, yeniden bu ülkede demokrasiyi inşa etmek. Bakın altı siyasi partinin tabii ki fikirleri farklı olabilir. Bambaşka tarihçeleri olan, bambaşka kadroları olan ve farklı siyasi fikirlere inanmış partiler olabiliriz ama ortak bir paydamız var. O ortak payda, hukukun üstünlüğü. Farklı fikirlerimizi varsa onları bir kenara koyuyoruz, onlar bugün için ikinci. Bugün için önemli olan yeniden hukuku tesis etmek. Evet Siyasi Partiler ve Seçim Kanunu'nu değiştirdiler. Evet il ve ilçelerdeki hakimlerin nasıl seçileceğini değiştirdiler. Hepimiz bunun neden olduğunu biliyoruz. Zalim bir yönetim tarafından yönetiliyoruz. Bu zalimlik, bu hukuksuzluk bize çok şey öğretti. Ama hiçbir zaman zalimler kazanmaz bunu size söyleyeyim. Belki dizi adı gibi olacak ama sonunda hep iyilik kazanır. Kötüler dünyaya hükümdar olmaz. Bunu bir kere bilin biz buna inandığımız için bir aradayız.

'BİZ ALTI SİYASİ PARTİ BİR ARAYA GELDİK TÜRKİYE’Yİ YENİDEN HUKUKA KAVUŞTURMAK İÇİN'

Bugün 'Enflasyon yüzde 70' derseniz doğru haber, '100' derseniz yalan haber. Bugün bunun hangisi yalan haber arkadaşlar? TÜİK’in rakamları yalan. Bu kadar basit. Buna kim karar verecek? Biz de dikkatli olacağız. Kusura bakmayın hepimiz de dikkatli olacağız. Yani yazar, çizerler de dikkatli olacak, vatandaşlar da dikkatli olacak. Hep birlikte, akılla kazanacağız. Bakın bu seçimlere giderken herkesten rica ediyorum, lütfen duygularımızdan ziyade aklımızla, hukukla, yaptığımız her işin neye yarayıp neye yaramayacağını çok dikkat ederek hareket edelim. Burada vatandaşın da bir görevi var. Bunu sizden rica ediyorum bir hukuk hocası olarak. Ben iki yıllık siyasetçiyim. İki yıl bile olmadı ama ben de 30 seneden beri İstanbul Hukuk Fakültesi'ndeyim. Sizden bir hukukçu olarak rica ediyorum, önce lütfen aklımızla hareket edelim. Bu çok kıymetli. Biz altı siyasi parti bir araya geldik ve Türkiye’yi yeniden hukuka kavuşturmak için elimizden gelen her şeyi yapıyoruz ve yapmaya devam edeceğiz.   

'YÖNETTİĞİNİZ ANONİM ŞİRKETİ GÖRDÜK, ÜLKEYİ BATMA NOKTASINA GETİRDİ'

Biz şu anki Anayasa'ya göre bütün Türkiye’yi yönetme hakkına sahibiz. Cumhurbaşkanı adayımız da inşallah kazanaçcak, bu ülkeyi demokrasiyle yöneteceğini ve hukuka göre yöneteceğini sizlere önceden zaten söz vererek adayımız olacak. Cumhurbaşkanını seçtik ama Meclis'te 360 bulamadık 350 kaldık. Düşünün bu sistem kimin için getirildi? Herhangi bir muhalif fikre sahip bir kişi için mi getirildi? Bu sistem, canının istediği gibi hiç denetlenmeden ülkeyi yönetsin diye mi getirildi? Bakın ne diyor biliyor musunuz sayın Cumhurbaşkanı? ATV’ye verdiği bir röportajda anlatıyor referandum öncesi 'Biz ülkeyi anonim şirket gibi yöneteceğiz' diyor. Ülke anonim şirket gibi yönetilir mi? Yönettiğiniz anonim şirketi gördük, ülkeyi batma noktasına getirdi. Babanızın malı mı bu? Miras mı kaldı size bu ülke? Şimdi bakın Cumhurbaşkanı dolayısıyla eğer Millet İttifakı'nın adayı cumhurbaşkanı olduğunda ama 350 milletvekili çıkardık sadece. AK Parti koşa koşa 'Hadi söz vermiştiniz. Hadi bak millete neler demiştiniz? Hadi gelin parlamenter sisteme geçin' demeyecekler. Onlar bize koşacaklar buna emin olun. Biz ilkeler üzerinden giden insanlarız. Eğer demokrasi istiyorsak, demokrasinin kuralları birdir. Demokrasi bir paket programdır. Biz bu ülkeyi kuvvetler ayrılığının olduğu bir rejime getireceğiz. Ve de ona göre bu ülkeyi yeniden hep beraber yeşerteceğiz. Dolayısıyla onların tabii işine geldiği için bize koşacaklar.

'HİÇBİR SURETLE BUNLARA DA PAPUÇU BIRAKMAYACAĞIZ'

Cumhurbaşkanı bizden olursa ve parlamento çoğunluğu AK Parti'de olursa şöyle bir şey söyleyeyim yine de sistemde cumhurbaşkanı bizden olduğu için bütün yönetim hakkı ve yetkileri Millet İttifakı'nın seçilmiş cumhurbaşkanında olacak. Dolayısıyla biz yine ülkeyi demokrasiyle yönetmek isteyeceğiz ama bu demek değil ki bakın anlattık dedik ki Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nde en büyük kaos Cumhurbaşkanı'nın bir partiden, Meclis'teki çoğunluğun başka partilerden olması getirecek. Evet bunlar bize zor bir dönemi getirir ama biz bütün bu zorluklara hazırlanıyoruz. Bu senaryolara hazırlanıyoruz. En önemlisi şuna inanıyoruz; sizlerin istediğiyle hepimiz bir araya geldik, milletin talebiydi bizi bir araya getirmek. Ve sizlerin gücüyle, sizlerin oylarıyla biz cumhurbaşkanlığı sistemini de cumhurbaşkanını da kazanacağız aynı zaman da parlamentoda çoğunluğu elde edeceğiz. Seçimleri de güvenle yapacağız. Hiçbir surette bunlara da pabuç bırakmayacağız, buna emin olabilirsiniz.

'İKTİDARLAR, GÜCÜ ELİNDE BULUNDURURKEN DE SORGULANABİLMELİ'

Son sunumu yapan Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Bülent Kaya ise şunları söyledi:

Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’de yapmak istediğimiz işlerden bir tanesi, iktidarların iktidar gücünü elinde bulundururken de denetlenip sorgulanabilmelerine imkân sağlamaktır. 3 türlü bir denetim olur. Seçimden seçime yapılan denetim, siyasal bir denetimdir. TBMM’nin yaptığı bir parlamento denetimi söz konusu. Bir de bağımsız yargının, iş başında bulunan gerek kamu yöneticileri, gerekse iktidar mensuplarını yargılayabilmesidir. Denge ve denetleme açısından parlamenter sisteme getirilen eleştirilerden bir tanesidir. Kuvvetlerin yumuşak ayrımından bahsedildiği için iktidarı elinde bulunduran kişiler, aynı zamanda Meclis çoğunluğuna da hükmettiği için acaba denge ve denetlemenin iktidar lehine bozulma ihtimali söz konusu olabilir mi? Burada da TBMM önem arz ediyor. TBMM’nin tek görevi, karar oluşturacak sayısal çoğunluk değil. Sorgulama, müzakere etme, kamuoyu oluşturma ve denetleme gibi özelliklere sahip TBMM. Bu fonksiyonlarını kullanırken sayısal bir çoğunluğa ihtiyaç hissetmeden, hatta muhalefet partileri lehine pozitif bir ayrımcılık tanıyarak, onların bu araçları kullanıp iktidarı denetleme imkânı sağlanması gerekiyor ki bu kuvvetlerin yumuşak ayrımından dolayı iktidarların, Meclis’i kilitleme imkânını da ortadan kaldırabilmiş olalım. Mutabakat metnimizde yer alan, Kesin Hesap Komisyonu ile Bütçe Komisyonu'nun birbirinden ayrılıp, Kesin Hesap Komisyonu'nun başkanının muhalefet partilerinden birinin olması da o komisyonun sağlıklı bir şekilde çalışmasına imkân sağlayacaktır.

'BİRBİRİMİZİ SUÇLAMADAN, SAĞLIKLI BİR KAMU GÖREVİ TESİS EDEBİLİRİZ'

Saadet Partisi’nin İstanbul Sözleşmesi’ne karşı tutumuna ilişkin soruya da Bülent Kaya, şöyle yanıt verdi:

“Benim şahsi kanaatim, İstanbul Sözleşmesi meselesi olur, Kürt meselesi olur ya da laiklik uygulamalarının dini özgürlük alanlarını sınırlaması söz konusu olabilir mi, temel hak ve hürriyetlere tanıdığınız geniş imkânların, özgürlük- güvenlik dengesinde acaba kamu düzenini bozma gibi bir risk olabilir mi; bütün bunlarla ilgili Saadet Partisi olarak bizim inandığımız 3 ilke var. Birbirimizi anlamak zorundayız. Birbirimizin kaygılarını gidermek zorundayız. Ortak paydalarda buluşarak, tamamen evet ya da tamamen hayır demeden bu konuları müzakere etmeye mecburiyetimiz söz konusu. Bugün burada İstanbul Sözleşmesi’ne karşı olmak veya taraftar olmaktan ziyade toplumun belli bir kesiminde, İstanbul Sözleşmesi’nin yürürlükten kaldırılmasına dair ciddi endişeler varsa, bu endişelerin giderilmesi lazım. Yine İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanmasına dair belli kesimlerde, belli alanlarda kaygı varsa bu kaygıları gidermek durumundayız. Meselelere bu şekilde yaklaştığımız zaman, birbirimizi suçlamadan, birbirimizin arasına duvarlar örmeden sağlıklı bir kamu görevi tesis edebiliriz.

'BİZİM SAĞLAMAMIZ GEREKEN, 'ÖTEKİSİ' OLMAYAN 85 MİLYONLUK BİR DEVLET İNŞA EDEBİLMEK'

Liyakatten, eşitlikten ziyade geçmişte partimizin hangi il veya ilçe örgütünde yer aldığı ya da hangi dönemde bizim eski milletvekilimizdi, kamunun neresinde bunu yönettirirsek muhalif olup da başka partilere gitmeyebilir kaygısıyla kamu görevlilerinin seçildiğini ve atandığını maalesef görüyoruz. Kamu yönetiminde liyakat ve eşitlik ilkesinde, bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının dini, mezhebi ve etnik kimlikleri ne olursa olsun kamu tarafından tanımlanmış, belirlenen şartları taşıyan herkesin kamuda rahatlıkla yer alabileceği ve mülakat uygulamasına son verilerek özellikle yazılı bir sınav sistemi içerisinde en yüksek puandan başlayarak herkesin kamuda yer aldığı bir sistemi inşa etmek zorundayız. Geçmiş dönemlerde de 'ötekisi' olan bir devlet vardı, şimdi de 'ötekisi' olan bir devlet var. Bizim sağlamamız gereken, 'ötekisi' olmayan 85 milyonluk bir devlet inşa edebilmek. Yazılı sınavla tespit edemediğimiz bazı kriterleri tespit edebilmek için mülakat yapacağız. Mülakatlarda sorulan soruların abuk sabuk olmamasını temin etmek gerekiyor.

Moderatör Sedef Kabaş'ın İstanbul Sözleşmesi'ne dair sorusunu da yanıtlayan Kaya, altı parti arasında bazen duvarlar örülmeye çalışıldığından bahsederek, ortak akılla, herkes birbirini dinlediği sürece tüm sorunların çözülebileceğini söyledi.
 




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —