İstanbul Baro Başkanı İbrahim Kaboğlu'nun ve yönetim kurulunun görevden alınmasının ardından açıklama yapan Türkiye Barolar Birliği Başkanı Erinç Sağkan, "Bu tür kararlarla ne İstanbul Barosu'nu ne Türkiye Barolar Birliği'ni ne de 81 baromuzu yıldırabilirsiniz. Savunma susmadı, susmayacak. Bugüne kadar biat etmedik, bundan sonra da bu tür kararlarla ne baroları susturabilirsiniz ne sindirebilirsiniz ne de baskı altına alabilirsiniz"dedi.
Kaboğlu ise "Haksız kararlarla Türk hukuk tarihine sürülen bu kara lekeyle beni ve yönetim kurulunu görevden alabilirler fakat biz ülkemizde hukuk devleti tesis edilinceye kadar, son nefesimize dek sürekli bir çaba içerisinde olacağız" diye konuştu.
İstanbul Baro Başkanı İbrahim Kaboğlu ve yönetim kurulunun görevden alınmasının ardından Türkiye Barolar Birliği Başkanı Erinç Sağkan ve İbrahim Kaboğlu bir açıklama yaptı. Erinç Sağkan, şunları söyledi:
"Bugün hukuk adına utanç verici bir gün yaşıyoruz, utanç verici bir kararla da karşı karşıyayız. Yaşanan usule aykırılıkları hem ilk duruşma için hem bugün için yaşanan hukuksuzlukları, usul kurallarının ihlallerini burada anlatarak, gerçek bir yargılamada usul bilmemeden kaynaklı eksiklikler varmış gibi meşruiyet kazandırmaya hiç niyetim yok. Bugün burada bir yargılama yapılmadı. Bugün siyasetin yargı üzerindeki etkisinin en ağır ihlallerinden birisini yaşadık. Burada ilk duruşmadan sonra da şunu ifade etmiştim: Söz konusu süreç İstanbul Barosu'na dönük bir süreç değil, söz konusu süreç Türkiye'deki tüm baroları ve 85 milyonun savunma hakkını ilgilendiren bir süreçtir. Bugün 85 milyonun savunma hakkı katledilmiştir. Daha doğrusu katledilmeye çalışılmıştır.
Utanç verici bir gecedir, akşamdır, utanç verici bir karardır. Bir mahkeme kararı olarak görmüyorum bugün verileni. Bugün yargının araçsallaştırılmasının bir baro üzerinde tahakküm kurulma çabasına şahit olduk. Şunu tekrar ifade etmek isterim: Hiç kimsenin gücü, baroları, savunmayı susturmaya ve herhangi bir baromuzu dizayn etmeye yetmez. Barolar olarak, savunma makamı olarak kendi gücümüzü ve etkinliğimizi dönemin güçlülerinden, dönemin erkinden almıyoruz.
Biz biz gücümüzü yurttaşlarımızdan alıyoruz. Dün nasıl olduysa bugün de 65 bin kişilik İstanbul Barosu Türkiye'deki 85 milyonun adil yargılanma hakkı başta olmak üzere ifade hürriyeti başta olmak üzere, temel hak ve özgürlüklerini savunmaya devam edecektir. Bu tür kararlarla ne İstanbul Barosu'nu ne Türkiye Barolar Birliği'ni ne de 81 baromuzu yıldırabilirsiniz. Savunma susmadı, susmayacak. Bugüne kadar biat etmedik, bundan sonra da bu tür kararlarla ne baroları susturabilirsiniz ne sindirebilirsiniz ne de baskı altına alabilirsiniz."Sağkan'ın konuşmasının ardından "Savunmadı susmadı, susmayacak", "İstanbul Barosu biat etmez" sloganları atıldı.
İbrahim Kaboğlu da şöyle konuştu:
"Yalnız değiliz, yalnız değilsiniz. Bugün burada aslında sav-savunma-hüküm üçlüsünde savın ve hükmün, savunmaya saldırısının Türkiye Cumhuriyeti'nin birikimleri açısından iyi ifade ettiğine tanık olduk. Bu tanıklık, bizim açımızdan belki şu anda olmaması gereken bir tanıklıktı. Biz İstanbul Barosu yönetimi olarak, tam 4-5 ay önce 20 Ekim 2024 günü seçimler sonuçlanınca görevi devraldık. Hep bizim dilimizde 'hukuku etkili kılmak, hukukun ortak paydasında buluşmak' söylemi hakim oldu. 'Herkes için, her zaman, her yerde hukuk' dedik ve 5 aydır soluksuz bir biçimde bu yolda, bu yönde emek harcadık, çalıştık. İkinci ayın sonunda 3'üncü ayın başlangıcında bir gece İstanbul Başsavcılığı'nın İstanbul yönetimi hakkında bir bildiri yayımladığını öğrendik. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, İstanbul Barosu'nu 'terör örgütü propangadası yapmak ve dezenformasyon suçu işlemek'le itham eden bir bildiri yayımladı.
O bildiriden sonra bütün usulsüzlükler, yasa dışı işlemler, hukuk dışı eylem ve işlemler, bizi bugüne getirdi. Biz İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın bize yönelik olarak başlattığı bu operasyon karşısında, hukuka saygımız gereği, hep bu süreci hukuk zemine çekmeye çalıştık. Biz hiçbir zaman yargıyı protesto etmedik. 7 Ocak'ta geldik beyanda bulunduk ama biz hukuka sarıldıkça, onlar hukuka saldırmakta hızını alamadılar ve 'davaname' adı altında hiçbir biçimde hukukumuzda uygulaması olmayan bir yolla bize karşı dava açtılar. Biz yine yılmadık ama buna karşı yine hukuka karşı eylem ve işlemler devam etti ve bizim hakkımızda medya yoluyla 'şu kadar yıl hapis isteniyor, şöyle fezleke düzenlendi' diye yalan ve yanlış bilgiler yayınladılar. Devletin olanaklarını kullandılar. İstanbul Barosu Başkanlığı ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, kanuna göre eşit protokol sırasında yer aldığı halde, biz hep 'hukuk' dedik ama öbür taraf bizim 'hukuk' dememizden sürekli rahatsız oldu. Biz 4 Mart günü geldik, burada duruşmanın hukuk kuralları içerisinde cereyan etmesi için yoğun bir çaba gösterdik.
Türkiye Cumhuriyeti İstanbul Barosu'nun kurucusu olduğu ve üyesi olduğu birçok Avrupa Barosu'nun temsilcileri burada bizimle dayanışmaya ve Türkiye'de hukuk devletinin tesisinde savunmanın gücünü, önemini işlevini, ortaya koymaya ve desteklemeye dayanışmaya geldiler.
"Ben baroya gidiyorum, görevimin başındayım"
Biz yaklaşık olarak, saat 18.30'a kadar bekledik. Yargılamanın, Anayasa'nın ve ilgili yasaların öngördüğü asgari kurallar çerçevesinde cereyan etmesi için her çabayı gösterdik. Ama gördük ki, önceden alınmış bir karar tıpkı savcılar makamında olduğu gibi gerçekten muhatabın başsavcı olduğu halde, davanamenin altına başsavcı vekilinin imzası olduğu halde, hiçbiri karşımda yoktu. Genç bir savcıya sordum, hiçbir sorunun karşılığını alamadım. Sonrasında da yargıç gerçekten bütün haklı taleplerimizi reddetti ve artık o koşullarda adil yargılanma hakkının asgari gereklerinin ortaya çıkmadığı ortamda bizim uyuşma salonunda kalmamızın bir anlam ifade etmeyeceği görüşüyle terk ettik. Bugün aslında kara bir gün. Fakat bugün sevgili Barolar Birliği Başkanı'nın belirttiği gibi, Türkiye'de 200 bin avukatla Türkiye Cumhuriyeti'nin savunma mesleğinin en güçlü olduğu gün bugün çok daha güçlüyüz çünkü zannediyorlar ki sav ve hüküm emirler yoluyla Türkiye'deki 200 bin avukatı susturacak. Hayır susturamaz. Savunma mesleği olmazsa zaten anayasamızın 2'nci maddesinde yer alan 'adalet' kuralı Türkiye Cumhuriyeti'nin dayanağı olan adalet gerçekleşmez, çöker.
Bugün Adalet Sarayı'nda belki adaletin çöküşüne tanık oluyoruz ama Türkiye Cumhuriyeti'in adaleti, adalet sarayları, çağlayan adalet sarayıyla sınırlı değildir. Bugün bütün savunma örgütüne meslektaşlarımıza yeni bir güç vermiştir bu büyük haksızlık. İki devletin tanık olmadığı 300 yıla yayılan bir dönemin 5 anayasal sürecin hiç tanık olmadığı kara bir gün. İnanıyoruz ki bugün, bizim İstanbul Barosu yönetimi olarak her zaman öne sürdüğümüz hukukun ortak paydalarında buluşma günüdür daha güçlü bir biçimde artık hukuku etkili kılmak için birlikte çalışacağız. Hepinize teşekkür ederek yolunuz açık olsun diyorum. Ben baroya gidiyorum, görevimin başındayım ama kuşkusuz haksız kararlarla Türk hukuk tarihine sürülen bu kara lekeyle beni ve yönetim kurulunu görevden alabilirler fakat biz ülkemizde hukuk devleti tesis edilinceye kadar, son nefesimize dek sürekli bir çaba içerisinde olacağız."Açıklamanın ardından avukatlar yürüyüş yapmak istedi, ancak kısa süreli arbede yaşandı. Avukatların Çağlayan Adliyesi'nden İstanbul Barosu'na yürüyüşü sürüyor.