Kurban Bayramı alışverişi için İstanbul’da Eminönü’ne gelen emekli vatandaşlar, fiyatların yüksek olduğundan ve aldıkları maaşlarla geçinemediklerinden yakındı. Nurettin Akgül, emekli ve 77 yaşında olmasına karşın sırtında yük taşıyarak çalışmak zorunda kaldığını söyledi. Geçim sıkıntısından dert yanan Akgül, “3 bin lira bayram ikramiyesi verdiler, sadaka verir gibi. Her şey pahalı, ateş pahası, alışveriş yapamıyoruz” dedi. Emekli Tayfun Baykal da harçlık veremediğini belirterek “Torunum var. Bayramda geliyorlar fakat artık onlar anneannelerine bayram hediyesi getiriyor” diye konuştu.
Kurban Bayramı’nın yaklaşmasıyla yurttaşların alışveriş telaşı da başladı. İstanbul’da da alışverişin en merkezi yerlerinden biri olan Eminönü’ne gelenler, fiyatlardan dert yakındı. Yurttaşlar, yaşadıkları ekonomik sorunları ve bayram alışverişini ANKA Haber Ajansı’na anlattı.
Emekli Nurettin Akgül (77), “Emekliye bir şey vermediler” diye tepkisini dile getirdi. Akgül, şunları söyledi:
“3 bin lira bayram ikramiyesi verdiler, sadaka verir gibi. Benim üç tane torunum var. Üç tane torunumu ben sevindiremezsem... Her şey pahalı, ateş pahası, alışveriş yapamıyoruz. Geldik ama boşuna. Ta karşıdan, Ataşehir’den geldik buraya biz, belki burası ucuzdur diye. Karşıyla buranın bir farkı yok. Her şey pahalı. Bu şartlar altında nasıl geçinelim? Hiç bizi düşünmüyorlar, emekliyi düşünmüyorlar. Ben 77 yaşındayım, halen çalışıyorum. Çalışmak zorunda kalıyorum. Niye, rahat geçinebilmem için ama yine de yetmiyor. Kirada değilim, ev kendimin. Buna rağmen geçinemiyorum. Yani bu pahalılık vatandaşın canına tak dedi. İnsanlar artık canından bezdi. Yaşamak istemiyor, yaşamayı sevmiyor, hayatı sevmiyor, hiçbir şeyi sevmiyor insanlar. Her şeyden soğuduk, soğuttular. İnsanları birbirine düşürdüler. Biz birbirimizi severdik eskiden. O kadar severdik ki selamlaşırdık. İnsanlar birbirine selam vermiyor çünkü oturup bir bardak çay ısmarlasan arkadaşına, maddiyat giriyor. Bir bardak çay 10-15 lira. Kimse kimseye çay ısmarlamasın diye uzak kalıyor. Bu gidişat iyi gidişat değil. 77 yaşındayım. O kadar hükümetler, devletler gördüm fakat böyle bir pahalılık, böyle bir yönetim, böyle bir idare görmedim. Türkiye iflas ediyor, battı.
“Sırtımda 30-40 kilo yük, o otobüsten o otobüse canımız çıkıyor”
Ben PTT emeklisiyim. Postacıydım ben. 14 küsur bin lira maaş alıyorum ve yaptığım iş o kadar zor ki, diş laboratuvarında çalışıyorum. Sırtımda sırt çantası, 30 kilo yük... Diş doktorlarına gidiyorum, laboratuvarlara gidiyorum. Doktorlar hastanın ağzının diş ölçüsünü alıyor, hepsi metal parça. Onları sırtımda götürüyorum, laboratuvarda yapılıyor. Tekrar teslimatını yapıyorum. O otobüsten o otobüse canımız çıkıyor. Tıklım tıklım dolu. Sırtımda 30-40 kilo yük. Siz buna nasıl yaşam dersiniz? Yapmasam olmaz. Nasıl geçineceğim? Ne yapacağım yani? Bir çaresi yok, çaresiz kaldık. Biz buradan lokum alacaktık. Bir kilo fındıklı lokum 140 lira. Eşim aldı galiba şimdi. Ne yapsın? Çaremiz yok. Geçen sene kurban kestim, bu sene kesemeyeceğim. Geçen sene 15 bin lira verdiğim kurban şimdi olmuş 30 bin lira. Ne yiyip ne yiyip içeceğim ben?
“Torunlara harçlık versek biz ne yiyeceğiz”
Ben üç aylık alıyorum emekli maaşımı, üç ayda bir alıyorum. Haziranda aldım maaşımı. Bana eylüle kadar maaş yok. Üç ay ben ne yiyeceğim, ne içeceğim? Torunlara harçlık versek biz ne yiyeceğiz? Geçen sene veriyordum onlara. Şimdi bu sene nasıl vereceğim diye kara kara düşünüyorum. Sevinmek onların da hakkı. Eskiden ‘Dede çok verdin, bu harçlık çok’ diyordu bana. Ekonominin düzeltilmesi için önce herkes tasarruf edecek. İdareciler, yöneticiler, önce onlar tasarruf edecek. Şatafattan tasarruf olmaz diye bir şey yok. Sen vatandaşa kız, yandaşlarına ver. Olmaz böyle şey. Bugüne kadar hep bizi yalanlarla kandırdılar. Ben hiçbir söze inanmıyorum. Zannetmiyorum olacağını tasarrufun. Allah sonumuzu hayır etsin. Allah vicdan azabı çektiriyor bize, Allah onlara da çektirsin, ne diyeyim.”
“Bayram alışverişini biz unuttuk artık”
Emekli Tayfun Baykal da eski yaşantısını aradığını söyledi. Baykal, “20 senedir bekleye bekleye ömrümüz refah etmeyecek. Hiçbir şekilde istediğimiz gibi yaşayamıyoruz. Dua ediyoruz, inşallah çocuklarımız gelecekte bizim bu yaşadığımız günleri görmesin. Kendi özel ihtiyacım için geldim. Bayram alışverişi falan biz unuttuk artık maalesef. Bizim elimize geçen emekli memur maaşlarıyla maalesef ne kurban kesebiliriz ne bayram alışverişi yapabiliriz ne çoluğumuza çocuğumuza bayram hediyesi alabiliriz. Mümkünü yok bunun. Eğlence hayatımızı kıstık, gıdalardan kıstık. Haftada iki gün uğradığımız kasaba ayda bir kere uğrarsak eğer seviniyoruz. Benim kendi evim, kira ödemiyorum. Aidat ödüyorum sadece ama İstanbul’dan da göçmeyi düşünüyorum. Maalesef köken İstanbul, gidecek köyümüz dahi yok. Bir köyde bir damım olsa bir gün durmayacağım. Torunum var. Bayramda geliyorlar fakat artık onlar anneannelerine bayram hediyesi getiriyor. Ben şerefli Türk ordusunun, Atatürk’ün ordusunun şerefli bir deniz albayının kızıyım. Kime güveneceğimizi bilmiyoruz. Bu dış göçlerden, Türkiye’ye sığınan virüslerden zarar görmemek için evimden dışarı çıkmamaya gayret ediyorum. Bugün bir mucize olsa 100 yılda belki düzeltebilirler. Bir gün bu halk uyanacak, her şeyinin satıldığının farkına varacak ama iş işten geçti maalesef” dedi.
“Eskiden bayramlarda Eminönü renkli olurdu”
Emekli Kazım Uçar, Eminönü’ndeki fiyatların çok pahalı olduğundan dert yakındı. Uçar, şunları dile getirdi:
“Şeker, leblebi ve lokum almaya geldim. Bin TL bütçe ayırdım. Yetmez. Çok pahalı çünkü. Torunlar ve genç oğlanlar gelecek ziyarete. Şu anda geçinmek çok zor. Her şeyden kısıyoruz. Böyle gitmemesi lazım. Ankara’nın değişmesi lazım, gençleşmesi lazım. Yöneticilerin özellikle gençleşmesi lazım. Ekonomi anlamında önce tarıma önem verilmesi lazım çünkü hep yurt dışından gemilerle geliyor Türkiye’ye. Biz memlekette domatesi yapıyoruz, satmaya kimse yok. Alan yok, gelen yok. Traktörle geri sürüyoruz. Gemilerle yurt dışından geliyor; görüyoruz, izliyoruz limanlarda. Onun için köye gidiyoruz ağustosta. Konserve yapıyoruz, kışı atlatalım diye. Bayram diye bir heves kalmadı. İnsanlarda heves bırakmadılar. Eskiden bayramlarda buralar renkli olurdu. Şu anda Eminönü’nde kimseyi göremiyorsun. Eminönü’nde şu anda bayram hazırlığı yok. Zoru zoruna geçiniyoruz. Memleket bitti, Türkiye bitti ama Ankara’dakileri görüyorsunuz, neyle dolaşıyorlar, ne yapıyorlar? Altlarında bir Mercedes, adam gibi dolanıyorlar yani. Adamlıkla hiç alakaları yok. Türkiye’ye inancım hiç kalmadı. Oğlum benim Kanada Toronto’da yaşıyor. ‘Baba insana değer verildiğini ben orada gördüm. İnsan olduğumu orada öğrendim’ diyor. Burası Türkiye. Çocuğumu özlüyorum ama beş yıldır göremiyorum. Ankara’da insanız diye oturuyorlar. Takmışlar boğazlarına bir şey, adamız diye oturuyorlar.”
“Paranın değeri yok”
Hem emekli olduğunu hem de bir güvenlikte çalıştığını söyleyen Remzi Korkmaz, “Bayram alışverişi için geldik. Tabii her şey pahalı. İş var, paranın değeri yok. 10 bin lira emekli ücreti alıyorum. Alıyoruz para ama paranın değeri yok. Fiyatlar almış başını gidiyor, pahalı. Normal hayatta çok şeylerden kısıyoruz. İstediğimizi alamıyoruz eskisi gibi. 2019’a kadar iyiydik, 2019’dan bu yana zorlaştı. Hayat şartları şu anda bayağı ağır” dedi.
“Emeklinin asgari ücretle bir olması lazım”
Muhittin Çıtır isimli emekli, emekli maaşlarının düşüklüğünü anlatarak şunları söyledi:
“10 bin lira aylıkla ne olur? Emeklinin asgari ücretle bir olması lazım değil mi? Bin lira, bir günlük. Zaten devletin yanlışı da bu, başka yanlışı da yok ki. Orduluyum, fındığa gidiyorum. Fındığım var biraz. Ondan sonra buraya geliyorum. Benim hanımım emekli olamadı ki. Ben oldum anca. Pazarda hangisi en uygunsa onlara gidiyorum. Sigaram yok, içkim yok, en ufak masrafım yok. Olsun yapabilir misin? 10 bin lira aylıkla her tarafa gidebilir misin? Ne kadar gidersin, biliyor musun? Bir hafta gidersin, ondan sonra ortada kalırsın. Bunun elektriği, suyu, doğal gazı, faturaları yok mu? Kurban Bayramı geliyor, 3 bin lira vereceğine 5 bin lira yap. Asgari ücretliyle emekliyi bir yap.”
“Milletin yüzde 90’ı aç, sürünüyor”
Emekli Mehmet Büyükbulut, “Alışverişe geldik ama para yok” dedi, sözlerini şöyle sürdürdü:
“11 bin lira maaş alıyorum. Neyini alacaksın, ne yiyeceksin, ne içeceksin? Maaşla yiyip içmiyorsun. Bir şey alabilir misin, imkansız. Hayat şartları zor. Geçinmek zor. 11 bin lirayla hangi adam geçiniyor? Fiyatlara bakacak para yok. Fiyatlar pahalı ama para yok alacak. En başta etinden, yağından kısacaksın. En ucuz meyve 40-50 lira, bir kıvırcık 30 lira, patates 20-25 lira; daha bunun kısması var mı? Gerçek bu. Bu gidişle ölene kadar kurtuluş yok. Ekonominin düzelmesi için bol bol kendi malını kendin üreteceksin. Dışarıya bağımlı olmayacaksın. Başka bir şey yok. Milletin yüzde 90’ı aç, sürünüyor. Torun var. İkramiye alıyorsun 3 bin lira. Çevir çevir harca. Bir Ankara’ya gitmeye kalksan bir kişi, yol parası bin 500 lira.”